Giriş l Durumumuz Nedir?
AKP’nin özellikle 2013 yılından itibaren sistematik olarak dürbünü okullara odakladığı ve gençlerin ülkenin politik eksenine olan katkı ve dönüştürücülüğünü tasfiye etmek amaçlı kurguladığı şey, tabiri caizse bir savaş planı olmuştur.
Selin Erhan
Seçimlerin ardından yazın gelmesiyle birlikte her partinin iç muhasebeleri başladı. Biz de üzerimize düşen hesaplamaları yaptığımız ve değerlendirmelerde bulunduğumuz bol tartışmalı bir yaz dönemini açmış bulunuyoruz. Bu değerlendirmeler gençlik ile ama özel olarak sosyalist hareketin uzun yıllardır kadro havzası olan “öğrenci-gençlik” ile ilgili. Yazdıklarımızın hiçbiri seçim sonucunda farkına vardığımız tespitlerden ibaret olmasa da seçime giden sürecin keskinleştirdiği fikirler olduğunu söyleyebiliriz.
Türkiye’nin neoliberalizm saldırıları açısından bir serbestiyet ülkesi olduğu gözle görünen bir gerçek, bu saldırıların farklı toplumsal kesimlere yaşattığı ve daha önce görülmemiş müdahaleleri ve tahribatları oldu.
Bir yemeği yapmak için tencereye ihtiyaç olduğu kadar toplumsal olarak bir dinamik/hareket/gelişim/tepki görmemiz için de en soyut anlamı da dahil olmak üzere “bir araya gelebilecek” bir mekana ihtiyacımız vardır. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren ülkemizde bu mekan gençler için çoğunlukla okullar olmuştur. Okullar yalnızca gençlerin bir araya geldiği ve ortak tepki gösterdikleri yerler olarak var olmazlar. Bu mekanda politikleşirler, nesilden nesile farklı mücadele pratikleri kazandıran okullardan mezun olan gençler hayatlarının ileriki dönemlerinde de Türkiye’nin kaderinde etkili rol oynayan kadrolara dönüşmüşlerdir. Kısaca okullar (liselerden enstitülere ve üniversitelere kadar) yalnızca belirli eğitim ekollerinin işlendiği değil siyasi ekollerin de oluştuğu ve sosyalist harekete insan yetiştiren mekanlar olmuştur.
Bunlarla beraber AKP’nin özellikle 2013 yılından itibaren sistematik olarak dürbünü okullara odakladığı ve gençlerin ülkenin politik eksenine olan katkı ve dönüştürücülüğünü tasfiye etmek amaçlı kurguladığı şey, tabiri caizse bir savaş planı olmuştur.
Bu planı üç maddede kategorize etmeye çalışalım.
1. Okulların içlerinin deyim yerindeyse “siyaset free” alanlar haline getirmeye yönelik müdahaleleri. Her yıl baskı ve gericilikle düzenlenen yönetmeliklerden doğan disiplin suçları, proje okulları, solcu öğrencilerin okullarda “fişlenerek” marjinalize edilmesi, politik içeriğin hissedilebileceği herhangi bir konuşma, kulüp faaliyeti, etkinlik, anma veya kutlama günlerinin etkisizleştirilmesi ve daha sayabileceğimiz onlarca uygulama okul içinde ve dışında “okulda siyaset olmaz, okul eğitim yeridir” fikrini yaymış ve meşru bulunmasını sağlamıştır. Bu dönüşümün iyi anlaşılması için altını çizelim. Okullar geçtiğimiz dönemlerde yalnızca ana akım siyasetin uzantılarının rahatlıkla bulunabildiği mekanlar olarak değil, siyasetin üretildiği ve politik taraflaştırıcılığı en yüksek olan yerlerdi. Günümüzde ise okulun içinde siyasetin meşru göründüğü, yalnızca okul idaresinin tanıdığı alandan bahsetmiyoruz, okullar parmakla sayılabilir düzeyde. Bazı pratiklerimiz oldu. Aynı içeriğe sahip ve okul içinde yapmak istediğimiz bir etkinliğe öğrencilerin daha az fakat okula yakın dahi olmayan ancak merkezi bir ilçede düzenlediğimiz etkinliğe daha fazla öğrencinin katıldığını açıkça gözlemledik. Aynı örnekler bildiri dağıtımı için bile verilebilir. Sonuç olarak AKP, okulları siyaset dışı alanlar haline getirmeyi kendi gibi düşünmeyenleri de kapsayacak biçimde büyük oranda sağlamıştır.
2. Okulsuzlaştırma hem öğrenciliğin sağladığı bütün olanaklara saldırı hem de okulun içinin boşaltılması olarak karşımıza çıktı. 4+4+4 ile başlayarak kız çocukların okuldan alınıp evlendirilmesine erkek çocukların ise çalıştırılmasına imkan yaratıldı. KHK’lar ile okulu okul yapan hocalarımızın yerini kendi kadrolarıyla doldurdu. Pandemi ile birlikte liselerde 11. ve 12. sınıfta açık liseye geçiş çığ gibi büyüdü. Üniversitelerde ise kısa teneffüslerin olduğu 9-5 düzenlenen ders programları, devam zorunluluğunun kaldırılması ve her bahanede zoom’a taşınan dersler ile öğrenci okuldan fiziksel olarak uzaklaştırıldı. İlginç sayılabilecek şekilde AKP, bu işi kotarmak için daha fazla okul açmak gibi ilk bakışta çelişkili görünen bir yöntem uyguladı. Açık liseye geçişler ve üniversitelerin devam zorunluluğunu kaldırması, gençlerin erken yaşta boğuşmaya başladığı geçim derdi sebebiyle proleterleşme yaşını da bir hayli indirdi. Çocuk işçi sayılabilecek yaşlardan başlamak üzere gençler, tam zamanlı çalışan ve yarı zamanlı okuyan genç proleterler haline geldi. Böylece üniversitenin eğitimi vermesi ve öğrencinin de alması gerekliliği ortadan kalktı. İşsizliğin sayısından düşürmek için öğrenci sayısı arttırılmış fakat sonucunda bir genç işsiz ordusu yaratılmış oldu. Tekrar bir karşılaştırmaya gidelim. Geçtiğimiz yıllarda “öğrencilik” sosyal devletin kişiyi hayatı boyunca çalışmaya hazırlama aşamasıydı. Yarı anlamda “gerçek hayata” atılan genç arkadaşımız çalışma hayatına başladığında kendine sağlayabileceği yaşantının bir öngösterimini görüyordu. Sırt çantasıyla gezen öğrenci, çalışmaya başladıktan sonra gezdiği yerlerden bir yazlık alabiliyordu. Boş vakit dediğimiz nimeti, kapitalizm yedi ve yuttu. Bugün nitelikli üniversitelerin olduğu şehirlerde yaşamanın öğrenciler için tek anlamı öğrenci olmadığı bir gündelik hayat. Dolayısıyla bütün çıkıntılıkları, imkanları ve vizyoner yanıyla öğrencilik dönemi, ortadan kaldırıldı.
3. Gençlerin kültürel birlikteliğinin bozulmasının en büyük kaynağı ekonomik zorluklar ve eğitim anlayışındaki yozlaşma oldu. Gençler işlerinden kalan zamanda öğrencilik yapmaya başladı ve boş vakit dediğimiz bu geliştirici boşluk imkanı elimizden alındı. AKP’nin ise kültürel alanın ta kendisine yaptığı temel müdahale, mantığı eğitimsizlik olan eğitim anlayışıyla vuku buldu. İnsanın küçük yaştan sorgulama, düşünme, kavrama, sentezleme becerilerini köreltecek; öğrenmek ve adapte olmak yerine ezberleyecek ve emir alacak bireylerin yetişmesini sağlayacak bir eğitim sistemi kurguladı. Biraz soyut kaçabilir fakat bir sonraki yazıda açmak üzere ifade edelim. Gençlerin kültürel ortaklığı kendini yalnızca tüketimde ortaklaştırdı. Bu kültürün genç eller tarafından üretimi ise bypass’e ihtiyaç duyan bir damar halinde.
Buraya kadar durum tespiti yapmış olalım ve sıkıcılaşmamak adına bu girişi bitirelim, gelişme ve sonuçta görüşmek üzere.