M. Nergis Tekin yazdı: 'Bana vicdansız bir medya verin'

M. Nergis Tekin yazdı: 'Bana vicdansız bir medya verin'

"Anlaşılan nefret söylemi ile hedef gösterme bir hükmetme yöntemi olarak kullanılmakta. “vicdansız medya” gerçekleri söyleyen, demokrasiden yana olan kişileri hedef göstermeye, nefret söylemi üretip yaymaya devam etmektedir. Ancak hatırlayın,Sovyetler, Berlin’e girdiğinde Goebbels’in basını, halkı Almanların savaşı kazandığına inandırmaya çalışıyordu. Oysa 2 Mayıs 1945’te, Goebbels’in hayatını kaybettiği günden bir gün sonra, Berlin’in düştüğü gerçeğini şimdi Almanlarla birlikte bütün insanlık biliyor."

M. Nergis Tekin

“Bana vicdansız bir medya verin size bilinçsiz bir toplum yaratayım.”

“Basın,iktidarın kullandığı dev bir klavyedir.”

“Halk bu fanatizmden çıkamaz ve çıkamayacak.”

Bu sözler Hitler’in propaganda bakanı Goebbels’e aittir. Goebbels1 Mayıs 1945 yılında,  tarihe adını kara bir leke olarak bırakarak hayatını kaybetti. Ancak günümüzde Goebbels’e ait yöntemlerle kitleleri zapturapt altında tutmaya çalışan iktidarlar, tüm dünya da varlıklarını sürdürme çabasında.Goebbels geleneği ile bilinçsiz bir toplum yaratma adına  “vicdansızmedya”, iktidarların ideolojik hegemonyasının kurulup devam ettirilmesinde, günümüzde de e şiddet üreten en önemli araçlardan biri.

TİP Genel Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda sanatçı Barış Atay’a Kadıköy’de gece yarısı düzenlenen ve planlı olduğu aşikâr olan linç girişimi, bir kez daha göstermektedir ki medya faşizmi en şiddetli hali ile yeri geldikçe hiç çekinilmeden devreye sokulmaktadır. Devleti temsil etme iddiasında olan iktidarlar;  gerçekleri cesurca söyleyen, yazan aydınları, insan hakları savunucularını medya aracılığı ile tarihte defalarca hedef göstermiştir. Türkiye’de de defalarca medya aracılığı ile oluşturulan nefret söylemi, nefret suçunun işlenmesinin tetikçiliğini üstlenmiştir.

TİP Genel Başkan Yardımcısı Barış Atay’a düzenlenen saldırı öncesinde yaşananlar bu saldırının adım adım geldiği, “vicdansız medya”  yazarları, çizerleri hariç herkesin görebileceği kadar yalın bir gerçektir. Atay, kendisine yapılan saldırıdan hemen önce Siirt’te intihar girişiminde bulunduktan sonra hayatını kaybeden, 18 yaşındaki İpek Er’e tecavüz eden Musa Orhan ile ilgili bir paylaşımda bulunmuştur. Bu paylaşımda ‘nitelikli cinsel saldırı’ suçlamasıyla tutuklanan ve sonrasında tahliye edilen Musa Orhan’a ait olduğu iddia edilen telefon mesajlarına yer vermiştir.

Paylaşımına ise İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu etiketlemiş ve şu cümleleri yazmıştır: “Sen bir seri tecavüzcüyü korudun, kolladın. Hayatın boyunca her fırsatta yüzüne vurulması, asla unutmaman için uğraşacağız.”  Bu paylaşımın hemen ardından ise trol hesaplar harekete geçerek Atay’a ancak trol cesaretine (!) yakışır hakaretler ve tehditler yağdırmaya başlamıştır.  İçişleri Bakanı Soylu ise Atay’a şu üslupla cevap vermiştir: “Tecavüzcü PKK yöneticilerinin talimatıyla HDP’den milletvekili olan PKK ve DHKP-C artığı; benden ‘tecavüzcü kollayıcı’ olmaz da senden tam tecavüzcü olur… Tuma’nın kollayıcısı, dikkat yakalanma…” Goebbels,“Asla kabahat ve suç üstlenmeyin” diyordu.

BARIŞ ATAY'A SALDIRIDA MEDYANIN ELİ

Barış Atay’ı hedef gösteren manşetler ise uzun bir süreden beri planlı ve programlı olarak Atay’ı, hiçbir delil olmadan,terörist ve vatan haini ilan etmeye başlamıştı.

14 Mayıs 2018’de Takvim, “Terörist Sevici Barış Atay, Seçim Öncesi Halka Küstahça Tehditler Savurdu” başlığını kullandı.

15 Mayıs 2018 Hürriyet Gazetesi’nde kendisi de daha önce hedef gösterilerek şiddete maruz kalmış bir isim, Ahmet Hakan, köşesindenİnce ve Akşener’e,Atay’a haddini bildirmesi için çağrıda bulundu. Diyarbakır Baro Başkanı’nın katledilişine giden yolda Elçi’ye başlatılan medya linçinde de büyük payı olan Ahmet Hakan bu defa “Lütfen Bu Adama Haddini Bildiriniz” isimli bir yazı kaleme aldı. Bu yazıyı kaleme alma nedeni olarak da Barış Atay’ın Twitter hesabından yazdığı şu sözleri gerekçe gösterdi: “Hepiniz ağlayarak özür dileyeceksiniz. O gün geldiğinde affedeni, acıyanı, yargılamaktan vazgeçeni de unutmayacağız! Yok öyle ‘torunlarla emeklilik, hepimiz kardeşiz, kavga istemiyoruz’ falan. Her şey yeni başlıyor. Bu ülkeye, insanına yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz!” Kısacası Barış Atay, suç işleyenler günü gelince yargılanacak ve hesap verecek diyordu. Ahmet Hakan ise bu paylaşımdan ötürü “had bildirilmesi” talebini geniş kitlelere ulaştığı köşesinden hiç çekinmeden yazıyordu. Yazısının sonunu ise Soma’da madenciye tekme atan  Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel’in dört yıl sonra özür dilemesine ayırıyordu. “Özür özürdür” diyerek Yerkel’in özrünün kabul edilmesi gerektiğini belirtiyordu.

27 Haziran 2018’de Yeni Şafak, medya aracılığı ile hedef gösterme ve nefret suçu işleme görevini yerine getiriyordu. Halkların Demokratik Partisi’nden milletvekili seçilen Ahmet Şık ve Barış Atay alenen hedef gösteriliyordu. Haberde “Türkiye’ye ‘terörist’ diyen Ahmet Şık ve TSK’yi katil ilan eden Barış Atay, CHP sayesinde HDP’den milletvekilliğine seçildi ve Meclise girdi. Şık ve Atay, ‘Katil’ dedikleri devletten 17 bin 291 TL vekillik maaşı alacak” ifadeleri yer alıyordu.

5 Temmuz 2018’de Yeni Akit “Berna Lâçin’e terör sevici Barış Atay sahip çıktı” isimli yine baştan aşağıya nefret söylemi örneği teşkil eden bir habere yer verdi.

7 Temmuz 2018 Star Gazetesi “HDP'li terör yandaşı Barış Atay ant içme esnasında vatandaşlar tarafından yuhlandı”  başlıklı haber yaptı.

10 Temmuz 2018 Yeni Akit “HDP'li Barış Atay 'Allah' isminden rahatsız oldu!”  başlıklı haberi ile nefret söyleminde başı çekecek haberlerden birine imza attı. “Terör partisi HDP'nin Milletvekili olan Barış Atay, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dolar açıklaması için alçak bir yorumda bulundu, 'Allah' isminden rahatsız oldu” denilen haberin gerçeği ise şöyleydi. Erdoğan’ın “Onların dolarları varsa bizim de halkımız, hakkımız, Allah’ımız var” ifadesine karşılık Atay “Kendi kitlesini bu kadar aptal yerine koyan bir siyasetçi daha gelmedi”  demişti.

17 Temmuz 2018 Aydınlık “Meclis’in ‘arka sıralarındaki’ tehlike” isimli haberi ile tetikçi medyacılığın en sağlam örneklerinden birini sergiliyordu. Haberin içinde “Fırtınalı sahte sokak devrimciliğinden, birden terör örgütüne de yedeklenerek ceylan derili koltuklara yükselen Barış Atay, Erkan Baş gibi modeller…” ifadeleri kullanılmıştı.

20 Kasım 2019 A Haber“Barış Atay’dan TBMM'de alçak sözler!” başlıklı haber yaptı. Haberde Atay’ın meclis konuşmasında “Bu halk sizi iktidardan indirecek ama o gün emin olun, Gezi'yi mumla arayacaksınız"  sözleri üzerinden Atay’a alçaklık yakıştırması yapıldı.

31 Ağustos 2020 türktime.com adlı haber sitesi “Terörün Truva Atı: Barış Atay” manşetini kullandı.

Barış Atay’ı hedef gösteren haberlere onlarca örnek daha eklenebilir. Tüm bu hedef göstermeler sonucunda geçtiğimiz Haziran ayında Atay’a bir sabotaj girişimi oldu. Hatay'ın Antakya ilçesinde parti faaliyetleri için Atay’ın kullandığı aracın 5 bijonunun gevşetildiği ortaya çıktı. Sonrasında ise 30 Ağustos gecesi, Soylu’nun “Senden tam tecavüzcü olur, dikkat yakalanma…” dediği Barış Atay’a beş kişilik bir grup pusu kurarak saldırdı.

“Söylediğiniz yalan ne kadar büyük olursa o kadar etkili olur ve insanların o yalana inanması da o kadar kolaylaşır.”

Goebbels şimdilerde yaşasaydı işinin pek de kolay olmayacağını, yoksulluk ve ekonomik krizle mücadele eden halkların yalana bu kadar kolay kanmayacağını da görür müydü elbette bilemeyiz.

Barış Atay’ın medya aracılığı ile defalarca nefret söylemine maruz kaldığını gazete manşetlerinden, köşe yazılarından örneklerde gördük.Tıpkı barışın ve kardeşliğin gazetecisi HrantDink’e yaptıkları gibi… Tıpkı canlı yayında katledilişi toplumaseyrettirilen insan hakları savunucusu Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’ye yaptıkları gibi… Tıpkı yine canlı yayında şehit cenazesinde yaşadığı linç girişimi izlettirilen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yaptıkları gibi… Dink, Elçi, Kılıçdaroğlu… Bu isimler çoğaltılabilir, daha geriye gidilerek Ahmet Türk medya aracılığı ile hedef gösterilen isimlere eklenebilir. Çok daha geriye gidilerek Aziz Nesin üstünden basın aracılığı ile yürütülen linç kampanyası sonucu, Türkiye tarihinin en korkunç kitlesel katliamlarındanbiri olarak tarihe geçen Sivas Katliamı gibi…  Katledilen, linçe uğrayan adını burada saydığımız ve sayamadığımız nice insanın akan kanında Goebbels’in“vicdansız medyasının”  nefret söylemleri vardır.

“Beni tahrik ettiler, ben buradayım peki o manşetleri atan medya nerede?”

Nefret söylemi zaman zaman basın özgürlüğü ile karıştırılarak birileri tarafından savunulmaktadır. Ancak bilinmesi gerekir ki bütün ülkelerin Ceza Yasaları ve Basın-Yayın Meslek Ahlak Kurallarının asla ifade özgürlüğü alanında kabul etmedikleri arasında “şiddet övgüsü, ayrımcılık ve nefret söylemi aracılığı ile hedef gösterme” vardır. Ne yazık ki medya aracılığı ile oluşturulan nefret söylemi, bir kişinin sınırlı bir ortamda kullandığı ayrımcı dilden çok daha tehlikelidir. Medyanın ürettiği nefret söyleminin kısa bir süre sonra nefret suçuna dönüştüğünü keşke biliyor olmasaydık ama ne yazık kiHrantDink’ten, Tahir Elçi’den biliyoruz.

Hatırlanacağı üzere Dink’in katili Ogün Samastişlediği cinayetten sonra,Hrant Dink ile ilgili haberlerden etkilendiğini söylemiş ve duruşmaya bir mektup göndermişti. O mektupta 'Beni tahrik ettiler, ben buradayım peki o manşetleri atan medya nerede?' diye soruyordu. Elbette ki cinayeti işleyen ya da cinayeti azmettiren medya değildi ancak “vicdansız medya” nefret söylemi ile nefret suçunun işlenmesine zemin hazırlayan bir araçtı.Yasemin İnceoğlu ve Ceren Sözeri’nin 2004-2007 yılları arasında ana akım medyada doğrudan Hrant Dink’i hedef alan haber ve köşe yazılarını inceleyen makalesinden alıntı yapan T24’de HrantDink’in katledilişine zemin hazırlayan manşetlere yer verilmiştir. Bu manşetlerden bazıları şöyledir:

25 Şubat 2004: Milliyet’te Hasan Pulur, “Sabiha Gökçen’in Ermeni kimliği nereden çıktı?” başlıklı bir yazısında “Türkçe‟yi çok iyi bildiği anlaşılan Hrant Dink, acaba ‘aba altından sopa göstermek’ deyimini de hiç duymuş mu?” dedi.

26 Şubat 2004: Önce Vatan, “Bir rezalet örneği” başlıklı sürmanşetinde yer alan haberde Dink’in Ermeni olmadığını iddia etti ve Dink’i “Türkiye’deki Ermeni vatandaşları Türk devleti aleyhine kışkırtmakla” suçladı.

26 Şubat 2004: Önce Vatan gazetesi başyazarı Orhan Kiveroğlu, “Hrant’ın hırlayışı” başlıklı yazısında “Darwin’i haklı çıkaran ilk ve tek numune varlık olarak maymun genlerini taşıyan ruhunun aksettiği suratı karşısında, orangutan maymunun dahi tiksinti duyduğu Hrant Dink” dedi.

27 Şubat 2004: Yeni Çağ’da Hüseyin Çolak, “Agos düzenimizi bozamaz” başlıklı bir yazı

9 Ekim 2004: Yeni Çağ “Ermeni’ye bak” manşetiyle çıktı.

14 Aralık 2004: Yeni Çağ, bu sefer Dink’in fotoğrafını  “Hrant Dink, yazdığı yazılarla Türk milletine hakaretler yağdırdı” ifadesi altına yerleştirdi ve “hukuk mücadelesinin başladığını” duyurdu.

15 Aralık 2004: Ortadoğu, duruşmayla ilgili haberini “Agos’un sesi kısalacak” başlığıyla verdi.

18 Şubat 2006: Ortadoğu “Ya sev ya terk et” manşeti attı.

13 Temmuz 2006: Yeni Çağ “Hrant Dink topla bavulunu git” başlıklı bir haber yayımladı.

Aynı şekilde Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçide medyanın hedef göstermesinin ardından katledildi.Katledilişinden 20 gün önce atılan manşetler, katliamın gelişine zemin hazırlama görevini üstlenmişti.

5 Kasım 2015’te Takvim gazetesi “Tahir Elçi Şimdi Yandı” diyordu. Haberin içeriğinde ise “Aydın Doğan'ın kanalı CNN Türk'te terör propagandası yapan Tahir Elçi hakkında hazırlanan iddianame mahkeme tarafından kabul edildi” ifadeleri kullanılmıştı. Aynı başlık bir gün sonra TGRT’nin internet sitesinde, Yeni Akit Gazetesi’nde de kullanıldı. AKP medyası  Elçi’nin terör propagandası yaptığı hükmünüvermişti.

'VİCDANSIZ MEDYA' GERÇEĞİ DEĞİŞTİREMEDİ!

Sivas’ta Madımak Oteli’nde 33 aydın ve yazarın katledilmesine giden süreçte Aziz Nesin’i hedef gösteren “vicdansız medya” o günden bugüne üstüne düşeni fazlası ile yapmakta. Son yıllarda ise AKP’nin yayın organı gibi hareket eden medya, söylemleri ile linç ve katliamları halkın normal bir tepkisi olarak gösterme gayreti içerisindedir. Gerek Dink cinayetinde, gerek Tahir Elçi cinayetinde,  gerek Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırıda ve son olarak Barış Atay’a kurulan pusuda, medyanın özellikle faşizan duyguları kamçılama görevini üstlendiğini görüyoruz. Anlaşılan nefret söylemi ile hedef gösterme bir hükmetme yöntemi olarak kullanılmakta. “vicdansız medya” gerçekleri söyleyen, demokrasiden yana olan kişileri hedef göstermeye, nefret söylemi üretip yaymaya devam etmektedir. Ancak hatırlayın,Sovyetler, Berlin’e girdiğinde Goebbels’in basını, halkı Almanların savaşı kazandığına inandırmaya çalışıyordu. Oysa 2 Mayıs 1945’te, Goebbels’in hayatını kaybettiği günden bir gün sonra, Berlin’in düştüğü gerçeğini şimdi Almanlarla birlikte bütün insanlık biliyor.

DAHA FAZLA