Faşizmin yeni yüzü: Genetik profil analizi

Faşizmin yeni yüzü: Genetik profil analizi

Genetik biliminde gözlediğimiz bu ilerlemeler hastalıkların gelişimini önlemede her ne kadar önemli olsa da bu tip uygulamaların kullanımına yönelik sınırlamalar olmalıdır. Çünkü bu tip uygulamalar sağlık alanında zaten varolan eşitsizlikleri daha da şiddetlendirecektir...

Çiğdem Gelegen

Geçen yıl Ekim ayında “Nature - Genetics in Medicine” dergisinde Tüp Bebek yöntemi ile embriyoların rahme ekilmesinden önce birden fazla gen tarafından belirlenen davranış özellikleri ve hastalıkların varlığı yönünden taranmaları üzerine bir yazı çıktı (Munoz et al. 2020). Yayında embriyoda birden fazla genin bir arada etkisi ile gelişen boy, kilo gibi özelliklerin niteliği ile diyabet, depresyon, otizm gibi hastalıkların varlığını test etmek amacıyla “Poligenik Risk Skoru” analizinin kullanımı ele alınmış. Yazıyı okurken aklıma öjeni hareketi yeniden mi doğuyor sorusu geldi ve sık sık Aldous Huxley’in “Cesur Yeni Dünya” kitabını düşündüm. Zeka ve politika gibi konuları öjeni hareketi açısından ele aldığı bu kitabında embriyolar Londra’daki Kuluçka ve şartlandırma merkezinde üretilir. In vitro ortamda, yani vücut dışında üretilen bu embriyoların bazı kimyasal yöntemler ve şartlandırma teknikleri aracılığıyla ileride alfa, beta, gamma, delta ve epsilon sınıflarından hangisine dahil olacakları belirlenir.  Alfa grubu bireyler en yüksek ve entellektüel sınıfı temsil ederken epsilon grubu bireyler her durumda otoriteye boyun eğmek üzere yetiştirilmiş en alt sınıfı temsil eder. Üretilen embriyolar kreşlerde bu sınıflara uygun bireylere dönüştürülmek üzere şartlandırılır. Yayını okurken Huxley’in yıllar önce kaleme aldığı ‘karşı ütopya’ koşulları düşündüm ve ütopyanın bir gerçeklik olma noktasına doğru ilerlediğini kaygıyla farkettim. Konunun biraz daha detaylarına girmeden önce iki önemli kavram “öjeni” ve “Poligenik Risk Skoru” kavramlarının bir tanımını vermek yerinde olacaktır.

Sözcük anlamıyla “iyi doğum” demek olan öjeni kavramı ilk olarak Plato tarafından “Cumhuriyet” (The Republic) adlı eserinde  ele alınmıştır. Bu eserinde Plato yüksek sınınftan insanları bir araya getirmek ve alt sınıftan insanlar arasında cinsel birleşmeyi önlemek yoluyla üstün toplum yaratma düşüncesini ele almış ve optimal toplum üretmek adına takip edilebilecek cinsel birleşme kuralları öne sürmüştür. Daha sonra, 19. yüzyılda bu kavram çok daha detaylı bir biçimde Charles Darwin’in kuzeni Francis Galton tarafından ele alınmıştır. Galton daha iyi bir insanlık üretebilmek için bireyler arası cinsel birleşmenin bilimsel olarak kontrol edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Bu ana tema üzerinde odaklanan öjeni kavramı İngiltere ve Amerika’da özellikle 20. Yüzyılın başlarında yaşamın her alanında politikaların geliştirilmesinde etkili olmuştur. Örneğin bu akımın etkisiyle Amerika’nın Connecticut eyaletinde 1896 yılında geliştirilen bir uygulama ile epilepsili bireylerin evlenmesi yasaklanmıştır. Benzer şekilde 1970’lere kadar toplumu ruh hastalığı olan insanların çocuklarından temizlemek adına Amerika’nın  California eyaletindeki ruh sağlığı kurumlarında on binlerce insan zorla kısırlaştırılmıştır. Öjeni kavramı en çok Nazi Almanya’sında kendisini göstermiş olup Hitler ‘Davam’ kitabında ‘‘Aryan’’ olmayan tüm ırkların aşağı ırk olduklarını ve Almanların gen havuzlarının mümkün olduğunca temiz kalması ve bulaşmaması için soykırım da dahil olmak üzere her adımı atması gerektiğini ileri sürmüştür.

Poligenik Risk Skoru (PRS) kavramını anlamak için önce Genom Düzeyinde Bağlantı Analizi (Genome Wide Association Study) (GDBA) yöntemi üzerinde biraz durmak yerinde olur.  GDBA yönteminde tüm genom üzerinde belirli aralıklarda konumlanan genetik polimorfizmler kullanılır. Genetik polimorfizm, bir topluluğu oluşturan bireylerde DNA’yı oluşturan nükleotitler (DNA’nın yapı taşları) yönünden farklılık olması anlamına gelir. Örneğin bir bireyin 13. Kromozomunda DNA dizisi ATGCGTA şeklinde iken bir diğer bireyde aynı kromozom bölgesinde DNA dizisi ATGGGTA şeklinde olur. Görüldüğü gibi birinci bireyin DNA dizisindeki Cytosine (C) nükleotidi 2. bireyin DNA dizisinde Guanine (G) nükleotidine dönüşmüş, bunun dışındaki nükleotitler aynı kalmıştır. Tüm genomda böyle milyonlarca polimorfizm vardır ve GDBA analizinde bu polimorfizmlerden faydalanılır. Düşünün ki elimizde 100 tane şizofreni hastalığı olan birey ve 100 tane hasta olmayan kontrol birey var. Öte yandan genomda belirli aralıklarla konumlanmış 1000 tane yukarıdaki gibi genetik polimorfizm saptadık. GDBA analizinde 100 hasta bireyden her birinde 1000 polimorfizmden her birinin hangi harfte olduğu saptanır ve aynı inceleme kontrol grubu için de yapılır. Sonuçta, içinde her bir kontrol ve hasta bireyin her bir polimorfizm için hangi harfi taşıdığı, yani hangi genotipe sahip olduğu bilgisi bulunan bir tablo hazırlanır. Örneğin 13. kromozomda yer alan bir genin 82. pozisyonunda hastalarda ağırlıklı olarak A harfi (Adenine nükleotidi) yer almasına karşın kontrol grubu bireylerde aynı gende aynı pozisyonda C harfi (Cytosine) yer alıyorsa büyük bir olasılıkla bu polimorfizmin konumlandığı gen ya da çevresinde konumlanan bir genin şizofreni hastalığı gelişiminde önemli bir yeri olduğu yani bu genin şizofreni için aday geni olabileceği sonucuna varılır. GDB analizinin temeli budur.

PRS analizinde sadece şizofreni için diğer tüm çok genli hastalıklar ya da özellikler için yapılan GDB analizlerinden elde edilen tablolardaki veriler kullanılarak bireyin bu çok genli hastalıklar, davranış ya da fizyolojik özelliklere karşı duyarlılık seviyesi belirlenir. Dünya çapında farklı laboratuarların yaptıkları GDB analizlerinden elde edilen sonuçlar bazı polimorfizmlerin belirli hastalık grubu bireylerde sıklıkla gözlendiğini belirlemiştir. Örneğin ADHD hastalığı olan ergenlerle yapılan çalışmalarda 10. kromozomda yer alan ‘X’ geninde, hastalık olan ergenlerde sıklıkla A harfi yerine C harfi var olduğu saptanmış, dolayısıyla bu gendeki polimorfizmin A harfi olan şeklinin hastalıkla ilişkili olduğu saptanmıştır (tamamen bir örnektir). PRS analizinde birçok çok genli özellik (boy örneğin) ve hastalık için yürütülmüş GDB analizlerinden edinilen veriler bir araya getirilir ve bu bilgiler ışığında analizi yaptıran bireyde kendisini herhangi bir çok genli hastalığa ya da davranış özelliğine duyarlı kılacak polimorfizmin olup olmadığı, var ise bu riskin skoru belirlenir.

Tutun ki çevrenizde tanıdığınız kendi halinde, ailesiyle yaşayan 3 yaşında bir çocuk var. Burada önemli olan soru şu – bu çocuğun genetik yapısında var olan bir takım polimorfizmlerden dolayı ileride otizm, bipolar bozukluk, ADHD, depresyon gibi ruh sağlığı ve beynin işleyişini etkileyen hastalıkları geçirme riskinin ne düzeyde olduğunu çocuk bilmeyi isteyip istemediğine karar verebilir mi? Farzedelim anne babası bu kararı verebildi – eğer ADHD geçirme risk skoru yüksek çıkarsa bir sonraki aşama ne olacak? Sonuçta genetik yapımızda var olan polimorfizmler doğumumuzdan itibaren ölene kadar bizimle yaşamaya devam eder. Bu polimorfizmlerdeki hastalıkla bağlantılı harf (nükleotit) değişikliklerini bir ilaç kullanarak kontrol grubunda var olan harflere dönüştürmek mümkün değildir. Bu durumda yazının başında sözünü ettiğim gibi embriyolarda rahme ekim öncesi PRS belirme sürecinin tam olarak hedefi nedir? Tüm bu sorulara yanıt verilmesi, bugüne değin sadece araştırma amacıyla kullanılan CRISPR-Cas9, TALEN gibi genom düzenleme (genome editing) yöntemlerinin artık klinikte de düzenli kullanılmaya başlanması ile daha önemli hale geliyor. Örneğin ADHD ve ASD için poligenik risk skoru yüksek çıkan embriyolarda genom düzenleme yöntemi kullanılarak yüksek riske neden olan genlerin düzenlenmesi planlanıyor mu? Ya da embriyoda yapılan risk analizi sonrası ileride kısa boylu ve kilolu bir birey olma riskinin yüksek olması durumunda embriyo iptal edilecek ve yeni bir embriyonun rahme ekimi mi söz konusu olacak?

Bu risk analizlerinin doğum sonrası dönemde yapıldığını düşünelim. Tutun ki bir çocukta şizofreni ve madde bağımlılığı için risk skoru yüksek çıktı. Akıllı telefonlarımıza indirdiğimiz sağlık uygulamaları ve verilerin birçok klinik tarafından paylaşılabilmesi için ana veri havuzlarında toplanmasını kolaylaştıran uygulamalardan dolayı tüm sağlık verilerimize ulaşımın çok kolay olduğu günümüzde bu tip skorlar ileride okul ve iş başvuruları ile sağlık sigortası ödemelerinde çocuk için problemlere ve sağlık alanında toplumda zaten varolan eşitsizlikleri daha da şiddetlendirmeye neden olacaktır.

Poligenik risk analizlerine dair kanımca teknik anlamda da bazı problemler vardır. İlk olarak, bu skorların oluşturulmasında kullanılan GDB analizleri sıklıkla Avrupa toplumları üzerinde yapılır. Bu toplumlardan edinilen gen bağlantı analizi sonuçlarının Avrupa kökenli olmayan bireylerde risk analizi skorunu belirlemek üzere kullanımı son derece yanlıştır. Öte yandan GDB analizlerinin temelinde genomda yer alan tek nükleotit polimorfizmleri ile kompleks özellikler ya da hastalıklar arasında bir bağlantı arayışı vardır. Bu nedenle GDB analizlerinde sadece tek nükleotit polimorfizmleri kullanılır. Ancak genomda, tek nükleotit polimorfizmlerine ek olarak, kompleks özellikler ile hastalıkların gelişiminden sorumlu farklı nitelikte birçok polimorfizm vardır. Bu nedenle GDB analizinden gelen veriler büyük resmin sadece bir parçasını oluşturur. Son olarak genler her ne kadar önemli olsalar da tek başlarına bu özellikler ya da hastalıkların gelişiminden sorumlu olamaz. Epigenetik mekanizmalar, çevresel faktörler ve gen-gen arası ilişkiler de çok önemlidir. Buna karşın poligenik risk skoru analizi bu faktörleri göz önünde bulundurmaz.

Özet olarak, genetik biliminde gözlediğimiz bu ilerlemeler hastalıkların gelişimini önlemede her ne kadar önemli olsa da bu tip uygulamaların kullanımına yönelik sınırlamalar olmalıdır. Çünkü bu tip uygulamalar sağlık alanında zaten varolan eşitsizlikleri daha da şiddetlendirecektir. Öte yandan risk analizlerinden edinilen ham veriler yanlış ellerde farklı yorumlanabilir ve edinilen sonuçlar ilgili bireyin toplumdan dışlanmasına ve stigmaya maruz kalmasına neden olabilir. Bunun dışında bu tip skorların küçük yaşta bireylere ve embriyolara uygulanımı öjeni hareketinin yeniden gündeme gelmesinden başka bir şey değildir. Sonuçta genetik profil analizleri şişman, kısa boylu ve şizofren olduğumuz için bizleri cezalandırmanın değil, aksine gereksiz hastalıkları, yoksullukları ve ölümleri en aza indirmenin bir aracı olmalıdır.

https://www.nature.com/articles/s41436-020-01019-3