Hitler suikastçısı Stauffenberg kültü ve ardında yatan gerçekler

Hitler suikastçısı Stauffenberg kültü ve ardında yatan gerçekler

Yazar: Ernst Wolff

Çeviri: Özer Erdin

20 Temmuz 1944’de Adolf Hitler kendine yapılan bir suikasttan kıl payı kurtuldu. Führer’in merkez karargâhı Wolfsschanze’ye gizlice sokulan bir bomba gerçi planlandığı gibi patladı; fakat Hitler bu saldırıdan hafif yara alarak kurtuldu. Suikastçı Yarbay Claus Schenk Graf von Stauffenberg bazı yardımcılarıyla birlikte hemen aynı gece idam edildi.

Olayın 75. yıldönümü nedeniyle Stauffenberg, Şansölye Angela Merkel tarafından geçen hafta “direniş savaşçısı” olarak onurlandırıldı. Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier onu “gidişatı görmezlikten gelmeyen cesur insan” olarak övdü; ırkçı politikaları ile bilinen aşırı sağcı AFD (Almanya için Alternatif Partisi) lideri Alexander Gauland ise Stauffenberg’i “Alman tarihinin kahramanı” olarak tanımlandı.

Böyle partiler üstü bir fikir birliğinden sonra, bu adamın kim olduğu ve her şeyden önce bugünün Almanya’sında tüm partilerin sınırlarının ötesinde, genel anlamda kabul gören bir rol model olabilmek için bir insanın hangi niteliklere sahip olması gerektiği hakkında bazı sorular akla takılıyor.

Stauffenberg’in geçmişine bakarak başlayalım:

Stauffenberg 1907 yılında Bavyeralı aristokrat bir ailede dünyaya geldi ve 1926 yılında lise bitirme sınavından başarıyla geçtikten sonra 1930’da teğmenliğe terfi edeceği İmparatorluk Ordusu’na katıldı. Tam bu yıllarda siyasi fikrini şöyle ifade ediyordu: “Führerlik fikri… (ve) ırk fikri… bizim için sağlıklı olduğu kadar geleceğe yönelik bir fikirdir.”

1933 yılında Stauffenberg, Hitler’in şansölye olarak atanmasından yana oldu ve SA üyelerinin askeri eğitimine katıldı ve henüz ilk yılında üsteğmenliğe yükseltildi.

İlerleyen yıllarda ne Nürnberg ırk yasaları hakkında ne de Yahudilere karşı yapılan kıyımlar hakkında herhangi bir eleştiride bulundu. Ağustos 1939’da İkinci Dünya Savaşı başladığında savaşı “kurtuluş” olarak tanımladı; çünkü savaşlar kendi ailesi için “yüzyıllardan beri süre gelen bir zanaat” olmuştu.

Stauffenberg, Alman Ordusu’nun Polonya’ya girmesi ile birlikte eşine şunları yazdı: “Polonya halkı inanılmaz derecede ayaktakımı bir tabakadan oluşuyor; aralarında çok fazla Yahudi var ve çok karışık bir halk. Bu halka sadece kırbaç iyi gelir. Buradan kazanacağımız binlerce esirden tarım işlerinde çok faydalanacağız.” Bunun yanında 1941’de ilan edilen ve Avrupa’da Yahudi olarak tanımlanan herkesin sistematik olarak öldürülmesini öngören “Yahudi sorununun nihai çözümü” parolasını da itirazsız kabul etti. Yarbaylığa terfi ettiği 1942 yılına kadar Hitler’i destekleyen Stauffenberg, sonradan Hitler’i ideolojisi nedeniyle eleştirmedi. Stauffenberg’e göre Almanya, Hitler’in askeri konulardaki acemiliği nedeniyle savaştaki hedeflerine hiçbir zaman ulaşamayacaktı. Diktatöre karşı yöneltilecek her eleştirinin boşuna olacağını düşünen Stauffenberg, kendisi ile aynı fikirde olan subaylarla toplanarak suikast planı yaptı; ancak bu plan Alman İmparatorluğu’nu faşist diktatörlükten kurtarmayı değil, Hitler’in iktidardaki tek adamlığına son vermeyi hedefliyordu.

Stauffenberg’in suikastı hayatıyla ödemiş olması trajiktir; fakat bu, onun tüm hayatı boyunca açık bir biçimde ırkçı, militarist ve antidemokratik fikirlerden beslendiği gerçeğini değiştirmez. Hal böyleyse bu adam bugünün resmi siyaset makamları tarafından neden bu şekilde kutlanıyor?

Bunun bir nedeni günümüzde finans endüstrisinin buyruğuna girmiş olan bazı siyasetçilerin kendilerini “mücadeleci demokratlar” olarak satmak istemeleri ve bu amaç doğrultusunda sözde kahramanca olan ortak değerleri takip ediyor olmalarıdır.

İkinci bir neden ise siyasetçilerin, hayatın anlamını eleştirmeden görev tamamlamakta gören; zayıfların ve dışlananların kaderine kayıtsız kalan insanları seviyor olmalarıdır. Aksi takdirde, faşizme, Yahudilere yapılmış olan zulme ve savaşa karşı fedakârca isyan ederek, bedelini hayatıyla ödemiş olan binlerce direniş savaşçısı yerine Stauffenberg gibi birisinin anılıyor olması nasıl açıklanabilir?

Bir diğer neden; Alman Ordusu’nun güncel silahlama hedefinin yanında bir Avrupa Ordusu’nun kurulma planlarının yapılıyor olmasından ötürü, Stauffenber’in görev yaptığı Nazi Dönemi’ndeki silahlı kuvvetlerin oynadığı caniyane rolün önemsizleştirilmek istenmesidir.

Buna ek olarak, siyasetçilerin Stauffenberg’in soyundan gelenlere yapmakta oldukları yaltakçılık da onlar açısından önemlidir; çünkü Stauffenberg’in kökenleşmiş olduğu aristokrasi bugün halen büyük miktarda paraya ve mülke, dolayısıyla halen büyük bir nüfusa sahip olduğundan siyasetçiler için önem taşımaktadır.

Burada devlet adaletsizliğinin itirazsız kabulünü mümkün kılan ve fetih savaşları gibi diğer halkların köleleştirilmesini hoş karşılattıran Stauffenberg tarzı vatanseverlik de belirleyici olmaktadır. Böylesi kör bir vatanseverlik, zor zamanlarda dikkati kendinden başka yöne saptırmak isteyen ve rahatsız edilmeden ipleri geri planda elinde tutanların çıkarlarını kabul ettirmek için vatan sevgisini kullanan siyasetçilerin işine yaramaktadır.

Stauffenberg’in kahramanlaştırılmasının mutlaka aynı amacı işaret eden başka nedenleri de olabilir; fakat bu nedenlerin her biri bizim için şöyle bir uyarı görevi görmektedir: Bir direniş savaşçısı olarak ilan edilen inanmış bir faşistin partiler üstü kültünün örtüsünü kaldırmak, sadece siyasetçilerin tarihsel gerçeklere nasıl baktıklarını ortaya koymamakta; hepsinden öte onların demokrasi anlayışı hakkında derinlemesine bir bakış açısı sağlamakta ve sergiledikleri tüm farklılıklara rağmen çeşitli partilerin birbirlerine ne kadar yakın olduklarını göstermektedir.

Kaynak: Kenfm.de

Tarih: 22.07.2019