Bir hayal kırıklığı hikayesi: Afşin-Elbistan kömür havzası
"Havzanın yöre sanayi sektörleriyle bütünleşik, yörenin toplumsal kalkınması ve yoksulluğun azaltılarak gelir dağılımının düzeltilmesi hedeflerine yönlendirilmiş ve çevrenin korunmasını da gözeten bir anlayışla ve bir bütün olarak projelendirilmesi gerekirken böyle yapılmamıştır."
Maden Mühendisi Mehmet Torun
Hikâyenin başlangıcı 1966 yılıdır. O yıl, MTA ile bir Alman firmasının iş birliğinde kömür arama çalışmaları başlatılmış ve hemen bir yıl sonra havzadaki linyitin varlığı tespit edilmiştir. Bulunan kömürler, düşük kalorili olup elektrik üretim santrallerinde kullanılabilecek niteliktedir. Havza, ülkemizin sahip olduğu linyit rezervlerinin yaklaşık yarısına sahip olup, Türkiye`nin neredeyse 10 yıllık doğal gaz tüketimine karşılık gelmektedir.
Doğru bir plânlama ile havzada bulunan kömür rezervlerinden mevcut elektrik kurulu gücümüzün yaklaşık yüzde 15’i büyüklüğünde bir kurulu gücü 30 yıl boyunca besleyebilmek mümkündür. Böylelikle, bir taraftan enerji güvenliğinin sağlanmasına yönelik ciddi bir katkı yapılmış olacak, diğer taraftan yörede önemli bir istihdam yaratılmış olacaktır. Ayrıca, proje ile yörede diğer bölgesel sanayilerin gelişmesi suretiyle de dolaylı istihdam yaratılmış olacak, bölge için önemli bir gelir kaynağı oluşturulacaktır. Havzanın yöre sanayi sektörleriyle bütünleşik, yörenin toplumsal kalkınması ve yoksulluğun azaltılarak gelir dağılımının düzeltilmesi hedeflerine yönlendirilmiş ve çevrenin korunmasını da gözeten bir anlayışla ve bir bütün olarak projelendirilmesi gerekirken böyle yapılmamıştır.
Havzanın; elektrik üretim tesisleri, kömür madenleri, yöre sanayisi, tarımı, ormanları, su kaynakları, toplumsal-ekonomik durumu bir arada dikkate alınarak bir bütün olarak projelendirilip işletilmesi yerine sahaların yapay olarak yaratılmış parçalar halinde taşeron firmalara işlettirilmesi tercih edilmiştir. Bu nedenlerle ülkemiz için ciddi bir umut olan havza, ne yazık ki plânlama ve işletme hataları sonucu iş cinayetleri ve çevre kirliliği ile anılır olmuştur. (Afşin-Elbistan nasıl kurtulur? Dr. Nejat TAMZOK)
Projenin ilk yıllarında Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) tarafından ülkemiz madencilik endüstrisinde daha önce kullanılmayan ve halen ülkemizde başka örneği bulunmayan son derece modern yöntem ve teknolojiler, 1984 yılından itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Söz konusu yöntem ve teknolojileri başarıyla kullanan kendi mühendis ve işçilerimiz madencilik faaliyetlerini sürdürmüştür. Afşin-Elbistan A Santrali, yaklaşık 10 yıl çalıştıktan sonra 1994 yılında tuhaf bir özelleştirme uygulamasıyla karşı karşıya kalmıştır. Ancak, özelleştirilemediği gibi içinden çıkılmaz hukuki sorunlara yol açılmış, ciddi kamu zararları yaratılmıştır. Bu arada, bir başka tuhaf uygulama daha gündeme gelmiş ve 1995 yılında havzadaki kömür işletmeleri, kömür üretmek üzere kurulmuş olan Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu’ndan (TKİ) alınarak elektrik üretmek üzere kurulmuş olan Elektrik Üretim Anonim Şirketi’ne (EÜAŞ) devredilmiştir. Bu devrin yanlışlığı o günlerde pek çok kesim tarafından açık açık söylenmesine rağmen yanlışta ısrar edilmiştir. Havzanın bu konuda 150 yıllık bir deneyim ve birikime sahip bir kuruluştan alınıp, kuruluş amacı kömür üretimi olmayan bir başka kuruluşa devredilmesi ciddi kaynak kaybı ve işçi sağlığı - iş güvenliği sorunlarına yol açmıştır.
Yapımı 2004 yılında bitirilen B Santrali'ne yakacak kömür hazırlanamadığı için santral atıl kalmış, santralin kömür ihtiyacı, A Santrali'ne kömür vermek amacıyla hazırlanan Kışlaköy Kömür Sahası’ndan karşılanmak zorunda kalınmıştır. Ancak bu sefer de A Santrali için gereken kömür verilememiştir. Bunun sonucu her iki santral yarım kapasitede elektrik üretebilmiş ve çok ciddi kamu zararları oluşmuştur.
B Santrali kurulduktan ancak beş yıl sonra kömür üretimine başlayabilen ve kamu adına özel bir şirket tarafından işletilen Çöllolar Kömür Ocağı’nda, üretimin başlamasının üzerinden daha iki yıl geçmeden dünya madencilik tarihinde örneğine kolay rastlanamayacak bir maden faciası yaşanmıştır. Havzanın yapay sektörlere bölünerek parçalanması ve özel sektöre devredilmesinin en acı sonucu yaşanan bu iş cinayetidir. 2011 yılında yaşanan şev kayması ve heyelan sonucu 11 çalışan yaşamını yitirmiş, 9 kişinin cansız bedenlerine halâ ulaşılamamıştır.
Yaşanan bu acılar, çözülemeyen hukuki sorunlar ve atıl durumda bırakılan kaynaklarımız plânsız, hesapsız yapılan işlerin olumsuz sonuçlarını bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Bu yaşanan olumsuzluklar, enerji yönetimlerini bazı kararlar almaya zorlamıştır. B Santrali'nin kömür ihtiyacını karşılayacak olan Çöllolar sahası, 14 Mart 2022 tarihinde tekrar Türkiye Kömür İşletmesi’ne (TKİ) devredilmiştir. Bu karar zorunluluk nedeniyle alınmış olsa dahi olumludur. Çünkü TKİ, kömür üretimi konusunda uzmanlaşmış bir kamu kurumudur ve asli görevi budur.
Ancak, işin önemli ve zor kısmı bundan sonra başlamaktadır. TKİ, söz konusu sahayı kendisi mi işletecektir yoksa önceden olduğu gibi ihaleye çıkarak özel sektöre mi yaptıracaktır. Eğer TKİ işletecek ise buna uygun olarak yatırımlarını plânlamalı ve kadrolarını oluşturmalıdır. Bu pek kolay görülmemektedir. Çünkü madencilikte ana kural olan deneyim ve birikimleri aktarma konusundaki usta-çırak ilişkisi koparılmıştır. Uzun zamandır her konuda dışarıdan hizmet alımı yapılmak suretiyle kurumdaki mühendislik hizmetleri zayıflatılmıştır. Ancak, zararın neresinden dönülse kârdır. Yeter ki niyet belli olsun. Ama siyasi iktidarın uyguladığı ekonomik politikalar göz önüne alındığında kamu kurumlarının büyütülmesi ve yatırım yapılma olasılığı çok zayıf görünmektedir.
Eğer sahanın ruhsat sahibi TKİ olacak ve hizmet alımı ya da rodövans (kiralama) marifetiyle üretim özel sektöre yaptırılacaksa bu daha da sorunlu bir yöntemdir. Soma faciası örneği henüz hafızalardan silinmemiştir. Ödenen bedeller, kuruma yüklenen maliyetler bilinmektedir. Davulu kurumun boynuna asıp tokmağı birilerinin eline vermenin - küçük bir kesim dışında- kimseye bir yararı dokunmayacaktır.
Yapılması gereken bellidir; bu kömür havzası, ülkemizin elektrik üretiminin sağlanması açısından çok önemli bir konumdadır. Ancak, pek çok sorunu da beraberinde taşımaktadır. Elbistan Ovası'nın üzerinde olması, sahanın ortasından Hurman Çayı'nın geçmesi, havzanın tabanında çok büyük yeraltı suyu rezervini barındırması, çevresel sorunlar vb. gibi problemlerin birlikte değerlendirilmesi oldukça önemlidir. Bu sorunların çözümü de ancak bütüncül bir yaklaşımla mümkündür.
SON SÖZ
Bu kadar önemli sorunların çözümü ve plânlanması ancak kamu eliyle mümkün görünmektedir. Bu nedenle ülkemizin enerji arz güvenliği de dikkate alındığında havzada kömür ve elektrik üretiminin kamu eliyle yapılması hayati bir zorunluluktur.