Berat Çelikoğlu yazdı | Sahi, onlar ne için öldüler?

Berat Çelikoğlu yazdı | Sahi, onlar ne için öldüler?

Bize korkulacak bir şey olmadığını en iyi onlar gösterdiler. Adlarına ve onurlarına yazılmış şiirlerin, havaya kaldırılmış yumrukların hiçbirini kendileri için istemediler. Kendileri unutulacak bile olsa, sosyalizm için kavga zafere kadar yaşasın istediler. Yenilmeyi, yenildiklerini asla kabul etmediler. Devrim uğruna ölmeyi romantizmin değil, devrimci bir mücadelenin parçası olarak gördüler.

Berat Çelikoğlu

Deniz’ler hakkında söylenmemiş veya okunmamış bir şeyi yazma, söyleme iddiam yok bu yazıda. Bu yazı vesilesiyle yegâne çabamız, her fırsatta “onların mirası” diyerek dile getirdiğimiz mirasın gerçekte ne olduğunu daha iyi anlamaya çalışmak olacak.

Deniz, Yusuf, Hüseyin’de somutlaşan irade ve beraberinde devrim kavgasında ölümsüzleşenlerle ilgili bir soru: Sahi, onlar ne için öldüler? Devrim, her şeyin ötesinde neyin mücadelesidir?

Klasiktir ve yine öyle olmuştur: Biz Deniz’leri, idam sehpasına çıkarken dik duruşlarından, aman dilemez bakışlarından tanırız. Deniz’lerin ne hakime, ne de polise karşı içerisinde pişmanlığın, suçluluk duygusunun zerresini bile taşıyan tek bir cümle kurmuşluğu yoktur.

Öte yandan onların da tıpkı bizim gibi yaşanacak koskoca bir ömür vardı önlerinde. Sevdikleri şeyler, yapmak istedikleri şeyler, gezmek ve görmek istedikleri yerler… Sahi, onlar ne için öldüler? Deniz arkadaşlarıyla şakalaşmaktan, eğlenmekten mi sıkılmıştı yoksa? Kendi yollarını açamazlar mıydı, güzel bir iş ve belki de bir araba sahibi olup etliye sütlüye pek de karışmadan yaşayıp gidemezler miydi şu dünyada? Üç devrimci genç okyanuslara, dağlara, ovalara sığamaz mıydı?

Elbette sığarlardı, öyle de yaşayıp giderlerdi. Belki adlarına yazılmış onlarca şiir, havaya kalkmış on binlerce yumruk olmazdı ama bunlar olmadan da yaşanırdı elbet…

Onlar yolu bu soruların arasından geçerek açtılar. Kabuklarına çekilerek yaşamayı değil, karanlığın üzerine koşmayı seçtiler. Çalışıp birer ev alabilirlerdi kendilerine, onlar herkesin evi olsun istediler. İyi bir arabayla ülkenin dört bir yanını gezebilirdiler ama biliyorlardı ki ülkenin dört bir yanı ABD’nin malı mülkü olacaksa gezilecek, görülecek bir yer de kalmazdı. Sofralarından bir tek kuş sütü eksik olacak kadar para kazanabilirlerdi, ancak onlar herkesin sofrası zengin olsun istedi.

Devrim, onlar için pek çok şeydi ama kesinlikle “üretim araçlarının özel mülkiyetinin kaldırılması” değildi. O, işin teorik olarak doğru olan kısmıydı. Deniz’ler günün birinde, çoluk çocuğa karıştıktan sonra bir gün köylerine tatile gittiklerinde o köyde hiç kimsenin başında bir ağası olmasın istediler. Türklerin Kürtlerle, Çerkeslerin Rumlarla kavga ve savaşta değil, bayramda ve düğünde bir araya geleceği bir ülkede yaşamak istediler. Yaşlılar ve gençler, kadınlar ve erkekler, çocuklar ve bebekler bir arada ve mutlu yaşasınlar, karınları doysun, parababalarının peşkeş çekemediği yaylalarda ve parklarda piknik yapabilsin istediler. Üstelik bunları o kadar istediler ki, o kadar istedikleri şeyi kendileri göremeden ölmeyi göze alacak kadar istediler.

Bize korkulacak bir şey olmadığını en iyi onlar gösterdiler. Adlarına ve onurlarına yazılmış şiirlerin, havaya kaldırılmış yumrukların hiçbirini kendileri için istemediler. Kendileri unutulacak bile olsa, sosyalizm için kavga zafere kadar yaşasın istediler. Yenilmeyi, yenildiklerini asla kabul etmediler. Devrim uğruna ölmeyi romantizmin değil, devrimci bir mücadelenin parçası olarak gördüler.

Deniz’lerin bugüne sayısız mirası var kuşkusuz. Yalnızca ölümleriyle değil, yaşamlarıyla da bize ders niteliğinde pek çok şey bırakıp gittiler. O günden bugüne adını sayamadığımız kadar çok devrimci tıpkı onlar gibi, kendi hikayelerini heybelerine katıp bu dünyadan göçtüler. Yaşamanın da hakkını vererek, kendilerini kendilerinden daha büyük bir şeyin parçası ve neferi görerek son nefeslerini verdiler. Ancak ben, şimdi Deniz’in ölümün üstüne yürüdüğü yaştan 1 yaş küçüğüm ve Deniz gibi düşünmeye çalıştığımda, biz genç devrimcilerin bugün onlardan öğrenebileceği asıl şeyin ne olduğunu daha iyi anlıyorum: Devrimde inat, devrimci inat!

Bugünden geriye, 49 yıl. Sahi, onlar ne için öldüler?

DAHA FAZLA