2015’in son haftasına Türkiye sinema açısından tuhaf bir görünüm damgasını vurdu. Yılın festival mecrasında dikkat çeken yerli filmlerinden dördü bu hafta yalnızca birer salonda vizyona girdiler, üstelik üçü Kartal ve Pendik gibi kent merkezine bir hayli uzak semtlerdeki sinemalarda! Ana Yurdu, Kar Korsanları, Toz Bezi ve Saklı’nın anaakım popüler filmler kadar yaygın ölçekte dağıtım olanağı bulmaları zaten beklenmiyordu ama en son hafta birer salonda gösterime girmelerinin ise Kültür Bakanlığı’ndan alınan desteklerdeki belli bir süre içinde vizyona girme koşuluyla ilgili olduğunu tahmin etmek zor değil. Yani muhtemelen bu haftaki durum yasal zorunluluktan kaynaklanan bir formaliteden ibaret ve de bu üç filmin önümüzdeki aylarda tekrar, bu kez birer salondan nispeten daha yaygın ölçekte vizyona girmeleri bekleniyor. Dolayısıyla bu filmlerin eleştirilerini muhtemel ikinci ve asıl vizyonlarına ertelemenin anlamlı olacağını düşünerek bu vesileyle, geçen Çarşamba çekimleri tamamlanan yeni bir yerli yapımdan, Ceylan Özçelik’in yazıp yönettiği toplumsal-eleştirel yönelimli psikolojik gerilim filmi Kaygı’dan söz etmek istiyorum.
Yakın dönem Türkiye sinemasının ticari açıdan kümülatif olarak ‘başarılı’ bir görünüm arzettiği söylenebilirse de bu tablonun gişede başarı şansının yüksek olduğu önceden görülmüş hazır formüllere yaslanan filmlere dayalı olduğu da madalyonun diğer yüzü. Pek çok sinemacı bu hazır formüllere yönelirken, farklı, yaratıcı yönelimlere girişerek risk alan yönetmenler ise hiç yok değil ama gönlümüzden geçtiği kadar çok da değiller.
Özçelik’in ilk uzun metraj çalışması olan Kaygı, Türkiye’nin bugününe ve yakın geçmişine eleştirel bir bakışı psikolojik gerilim janrı içine yediren dikkat çekici bir girişim. Hukuk mezunu ve Istanbul barosuna kayıtlı olan Özçelik, geçmiş filmografisinde Adil Ya Da Değil (2011) gibi kısa filmler olsa da daha çok televizyon mecrasındaki en uzun ömürlü ve en sevilen sinema programlarından En Heyecanlı Yeri’nin hazırlayıcısı ve sunucusu olarak tanınıyor; yerli popüler sinemadaki medyatik isimlere yeterince yer vermediği ve benzeri gerekçelerle yayıncı kuruluş yönetimi tarafından son döneminde eleştirildiği medya kulislerinde konuşulan bu program, 10’uncu yayın yılını tamamlamak üzereyken 2012’de yayından kaldırılmıştı.
En Heyecanlı Yeri’nde gerçekleştirmiş olduğu söyleşilerden bir seçkiyi aynı adla kitaplaştırmanın yanısıra muhtelif yayınlarda sinema yazıları da yayınlanan Özçelik, Kaygı’nın senaryosunun ilk versiyonunu işsiz kaldığı dönemde 2013’ün Nisan ayında, yani yaklaşık bir ay sonra Gezi Direnişi ile patlak verecek olan toplumsal kıstırılmışlık duygularının yoğunlaşıp had safhaya ulaştığı bir konjonktürde tamamlamıştı. Kaygı’nın senaryosu rejimin totaliterleşmeye dönük çehresini, yakın geçmişin unutturulduğu bir toplumsal hafızanın inşası ile bağlantılandırıyor ve anımsama çabasını bir direniş olarak konumlandırıyor. Hasret adında medya çalışanı genç bir kadın, anlamlandıramadığı bir kabusu tekrar tekrar görmektedir ve bir süre sonra anne-babasının kendisine hep söylendiği gibi bir trafik kazasında ölmemiş olabileceği kuşkusu içini kemirmeye başlar. Kentsel dönüşümden, medyanın oto-sansürüne kadar her şeyin olanı, olmuş olanı gizleme ve unutturma sonucu doğuracak şekilde işlediğini, tarihin yeniden kurgulanmakta ve hatta silinmekte olduğunu duyumsayan Hasret, kafasında beliren soruların yanıtlarını aramaya girişir...
Özçelik, senaryonun ilk versiyonunu tamamladıktan sonra yaklaşık bir yıl boyunca mali kaynak bulmak için çaba sarfetmiş, projesini yaşama geçirebilecek duruma ulaşıp oyuncu kadrosunu ve ekibini kurduktan sonra çekimlere başlamadan önce de set giderleri için bir sosyal medya platformunda kampanya açarak toplam 51,040 TL ek destek toplamıştı. Çekimleri Istanbul’un muhtelif semtlerinde bir ay süren ve Hasret’i Algı Eke’nin canlandırdığı, Taner Birsel’in de konuk oyuncular arasında yeraldığı Kaygı’nın görüntü yönetmenliğini son yılların en etkileyici korku filmlerinden Karabasan’ın (The Babadook, 2014) görüntü yönetmeni Radek Ladzcuk gerçekleştirdi.