BM Denizcilik Örgütü denizlerde suç işliyor mu?

BM Denizcilik Örgütü denizlerde suç işliyor mu?

Libya arama-kurtarma bölgesinin oluşumdan beri Libya Sahil Güvenliği mülteci yakalamada daha da etkili hale geldi.

Yazar: Ian Urbina, Joe Galvin

Çeviri: Umut Devrim Çelik

Her yıl Akdeniz’i aşmaya çalışan on binlerce mülteci, AB destekli Libya Sahil Güvenliği tarafından yakalanıp cinayet, şantaj ve tecavüzün kol gezdiği hapishanelere gönderiliyor.

Sahil güvenliğin bu kadar etkili olmasının sebeplerinden biri, Libya’nın 2018’de açık deniz devriye alanını genişletmesi oldu. Deniz arama kurtarma alanlarının BM tarafından tanınmasıyla birlikte Libyalı yetkililer yetki alanlarını Libya kıyılarından yüzlerce kilometre öteye, uluslararası suların içine ve İtalya’yla aralarındaki mesafenin yarısına kadar uzattı.

Bu genişletilmiş bölgeden ötürü Sınır Tanımayan Doktorlar gibi insani yardım kuruluşlarının gemilerinin mültecileri denizden kurtarıp, çoğunlukla Avrupa gibi güvenli limanlara taşımaları engelleniyor. Aksine, mülteci botlarının üstünde uçan AB İHA ve uçaklarının yardımıyla Libya Sahil Güvenliği bu mültecilere daha çabuk ulaşıyor ve kaçmaya çalıştıkları Libya’daki hapishanelere gönderiyor.

Libya Arama-Kurtarma Bölgesi (Kaynak: Uluslararası Denizcilik Örgütü)

Politikacılar ve insan hakları savunucuları artık Avrupa Parlamentosu ve Libya arama-kurtarma bölgesini resmi olarak tanıyan BM’nin denizcilik ajansı Uluslararası Denizcilik Örgütüne (IMO) yeni ve ciddi sorularla yaklaşıyor. Eleştirileri Libya’nın arama-kurtarma bölgesinin BM anlaşmalarına aykırı olmanın yanı sıra insan hakları ve geri gönderme yasağını ihlal etmek için kullanıldığı yönünde. Geri gönderme yasağı, insanların işkence ve benzeri yollarla zarar görebileceği savaş alanları vb. bölgelere geri gönderilmesini yasaklayan uluslararası bir yasadır.

Mayıs 2021’de 18 Avrupalı politikacı, Avrupa Parlamentosuna “Uluslararası standartlara, münferit devletlerin sığınma hakkına riayet sorumluluğuna uymayan Libya’nın IMO Arama-Kurtarma Bölgesi kaydını askıya almaya yönelik planlarınız var mı?” diye sordukları bir dilekçe göndermişti.

1979 tarihli bir BM anlaşmasına göre devletler kendi açık deniz arama-kurtarma alanlarını oluşturabilir, ancak bunun için yerine getirmeleri gereken kriterler var. Devlet böyle bir bölge belirlemeden ya da genişletmeden önce “24 saat çalışan ve sürekli olarak yeterli derecede İngilizce bilen personellerce işletilen” “arama-kurtarma koordinasyon merkezleri” kurmalıdır. Kurtarılan insanlar yalnızca güvenli limanlara götürülebilir.

IMO 2018’de Libya’nın arama-kurtarma bölgesini tanıdığında bu koşullar yerine getirilmemişti. Libya’nın 24 saat İngilizce bilen personellerce işletilen bağımsız bir arama-kurtarma koordinasyon merkezi yoktu ve ülke BM tarafından “güvenli liman” olarak kategorize edilmemişti (hala da edilmiyor.) Libya’nın arama-kurtarma bölgesinde “kurtarılan” ya da tutuklanan göçmenler, sahil güvenlik tarafından BM’nin “insanlık suçları işlendiğini” söylediği hapishanelere götürülüyor

 

Libya Sahil Güvenliği Akdeniz’de Mülteci Botuna Ateş Açıyor

IMO kesinlikle Libya’nın arama-kurtarma alanının öncelikli mimarı değil. Bunun sorumluları, anlaşmanın temel şartlarının yerine getirilmediğini belirttikleri halde bölgenin tanınmasını talep eden AB ve İtalya’dır.

2016’da Avrupa Komisyonu, İtalyan Sahil Güvenliğinin bu alanın belirlenmesi ve ilanı için Libyalı yetkililere yardım etmesini istedi. 2017’de IMO’ya sunulan bir talepte İtalya, Libya’nın arama-kurtarma merkezi olmadığını açıkça ifade etmiş, ancak bir tane kurulacağını vaad etmişti. Yıllar geçmesine rağmen böyle bir merkez hala kurulmadı. 2021’de Avrupa Parlamentosunun sorularını yanıtlayan Avrupa Komisyonu “işlevsel bir arama-kurtarma koordinasyon merkezi kurmak istediklerini” yeniden dile getirmiş, Ocak 2022’de yayınlanan bir AB iç raporu kurulan merkezin hala en temel kriterleri yerine getiremediğini açıkça göstermişti.

IMO’nun beyanından önce Libya’nın resmi bir arama-kurtarma bölgesi yoktu. Akdeniz’de mülteci botlarının takibi İtalya ve bağımsız insani yardım grupları tarafından sürdürülüyordu. Ancak yeni bölgenin beyanı Libya Sahil Güvenliğine ister ticari kargo gemisi ister insani yardım kurtarma gemileri olsun her gemiye mültecileri kaçtıkları ülkeye geri getirme emri verme yetkisi sağladı. Bu kimi yasal sorunlar doğurdu; gemilere mültecileri güvensiz limanlara taşıma emri verilebilirdi? IMO neden böyle yasal ihlallerde bulunan ve IMO’nun uygulatması gereken anlaşmanın şartlarını karşılamayan bir bölgeyi onayladı?

Akdeniz’de arama-kurtarma gemileri işleten SOS Méditerranée insani yardım kuruluşunun sözcülerinden Laura Garel, “Bir yanda yasalar öbür yanda ise bunlarla çelişen mevcut politikalar var,” diye belirtti.

Bu çelişkiler Akdenizle de sınırlı değil. 2017’de yayınlanan bir araştırmada uluslararası göç yasası uzmanı Profesör Violeta Moreno-Lax, Avustralya’nın arama-kurtarma bölgeleriyle ilgili 1979 anlaşmasının şartlarını nasıl yerine getirmediğini belgeledi. Araştırma Avustralya’nın deniz aşırı göçe karşı etkinliklerinin nasıl askeri bir biçim aldığını, gerçek arama-kurtarma görevleri yerine “tekneleri yakalama, zorla geri çevirme ve caydırmaya” odaklanarak anlaşmayı nasıl düzenli olarak ihlal ettiğini belgeledi.

Bunlara cevaben IMO açık deniz arama-kurtarma bölgelerini tasdik etme yetkilerinin minimal olduğunu söylüyor. IMO sözcülerinden Natasha Brown’ın The Outlaw Ocean Project’e e-posta ile bildirdiğine göre Örgüt “arama-kurtarma bölgelerini onaylamıyor”, yalnızca “bilgilerini beyan ediyor.” Bunun yanı sıra “Arama-Kurtarma Anlaşmasında IMO’nun kendisine sunulan bilgiyi inceleme ya da onaylama koşulu da bulunmuyor.”

Ancak IMO’nun bu bölgelerin beyanı ve tanınması konusunda kesinlikle bir rolü var. Örneğin Peter Muller ve Peter Smolinski’nin Journal of European Public Policy (Avrupa Kamu Politikaları) akademik dergisinde yazdığına göre 2017’de, “IMO’nun koordinasyon merkezi olmamasının temel koşulları karşılamadığını söylemesi üzerine” Libya IMO başvurusunu geçici olarak geri çekti.

İtibarını korumak ve anlaşmanın ihlal edilmediğinden emin olmak için ülkelerin sundukları bilgileri güvenlik incelemesinden geçirip geçirmedikleri sorulduğunda IMO sözcüsü Brown, örgütünün resmi bir arama-kurtarma bölgesi açıklamadan önce “teknik meseleleri inceleyip onay sürecinden geçirdiğini” doğruladı. Ayrıca anlaşmanın IMO’ya açıkladığı verilerin doğrulanması için daha geniş yetkiler verecek şekilde düzenlenmesi gerektiğini de ekledi.

Geçmişte IMO kendisinin ya da kurallarının suça sebebiyet verecek şekilde kullanılmasına karşı çıkmıştı. 2015 dönemin IMO genel sekreteri Koji Sekimizu örgütün mültecilerin güvensiz limanlara taşınmasını engellemeye yardım etmesi gerektiğini açıkça belirtmişti. Akdeniz üzerinden göçle ilgili bir toplantıda, imzacı devletlerin kurtarma gemileriyle koordinasyon sağlayıp işbirliği yaparak denizde kurtarılan insanların güvenli limanlara taşınmalarını garanti altına almaları gerektiğini vurgulamıştı.

“Bu sorumluluk denizde mahsur kalanların sosyal konumu fark etmeksizin geçerlidir. Böyle durumlar, uluslararası kuralların düzgün uygulanıp uygulanmadığına şüphe düşürdüğü takdirde Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün bununla ilgilenmesi gerekir.”

Pek çok akademisyen, hukukçu, insan hakları savunucusu ve politikacı da tam olarak bunun yaşandığını söylüyor, yani IMO “uluslararası kuralların yanlış uygulanmasına” ve hem insan hakları hem de denizcilik hukukunun ihlaline olanak sağlıyor. Onlara göre IMO’nun Libya arama-kurtarma bölgesini onaylanmış listelerinden çıkararak sorunu çözme yetkisi var. Bunu yaparsa örgüt kendisini Libya Sahil Güvenliğinin genişletilmiş yetki alanında mültecileri yasadışı olarak güvensiz yerlere taşımasına suç ortağı olmaktan kurtarır.

2020’de onlarca AB politikacısı, yardım kuruluşu, aktivist, hukuk uzmanı ve akademisyenin imzaladığı bir açık mektupta “BM’nin denizcilik alanında yetkili kolu olarak IMO’nun Libya arama-kurtarma bölgesini resmi kayıtlardan çıkarması acil önem arz etmektedir”, diye yazılmıştı. Mektup IMO’nun “pek çok devletin ve AB’nin denizcilik hukukuna bağlı sorumluluklarından oportünistçe el çekmesini sağlayan kurgusal bir anlatı yaratmak için kullanılan” bir sistem yarattığını belirtiyordu. Bunun yanı sıra Libya’nın güvensiz liman statüsüne ve Sahil Güvenlik tarafından uygulanan şiddete de değinilmişti. Bunun yanı sıra Libya’nın genişletilmiş yetki alanını yasal kurtarma görevleri gerçekleştiren Sınır Tanımayan Doktorlar gibi yardım gruplarını nasıl “kriminalize” ettiğini açıklamıştı.

“IMO’nun prosedürlerini denizcilik yasalarını, güvenliğini, insan haklarını ve uluslararası hukuku baltalamak için kullanan devletlere sıcak bakmayacağına inandığımız için, bu mektubun imzacısı olan bizler Libya arama-kurtarma bölgesinin resmi kabulünün geri çekilmesini talep ediyoruz.” IMO, bu mektuba bölgeyi “iptal etme ya da geri çekme yetkisinin olmadığını” söyleyerek karşılık verdi.

IMO’nun üzerindeki baskı yalnızca BM’nin dışından da gelmiyor. 2019 tarihli bir raporda IMO’nun kardeş örgütü Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ofisi de denizcilik örgütün Libya Sahil Güvenliğinin suçlarındaki rolnün sorumluluğunu kabul etmeye çağırdı. Raporda IMO’nun “Libya arama-kurtarma bölgesinin tanınmasını Libya Sahil Güvenliği mültecilerin hayatlarını riske atmadan arama-kurtarma operasyonları yapabileceğini kanıtlayana kadar askıya alması gerekir,” diye belirtildi.

Libya arama-kurtarma bölgesinin oluşumdan beri Libya Sahil Güvenliği mülteci yakalamada daha da etkili hale geldi. BM Uluslararası Göç Ofisine göre 2021’de Libya Sahil Güvenliği Akdeniz’i aşmaya çalışan 32 binin üzerinde mülteciyi yakaladı. 2020 yılında denizde yakalananların sayısı 11 bin 891 idi. Bu göçmenler kıyıya çıkarılıp sayısız istismar maruz kaldıkları hapishanelere kapatıldılar.

Şubat ayının başında bir televizyon röportajı veren Papa Francis “Libya’da insan kaçakçılarının toplama kamplarının görüntüleri var” demiş, Akdeniz’i geçmeye çalışan mültecilere yapılan muameleyi suç olarak niteleyerek AB ülkelerini daha fazla mülteci kabul etmeye çağırmıştı.

Papa Francis, İtalyan televizyon programında Libya’daki mülteci ‘toplama kamplarından’ söz ediyor.

IMO’nun Libya arama-kurtarma bölgesini tanıması özel gemi sahipleri ve kaptanlarını da yasal bir açmaza sokuyor. Özel bir gemi kaptanı (yasal zorunluluklarına uygun şekilde) mültecileri uluslararası sularda kurtarır da Libya Sahil Güvenliği mültecileri Trablus’a teslim etmelerini emrederse, kaptan bu emre uymalı mı?

IMO’nun genişletilmiş arama-kurtarma bölgesini tanımasından ötürü Libya Sahil Güvenliği mülteciler uluslararası sularda bile olsa bölgede BM onayıyla yetkili olduklarını iddia edebilir, ki sürekli olarak ediyorlar. Bundan dolayı kaptanlar Libya Sahil Güvenliğinin emirlerine uymak zorunda oldukları izlenimine kapılabilir.

Ancak mültecileri teslim ederlerse suç işlemiş olurlar. 2021’de Libya Sahil Güvenliğinin emirlerine uyup mültecileri Trablus’a bırakarak geri gönderme yasağını ihlal eden İtalyan bir kaptan bir yıl hapse mahkum edilmişti. Bu sorunun sebebi, Libya Sahil Güvenliğinin, IMO’nun zımni onayıyla, Akdeniz’in büyük bır kısmı üzerinde yetki iddia ediyor olması.

IMO kaptanlara bu konuda rehberlik etmeye çalışsa da yarattığı yasal çelişkiyi çözmedi. Örgüt gemi kaptanlarından mültecileri denizden kurtarmalarını ve yetkili ülkenin -örneğin Libya’nın- emirlerine uymalarını istiyor. Ancak aynı örgüt mültecilerin resmi olarak tanınmış “güvenli limanlara” teslim edilmelerini de istiyor ama BM’nin kendisi Libya’nın güvenli olmadığını söylüyor.

1979 anlaşmasının imzacısı olan ülkeler, daha fazla ihlalin önüne geçmek ve IMO’nun arama-kurtarma bölgeleriyle ilgili olarak yayınladığı bilgilerin doğrulanmasında daha fazla rol almasını sağlamak adına düzenlemeler önerebilir ve bu öneriler IMO’nun düzenlediği toplantılarda oylanabilir. Düzenlemenin onaylanması için 3’te 2’lik bir çoğunluk gerekir.

Bu yaşanmamış bir şey değil. 2017’de yayınlanan araştırmasında Moreno-Lax “arama-kurtarma sorumluluklarına tekrar tekrar karşı gelinmesi sonucunda” anlaşmanın ülkelerin kurtarma görevi sorumluluklarını açıklığa kavuşturacak şekilde düzenlendiğini belirtiyor. Avrupa’da yurttaş haklarını gözlemleyen Statewatch kuruluşundan araştırmacı Yasha Maccanico da; “Bütün uluslararası hukuk sisteminin iyiliği adına, IMO’nun prosedürlerini kendi amaçlarına göre suistimal eden ülkelere karşı durması gerekir,” diyor. “Libya arama-kurtarma bölgesinin varlığı bile denizcilik hukukunu küçük düşürüyor.”

IAN URBİNA KİMDİR?

Ian Urbina, dünya çapında denizlerde gerçekleşen çevre ve insan hakları sorunlarıyla ilgilenen, Washington DC merkezli kâr amacı gütmeyen bir araştırmacı gazetecilik kuruluşu olan The Outlaw Ocean Project'in yöneticisidir.

DAHA FAZLA