Küba Devrimi'nin kahramanı Camilo: Anti-komünist miydi? Öldürüldü mü?

Küba Devrimi'nin kahramanı Camilo: Anti-komünist miydi? Öldürüldü mü?

Kendini 'Küba tarihini araştıran bir kurum' olarak gördüğünü iddia eden ABD'li bir topluluk, Küba Devriminin kahramanlarından Camilo Cienfuegos'un Fidel Castro 'rejimi' tarafından suikasta uğratıldığını beyan etmekte bir beis görmüyor. Bu kurumun Diktatör Batista güçleriyle savaşan Cienfuegos'u sahiplenmesindeki samimiyetsizliği bir kenara bırakalım, biz Cienfuegos'un anti-komünist olup olmadığını, öldürülüp öldürülmediğini konuşalım.

Kavel Alpaslan

Kimileri için belki her devrim alışılmış çürüklüğe karşı tarih içinde bir istisnadır. Öyle ya da değil, Küba Devrimi'nin, kendi ölçeğinin defalarca ötesine geçmiş bir devrim olduğunu kimse reddetmeyecektir. Bir de yarım yüzyılı deviren ABD baskısı var tabii. Bu ada ülkesinin tüm zorluklara rağmen eriştiği konum ve onurlu duruş, dünya halklarının duyduğu saygıyı anlaşılır kılıyor. Yine bu nedenden dolayı evrensel anti-komünist propagandaların çiğliği Küba özelinde kendini çok daha rahat gösteriyor. “Kapitalizm kendi nihai zaferini ettiyse anti-komünizm neye gerek?” sorusunu istediğimiz kadar soralım, demek 'kızıl tehlike' hâlâ sürüyor ki bu açlığın, savaşın ve yoksulluğun dünyasında karşımıza her fırsatta yeni hurafeler çıkıyor.

Küba özelinde anti-komünizm propagandasının merkezi elbette ABD. Fidel Castro'nun zaferinden sonra ülkeyi terk eden kimilerinin ABD’ye giderek anti-komünizm propagandasını İspanyolca seslendirmesini de hesaba katarsak ablukanın yalnız fiili değil, aynı zamanda hegemonya alanında da sürdüğünü görüyoruz (Küçük bir ek: İspanyolca konuşan dünyada bu Kübalılar için 'parazit' ya da 'kurt Kübalılar' benzetmesi yapılır). Kendini 'Küba tarihini araştıran bir kurum' olarak gördüğünü iddia eden ABD'li bir topluluk, Küba Devriminin kahramanlarından Camilo Cienfuegos'un Fidel Castro 'rejimi' tarafından suikasta uğratıldığını beyan etmekte bir beis görmüyor. Bu kurumun Diktatör Batista güçleriyle savaşan Cienfuegos'u sahiplenmesindeki samimiyetsizliği bir kenara bırakalım, biz Cienfuegos'un anti-komünist olup olmadığını, öldürülüp öldürülmediğini konuşalım.

Tabii önce çok kısaca Camilo'nun yaşamından bahsedelim.

'ÖNCÜLÜĞÜN EFENDİSİ'

İspanya kökenli bir ailede 1932 yılında dünyaya gelen Camilo, gençlik yılları boyunca ciddi bir beyzbol tutkunudur. 1948 civarında ilk eylemlerine katılmaya başlar ve daha sonra 1954'te Batista diktatörlüğüne karşı düzenlenen gösterilerde istihbarat tarafından fişlenir ve ülkeyi terk etmek zorunda kalır. ABD'ye mülteci olarak giden Camilo, 1955 yılında tutuklanır ve Küba'ya iade edilir (Buraya dikkat edelim; bindiği dalı kesmek istemeyen karşı devrimci kaynaklar Camilo'nun sınır dışı edilişini uzun uzun anlatıp 'oturma vizesi prosedürleri' açıklamalarıyla verirken 'tutuklanma' kısmından asla söz etmez). Döndüğünde işkence ve fişlemelerin devam etmesi üzerine yeniden New York'a gitmenin yolunu bulur, fakat bu sürgünü fazla uzun sürmez. Meksika'da Fidel Castro'nun silahlı mücadele hazırlıklarına başladığını öğrenir ve müstakbel 26 Temmuz hareketine katılmak üzere sınırı geçer.

Camilo'nun grupla ilişkisi diğer çoğu kişi kadar kuvvetli değildir. Ancak Küba'ya çıktıklarında sergilediği cesur ve kritik askeri başarılardan sonra hızla devrimin en önemli isimlerinden biri haline gelir. Elbette bir insanın, özellikle bir devrimcinin yalnız askeri başarılarla saygı kazanabileceğini söylemek çok zor. Çoğu silah arkadaşı onu anlatırken disiplinli oluşunun yanı sıra eşine zor rastlanır bir kibarlığa sahip olduğunu belirtiyor. 'Kapıdan duyduklarıma göre Fidel'den nefret ediyordu' gibi kimi karşı-devrimci gazetecilerin yorumları şöyle dursun, Camilo'yu Camilo yapan bir diğer özelliği kimi görüş ayrılıklarına rağmen Fidel'e sonsuz bir sadakati olduğudur. Nitekim Camilo'ya diğer gerillalar tarafından verilen lakap bunu gösteriyor: Küba 'El Senor de la Vanguardia'. Türkçeye bu ifadeyi pek doğru olmasa da 'Öncülüğün Efendisi' olarak çevirebiliriz.

Şimdi yavaş yavaş, başta sorduğumuz iki sorudan birine cevap vermeye geçebiliriz: Camilo anti-komünist miydi? Bu soruya doğrudan evet ya da hayır yanıtı vermek doğru olmayacaktır. Öncelikle 'anti-komünist' nitelemesi, Camilo şahsında devrim düşmanları tarafından sıkça kullanılıyor. 'Anti-komünist', sistematik bir şekilde komünizm düşmanlığı anlamına da geliyor ve Camilo'yu bu başlık altında değerlendirmemiz çok zor. Küba Devrimi zafere ulaşmadan önce Camilo'nun bir komünist olmadığını söylemek daha doğru olacaktır. Hatta belki biraz daha ileri giderek, 26 Temmuz Hareketi içindeki komünistlerle çeşitli tartışmalar yaşadığını söyleyebiliriz. Burada unutulmaması gereken bir nokta var ki, Küba Devrimi zafere ulaşana kadar kendini açık açık komünist olarak tanımlayan bir hareket değildi. Dolayısıyla böyle bakacak olursak o dönemdeki pek çok devrimci için 'komünizm düşmanı' demiş olacağız ki bu durum hepsi için olmasa da önemli bir kısmı için devrimden sonra zamanla değişecektir.

SÜT KONSERVESİYLE BAŞLAYAN DOSTLUK: CHE VE CAMİLO

Camilo'nun Fidel'e olan sadakatinden daha sonra tekrar söz edeceğiz. Ancak Che ile ilişkisinin, onun hayatında siyasetin de ötesinde etkisi olduğunu atlamamalıyız. Arjantinli devrimci, Camilo ile arkadaşlıklarının 'bir konserve' ile başladığını anlatıyor. O gün dağlarda kendi konservesini kaybeden Che şöyle diyor: 'Gece çökerken, tüm olağanlıkla her bir kişi sahip olduğu küçücük porsiyonları yemeye hazırlanıyordu. Camilo benim yiyecek hiçbir şeyim olmadığını gördü, battaniye iyi bir besin değildi. Benimle elinde sadece bir tane olan süt konservesini paylaştı ve sanıyorum o andan itibaren derinleşti.” İkili gece boyunca tek konserve eşliğinde koyu bir sohbete dalar.

Sahiden Camilo ve Che'nin özel bir arkadaşlık ilişkisi olduğunu görmek oldukça kolay. Arkadaşça ve samimiyetinin yanı sıra kendine has bir mizah yeteneği olan Camilo'nun şakaları hareket içinde öyle yayılır ki onun tarzında yapılan esprilerin hepsine İspanyolca 'broma’, yani 'şaka'dan türetilerek 'camilada' ismi verilir. Örneğin bunların en meşhuru, Camilo'nun aslında bir problem olduğunu söyleyerek başlayan bir telsiz konuşmasıdır. Che'yi haberdar etmek üzere hatta bağlanan Camilo cümleleri bölmeye ve hemen hemen her kelimeyi 4-5 kez arka arkaya telafuz etmeye başlar. Che bu mizaha bir süre sonra 'Söylediklerin gayet iyi anlaşılıyor ama sanırım plağın çizilmiş, değiştirmen gerekiyor' diye yanıtlar (Konuşmanın kaydına bu adresten ulaşılabilir: https://www.youtube.com/watch?v=bojvlosG3HM&t=340s). Camilo'nun ölümünden sonra oldukça etkilenen Che, bir çocuğuna dostunun adını koyar.

'TOP OYUNUNDA BİLE FİDEL'E KARŞI DURMAM'

Che ile aralarındaki arkadaşlığın etkisi mutlaka Camilo için etkili olacaktır. Ancak devrimden sonra aldığı tutumda Fidel ile olan ilişkisini yadsıyamayız. Camilo, devrimden sonra hareketin en karizmatik ve halk tarafından en çok sevilen figürlerindendir. Devrimin hemen ertesinde düzenlenen Zafer Kervanında konuşan Fidel ile arasında geçen bir diyalog, Küba'da en çok bilinen sözlerden biri haline gelir. Konuşmasının ortasında arkasında duran Camilo'ya dönen Fidel, “Voy bien Camilo?”, yani “İyi gidiyor muyum Camilo?” diye sorar, “Vas bien Fidel!”, yani “İyi gidiyorsun Fidel!” yanıtını alır. Elbette Fidel Castro gibi bir hitabet ve iletişim ustasının bu hareketi doğaçlama değildir. Fidel'in aldığı cevap ikili arasındaki güven ve samimiyetin bir sembolüdür.

Camilo'nun anti-komünist olduğunu iddia edemeyeceğimizi söyledik, ancak tersinden onun koyu bir komünist olduğunu da söylemek kolay değil. Burada iki itham arasında bir çizgi çekmek için Camilo'nun kendisinin sözlerine başvurmak yerinde olacaktır. Tarım reformuna destek için ülkede çeşitli spor müsabakaları düzenlenir. Havana'da polis ve askerler tarafından oluşturulan iki beyzbol takımının oynayacağı maçta bir tarafın kaptanı Fidel, diğer tarafın kaptanı Camilo'dur. Fakat sahaya girdiğinde Camilo, Fidel'in takımının formasını giyer ve gazetecilere “Ben asla Fidel'e karşı olamam, bir top oyununda bile” der. Planlı ya da plansız yapılan bu hareket yine ikili arasındaki güveni gösteriyor. Camilo'nun güçsüz bir kadro olmadığını da tekrar hatırlatalım.

'KANINIZ ÇÖPE ATILMADI'

İkinci sorumuza, yani öldürülüp öldürülmediğine geçtiğimizde anti-propaganda denizinde kimi bilgilerle karşılaşıyoruz. Bilinen gerçek Cienfuegos'un içinde bulunduğu uçağın, pilotla birlikte Ekim 1959'da kaybolduğudur. Olayı daha iyi anlamak için kimilerinin yaptığı gibi 'bir balıkçı şöyle görmüş'lere boğulmaya gerek yok. Camilo'nun kayboluşundan yaklaşık bir hafta önce yaşanan bir tutuklama olayından başlayabiliriz. 26 Temmuz Hareketi'nin askeri liderlerinden Huber Matos -ki kendisi daha sonra hayatını ABD'de devam ettirecektir-, tarım reformu ve ordu içindeki komünistlere karşı tavır alır. Aldığı bu tavrın şiddetlenmesi sonucu devrime ihanet etme suçlamasıyla hakkında tutuklama kararı çıkar. Bu zorlu görev Camilo'ya verilir. Şunu not etmek gerekir ki, Huber ile Camilo'nun arası hiç de kötü değildir. Burada iki düşünceye göre iki soru ortaya atılabilir: Fidel, Camilo'ya olan güvenini sınamak için mi bu görevi ona vermiştir? Ya da görevin zorluğundan dolayı mı Camilo gibi oldukça önemli bir lider kadroyu seçmiştir? Fidel'in sözleri ikincisini doğruluyor. Camilo tereddütsüz bir biçimde Matos'u tutuklar. Yani Fidel 'güven testi' için Camilo'yu seçtiyse bile, o bu sınavdan geçmiştir, öyleyse neden sadakatini gösteren bu önderi bir hafta sonra öldürtsün?

Bir diğer savsa 'Camilo'nun Fidel'e rakip olabilecek güçte olduğu ve komünist düşünceye daha mesafeli oluşu'. Matos'u tutuklaması Fidel ile iddia edilen gerginliği boşa düşürebilirken Camilo'nun tarım reformu konusundaki çabası, düşüncesinin komünizm düşmanlığıyla açıklanamayacağını gösteriyor: Matos'un tutuklanmasından sonra yaptığı son konuşmasında tarım reformunun öneminden bahseden Cienfuegos, 'Kardeşler, devrim yapılmıştır! Kanınız çöpe düşmedi!' ifadesiyle sözlerini bitiriyor. Bugün adına yapılan şarkılarda bile tarım reformundaki öncü rolüne ithaflara rastlıyoruz.

Velhasıl, Camilo bugün Küba Devrimi'nin tartışmasız en büyük önderlerinden biri olarak görülüyor. Daha adil bir düzenin kurulması uğruna savaştığı Küba'da Camilo'nun mirası, gizemli kayboluşuyla birlikte daha da duygusal bir hale bürünüyor. Camilo bir teorisyen değildi, belki azılı bir komünist de değildi; ama iyi ile kötü arasındaki tercihlerini çoğu insana göre dikkatli yapabiliyordu. Yoldaşlarının arasındaki saygısı disiplinle kazandığı askeri başarılardan geliyordu, evet. Fakat kendi göğüsleyemeyeceği bir göreve tek başına yoldaşını göndermemesi, her zaman en önde oluşu 'Öncülük' lakabının nasıl kazanıldığını anlatıyor. Kimi devrimciler vardır ki fikirlerine yanaşmak hakikaten pek mümkün değildir. Fakat tehlikeye herkesten önce kendini attıkları vakit, kazandıkları saygı yıllara ve fikirlere inat tarihe onların 'istisnai' isimlerini yazdırır.  

Kaynaklar ve daha detaylı bilgilerin yer aldığı adresler

1- http://www.radiorebelde.cu/especiales/che/la-gran-amistad-entre-che-camilo-20111028/
2- https://www.ecured.cu/Camilo_Cienfuegos#cite_note-17

DAHA FAZLA