Fırat Çoban yazdı | Evrensel temel gelir üzerine

Fırat Çoban yazdı | Evrensel temel gelir üzerine

"Temel gelir gerçekten de yoksulluğun azalmasına, bireylerin iyi olma halinin artırılmasına, daha güvenceli hissetmelerine ve olmalarına katkı sağlayabilir. En önemlisi, bu işlevleri, mevcut yoksulluk yardımlarının aksine, insanları yoksulluklarını kanıtlamak ve damgalanmak mecburiyetinde bırakmadan, insan onurunu zedelemeden yerine getirmesidir."

Fırat Çoban

2020 yılından bu yana deneyimlediğimiz koronavirüs pandemisi ile birlikte, halihazırda çağımızın üzerine en çok tartışılan sosyal politika tasarılarından biri olan evrensel temel gelirin popülerliği ve önemi daha da arttı. Esasen kalıcı hale gelmiş -ilerleyen yıllarda otomasyonla daha da artması beklenen- işsizlik ve çalışan yoksulluğu gibi neoliberal küreselleşmenin derinleştirdiği kurucu sorunlara çözüm olarak önerilen evrensel temel gelir ya da başka bir adlandırmayla vatandaşlık geliri, bir toplumda yaşayan tüm insanlara ödenen koşulsuz nakdi bir geliri ifade ediyor (Buğra ve Keyder, 2007). Kökleri Moore’un Ütopya’sına ve ötesine değin götürülebilecek evrensel temel gelirin bugünkü biçimine en yakın öneriyi on yedinci yüzyılın sonunda Thomas Paine dile getirmişti. Günümüzde temel gelirin, servet vergisiyle birlikte telaffuz edilmesi gibi, Thomas Paine de büyük toprak sahiplerinden alınacak bir vergiyle yoksullara asgari bir gelir sağlanmasını önermişti.

Evrensel temel gelir ile insanların gelirine, mülk sahipliğine ya da diğer sosyoekonomik durum gösterenlerine bakılmaksızın, bir toplumda yaşayan reşit olmuş tüm insanlara karşılıksız sunulan aylık bir nakdi geliri anlıyoruz. Bu fikrin en ilgi çekici yanı, bir toplumdaki tüm insanların, asgari ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir geliri çalışma zorunluluğu olmaksızın elde etmesi olabilir. Tam da bu özelliği dolayısıyla, sokağa çıkma yasakları ve geçici faaliyet durdurmalarla toplumun önemli bir kesiminin -özellikle enformel çalışanlar- yaşamsal gelir kayıplarıyla yüzleştiği, formel istihdam edilen çalışanların ücretsiz izin ödeneği ve kısmı çalışma ödeneği gibi açlık sınırının çok altında sefalet ücretleriyle hayatta kalmaya çalıştığı koronavirüs pandemisi döneminde, hem Türkiye’de hem de dünya genelinde evrensel temel gelir üzerine yapılan tartışmalar ve talepler yükselişe geçti. Bu bağlamda Türkiye’de de 2021 yılının Mart ayında, yani pandeminin birinci yıl dönümünde Demokrasi için Birlik tarafından “Temel Gelir Güvencesi Yaşatır” başlıklı bir toplantı düzenlenmiş; tüm yurttaşlara asgari bir refah sağlayacak temel gelir desteği verilmesine ilişkin talep, aralarında Türkiye İşçi Partisi, Birleşik Devrimci Parti, Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP), Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi ( SYKP) ve Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) gibi sosyalist siyasetler ile sendikalar ve demokratik kitle örgütlerinin de bulunduğu 92 kurum tarafından imzalanmıştı. Burada ayrıca, CHP’nin yaklaşık 10 yıldır, derin yoksulluk, yapısal işsizlik, yaşlanan nüfus, kır yoksulluğu, sosyal sigorta programlarından yararlanamayanlar, özel olarak korunması gereken gruplar için bir çözüm önerisi olarak savunduğu aile sigortasını anmamız gerekir. Gelir transferinin dışında ve ötesinde, kadınların istihdama katılımını, yurttaşların eğitim ve sağlığa erişimi artırmayı hedefleyen bir program olarak aile sigortası ile evrensel temel gelir, -CHP Genel Sekreteri Böke’nin de ifade ettiği üzere- birbirini tamamlayıcı tasarılar olarak görülebilir. Böke, toplumun geniş kesimlerine dokunan bu iki tasarının birbirini tamamlayıcı olarak görülmesi ve savunulmasını bütüncül sosyal devlet yaklaşımı olarak tarif ediyor.

Evrensel temel gelire uzun yıllar sol içerisinden en yoğun eleştiriler çoğunlukla sendikal alandan yükseliyordu. Sendikalar arasında, işçilerin, toplu pazarlık süreçlerinden ve dahası çalışmanın kendisinden sair olarak asgari bir gelir desteğine sahip olmasını halihazırda bunalım içerisinde boğuşan emek örgütlerinin yapısal ve örgütsel gücünü daha da kıracağı, işçilerin emek mücadelesinden uzaklaştıracağı düşüncesi dolaşıyordu ancak bu durum tersine dönüyor. Türkiye’de yukarıda sözünü ettiğimiz “temel gelir güvencesi yaşatır” başlıklı metnin imzacıları arasında DİSK, KESK ve çeşitli sendikaların yer alması bunun gösterenlerinden biri.

Peki, finansmanı kamu tarafından karşılanan, insanları mutlak yoksulluğa karşı koruduğu, iyi olma hallerini olumlu yönde etkilediği ve ücret pazarlıklarında ellerini kuvvetlendirdiği öne sürülen temel gelir, sosyalist bir siyaset bağlamında nasıl ele alınabilir? Meseleye bir giriş yapmaya çalışacağımız bu başlangıç metninin sınırları bağlamında bu soruya yanıt aramaya ve daha önemlisi yeni sorular bırakmaya çalışacağız.

 SOSYALİST BİR SİYASET BAĞLAMINDA TEMEL GELİR

Evrensel temel gelir, uzun yıllardır İskandinavya’nın sosyal demokratlarından Amerikan Cumhuriyetçilerine, Avrupa liberallerinden Türkiye sosyalistlerine değin siyasal spektrumun görece farklı konumlarındaki siyasetler tarafından karşılık buluyor; Milton Friedman’dan Erik Olin Wright’a, farklı düşünürlerce öneriliyor. Bu oldukça farklı pozisyonlar elbette beraberinde birbirinde oldukça farklı, hatta antagonistik olarak nitelenebilecek temel gelir yaklaşımlarını üretiyor. Bu noktada bugün düzen-içi bir talep olarak, gittikçe ana akımlaşan evrensel temel geliri sosyalist bir siyaset bağlamında ele almanın yolunun, liberal, muhafazakar ve sosyal demokrat yaklaşımlar ile ayrımlarını derinleştirmekten ve ontolojik sınırlarının farkındalığıyla talebi mümkün olduğunca radikalleştirmekten, düzenin kıyısına doğru taşımaktan geçtiği kanısındayız.

Liberal ve muhafazakar temel gelir tasarılarının, toplumun bütününe karşılıksız asgari bir gelir sağlarken ekseriyetle beraberinde kamu harcamalarından devasa kesintileri getirdiğini ifade edebiliriz. Örneğin kimi Amerikan Cumhuriyetçilerinin önerdikleri, kamu harcamalarının -özellikle sağlık- kesilmesi ile finanse edilen, sermaye açısından oldukça karlı bir evrensel temel gelir modelinden söz edilebilir. Bu modelde devlet, kamu harcama yüklerinden kurtuluyor ve bunu milli gelirin oldukça küçük bir yüzdesini oluşturacak temel gelir ile ikame ediyor. Böylesi bir temel gelir tasarısının gerçekleşmesi durumunda toplumun süregiden sosyal ve ekonomik haklarından yoksunlaşması sürecinin ivmelenerek artacağını, yurttaşların yoksulluktan kurtulmayacağı gibi ABD benzeri piyasa toplumlarında eksik ve aksak işleyen refah hizmetlerinin daha da zayıflatılacağını ifade edebiliriz. Bunlardan da önemlisi, böylesi bir tasarının, devletin bu alanlardan geri çekilmesi ile hak ve hizmetlerin metalaşması sürecini hızlandırması olasıdır.

Daha soldan bir evrensel temel gelir yaklaşımı çoğunlukla Erik Olin Wright ile anılıyor. 2019 yılının hemen başında yitirdiğimiz, Marksist sınıf analizine önemli katkılar yapmış sosyolog Wright, temel geliri yalnızca insanların yaşamlarını iyileştirecek ve yoksulluğu azaltacak bir sosyal politika önerisi olarak değil, bunların çok ötesinde, kapitalist sınıf ilişkilerini dönüştürecek ve kapitalist toplumsal formasyona içkin iktidar asimetrisini azaltacak, işçi sınıfını ve diğer toplumsal grupları sermaye sınıfı karşısında güçlendirecek bir sihirli bir politika önerisi olarak görüyor. Wright, temel gelire ilişkin bu iddiasını üç savla temellendiriyor:

1. Cömert bir temel gelirle insanlara istihdamdan çıkış imkanı yaratılabilir ve böylece insanlar gelir getirmeyen ya da az gelir getiren ancak toplumu -iktidar asimetrisini- dönüştürecek faaliyetlere -sanat, siyaset vb.- daha çok katılabilirler.

2.Cömert bir temel gelirle, düşük ücretlerle çalışan işçiler için istihdamdan çıkış gerçekçi bir seçenek haline gelebilir ve böylece toplu pazarlıkla işverenler karşısında bu çıkış seçeneği işçilerin ellerini kuvvetlendirir.

3. İşçilerin istihdamdan çıkış seçeneği olması, emek ve sermaye arasında işbirliğini -özellikle temel üretim kararları üzerinde- artırabilir. İşçiler ekonomik istikrar, güvence ve üretim kararları üzerinde kontrol karşılığında, -ücret dışı bir gelire sahip olmanın güvencesiyle- ücretleri kendileri sınırlayabilirler ve uzun vadede emek piyasasındaki olası dengesizliklerin önüne geçebilirler (Wright, 2007).

Özellikle son iddia ile Wright, işçi sınıfının üretim süreçlerindeki kontrolünün ve emek ile sermaye arasındaki işbirliğinin arttığı, piyasaların çeşitli aksaklıklarının giderilebildiği bir tür yüksek kapitalizme işaret ediyor. Sosyalist bir siyaset bağlamında temel gelir politikasının kendi ayrımını belirginleştirmesi ve kritik etmesi gereken hattın -halihazırda keskin ayrımların bulunduğu liberal ve muhafazakar yaklaşımlara ek olarak- Wright tarafından kurulduğu inancındayız.

Wright’ın bu tasarısının en problemli olduğu noktalardan biri, sınıflar arası iktidar asimetrisini azaltmanın, hatta eşitlemenin yolunu bölüşüme ilişkin bir tasarıdan geçtiğini iddia etmesidir. Bu iddia, hem -Marx’ın Gotha programına yönelttiği eleştirilerden de hareketle- yanlıştır hem tam da kendisinin sözünü ettiği iktidar asimetrileri dolayısıyla gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Tüketim araçlarının bölüşümündeki eşitsizliği doğrudan üretim koşullarının bölüşümünün sonucundan bağımsız olarak görmek, kapitalist toplumsal formasyona içkin iktidar eşitsizlikleriyle mücadelenin yolunu bir bölüşüm sorununa indirgeme tehlikesini beraberinde getiriyor. Bölüşümü üretim tarzından bağımsız ele almak ve sosyalizmi esas olarak bölüşümle -ister adil, ister değil- bir şey olarak görmek yanılgısına düşülmemesi  gerektiği kanısındayız (Marx, 2017).

Temel gelir gerçekten de yoksulluğun azalmasına, bireylerin iyi olma halinin artırılmasına, daha güvenceli hissetmelerine ve olmalarına katkı sağlayabilir. En önemlisi, bu işlevleri, mevcut yoksulluk yardımlarının aksine, insanları yoksulluklarını kanıtlamak ve damgalanmak mecburiyetinde bırakmadan, insan onurunu zedelemeden yerine getirmesidir. Buna ek olarak, ihtiyaç sahiplerinin belirlenmesi gibi oldukça güç ve maliyetli süreç ve kalemleri de ortadan kaldırmasının da öneminin altını çizmeliyiz. Ancak bu önemli ve anlamlı katkıların ötesinde, temel geliri sömürüyü ve yabancılaşmayı sürekli yeniden-üreten sınıf ilişkilerini dönüştürecek, kapitalist üretim süreçlerinden kaynaklanan iktidar dengesizliğini giderecek sihirli bir değnek olarak görülmemelidir. Radikal ve artan oranlı bir vergi sistemiyle birlikte savunulması gereken bir tasarı olarak temel geliri, daha basitçe, toplumun parçası olmalarından doğan hakla, insanlara asgari ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri aylık ve karşılıksız bir gelir sunan, insanların yaşamlarını anlamlı bir düzeyde iyileştiren, insan onuruna yaraşır, tamamlayıcı bir politika önerisi olarak tahayyül etmeliyiz. 

Tamamlayıcılığa bir parantez açmak gerekiyor. Uzun yıllardır, evrensel temel gelire soldan gelen eleştirilerde sol bir politikanın esas odağının, insanlara ücret dışı gelir dağıtmak değil, iş gününü kısaltarak işsizliği düşürmek ve kolektif mücadelelerle ücretleri artırmak olması gerektiğini ifade ediliyor. Başka bir yazıda, soldan gelen, oldukça anlamlı ve önemli bu eleştirileri daha detaylı biçimde ele almaya çalılacağız. Ancak kısaca değinmemiz gerekirse, evrensel temel gelirin alternatifi olarak önerilen kimi yaklaşımların -örneğin istihdam politikaları, sendikal özgürlüklerin genişletilmesi ve kolektif mücadelenin büyütülmesi- evrensel temel gelir tasarısı ile birbirini kategorik olarak dışlamadığı düşüncesindeyiz. Öğrencilerin, engellilerin, işsizlerin, tarım işçisi olmayan köylülerin, aile içi ücretsiz bakım verenlerin, çalışmayanların, yani formel anlamda bir ücretli iş ilişkisine taraf olmayan insanların da yaşamlarına dokunan ve gözle görülür olumlu katkılar sağlayan bu tasarının, işçi sınıfının diğer talep ve kazanımlarını ikincilleştirmeyen ve dahi tamamlayan bir strateji bağlamında ele alınma imkanı vardır. Bir sonraki yazıda evrensel temel gelir soldan yönelen eleştirileri daha kapsamlı değerlendirmeye hem de diğer talep ve kazanımları ikincilleştirmeden tamamlayıcılık imkanını irdelemeye gayret edeceğiz. Ancak her durumda elde edilecek şeyin -Marx’ın, Geçici Hükümete Cumhuriyet’i ilan ettiren Fransız proletaryasına ithafen söylediği gibi- nihai kurtuluşun kendisi değil, nihai kurtuluş için mücadele edilecek alanlardan biri olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.

Referanslar

Buğra, A. ve Keyder, Ç. (Der.). (2007). Bir Temel Hak Olarak Vatandaşlık Gelirine Doğru. İstanbul: İletişim Yayınları.

Marx, K. (2017). Gotha Programının Eleştirisi. Marx, K. ve Engels, F. Gotha ve Erfurt Programları Üzerine içinde (11-44). İstanbul: Yordam Yayınları.

Wright, Erik Olin. (2007). Temel Gelir, Paydaş Geliri Transferleri ve Sınıf Analizi. Buğra, A. ve Keyder, Ç. (Der.), Bir Temel Hak Olarak Vatandaşlık Gelirine Doğru içinde (51-62). İstanbul: İletişim Yayınları.

DAHA FAZLA