Dün Kartal Meydanı'ndaydık.
İleri Haber portalı olarak, bu önemli mitingin örgütlenmesinde ve kamuoyuna duyurulmasında emeğimiz olduğu için mutlu ve gururlu olduğumuzu ifade etmemiz gerekir.
Yandaşların Saray bültenlerinde günlerce karalanan, iktidarın katılımı düşürmek için büyük çaba sarf ettiği bir mitingi geride bıraktık.
Miting vesilesiyle, gerek yandaşlar tarafından ve kötü niyetli olarak gerekse dostlarımız tarafından iyi niyetli şekilde kamuoyunda tartışmaya açılan konular üzerine bir değerlendirme ve muhasebe yapma vakti gelmiştir.
Türkiye'de özellikle sol-sosyalist kamuoyunu etkileyen bu tartışmalar birkaç başlıkta toplanıyor. AKP iktidarının karakteri, AKP iktidarı ile emperyalistler arasındaki ilişkiler, CHP ve HDP'nin konumu, Kürt sorununda güncel durum, sosyalistlerin öncelikleri ve tutumları şeklinde kabalaştırabileceğimiz bu tartışma başlıklarının tamamına ve ayrıntılı şekilde giremeyeceğimiz bu makalede, kimi noktalara değinecek, kimi sorulara yanıt verecek, kimi tartışmaları ise derinleştirmeye çalışacağız.
1. Faşist rejimin ilericileri felç etmesine müsaade edilemez
AKP'nin kuruluşu ve 14 yıllık iktidar pratiği zaten bu partinin uluslararası emperyalist-kapitaist sistemin bağımlılık ilişkileri içerisinde yer alan bir sermaye partisi olduğunu anlatıyor.
Bugün ise yeni olan durum, AKP'nin hem içeride Haziran Direnişi'nin yansıttığı toplumsal-sınıfsal dinamiklerle ve hem de bölgesel sıkışmalarla baş edebilmek için dinsel gericiliğe ve faşizme ihtiyaç duymasıdır.
Dinci-faşist rejim tespiti önemli bir tespittir ve gereği yapılır, yapılmalıdır.
Saray savaş açmıştır. Saray'ın açtığı savaşta, hedef bellidir, izlenen yol bellidir.
5 Haziran HDP mitinginin bombalanması, Suruç katliamı, 10 Ekim Ankara katliamı, HDP'ye operasyon, Cumhuriyet gazetesine operasyon, akademiye darbe...
Bu operasyon, katliam ve darbelere maruz kalan kesimlerin hata ve yanlışları olmuştur. Sivillere dönük eylemler, sermayeyle ve emperyalistlerle uzlaşma çabaları vb. Tarihi öneme sahip hatalardır. Öte yandan savaşı kimin açtığı ve nereye ilerlemek istediği nettir. Sıranın adım adım kime geleceği ve iktidardaki çetenin nasıl bir rejim inşa etmek için hareket ettiği nettir.
Daha önce defalarca yazıldı. Ergenekon ve Balyoz operasyonlarındaki açmazlara bir kez daha teslim olmak büyük bir saflık olur.
Önce faşist-gerici rejimin yaylım ateşine karşı, olabilecek en ileri barikat kurulur. Barikatın kurulmasına öncülük edilir, saldırı püskürtülür. Ülkenin ve sınıfın geleceği için kavgaya girilir. Barikatın gerisini tanzim etme işine mücadele sırasında bakarız.
Faşist rejimlerin kuruluş süreçlerinde ilerici-sosyalist-komünist güçlerin nasıl felç edildiklerini tarih kitapları yazıyor.
Tarihin çöplüğü, "şuna güvenebilir miyiz?", "şununla yan yana görünürsek nasıl anlaşılır?", "aman dikkat edelim..." gibi kaygılarla paralize olan ve öncülük görevini yapmaktan uzaklaşan öznelerle doludur. Bu tür akıl yürütmeler daha çok, ülkenin kaderinden çok kendi kaderini düşünen karakterlere aittir.
Sosyalistlik, devrimcilik, komünistlik, ilericilik, yurtseverlik gibi kavramlar ise, ülkenin ve sınıfın kaderinden daha önemli hiçbir şeyin olamayacağı fikri ve hissi üzerine inşa edilir.
Biz yeter ki sermaye sınıfıyla en ufak bir uzlaşmaya yanaşmadan, namusluca sözümüzü söyleyip, işimizi yapalım. Korku dağları bekler...
2. AKP emperyalizmle kavga etmiyor, emperyalist hiyerarşide yukarı çıkmak istiyor
Yukarıda da belirttik. AKP bizzat emperyalist ülkeler ve özellikle de ABD'nin Ortadoğu'ya ilişkin yürüttüğü stratejinin bir ürünüdür.
Daha sonra Ali Bulaç ve Abdurrahman Dilipak'ın da onayladıkları gibi, AKP ABD temsilcileriyle yapılan görüşmeler, karşılıklı verilen güvenceler sonucunda kurulmuştur.
Son yıllarda ve özellikle "Arap Baharı" ile girilen yeni dönemde, AKP'nin emperyalistler arasında daha önce yarattığı geniş mutabakatta kimi kırılmaların oluştuğu bir gerçektir.
Ancak, bu AKP'ye özgü bir durum değildir. İktisadi bakımdan blok davranış yeteneği çok tartışmalı olan emperyalist güçler, bu çıkar çatışmasının yarattığı bunalımı törpüleyen siyasi eşgüdüm bakımından da sorunlar yaşamaktadır. Dahası, Çin gibi, Rusya gibi yeni emperyal güçlerin devreye girmesi meseleyi daha da boyutlandırmıştır.
Geçenlerde İleri Haber'de yayınladığımız James Petras makalesinde olduğu gibi, bu yeni durum, Türkiye gibi ülkelere bölgelerinde yayılmacı saiklerle hareket edebilecekleri boşluklar yaratmaktadır.
Bu hareket alanını zorlamak, "anti-emperyalizm" olarak tanımlanamaz.
Bu bakımdan, AKP için "emperyalizmle mücadele ediyor" denemez. AKP'ye karşı verilen mücadele "emperyalizme hizmet" olarak yaftalanamaz.
Bunu "sol" adına yaptıklarını söyleyenlerin, örneğin Donald Trump'tan medet umması veya MHP'yi "millici, dost kuvvet" sayması zaten başlı başına trajikomiktir.
Türkiye'nin ilerici, sosyalist, yurtsever birikimi emperyalizmle de, emperyalist hiyerarşide üst basamaklara çıkmak isteyen AKP'yle de mücadele edebilecek bilgi ve deneyime sahiptir.
3. CHP ile HDP'yi değil, yüzleri onlara dönük milyonları gerici-faşist rejime karşı birleştirmeliyiz
HDP ve CHP, sosyalist olmayan ancak dinci-faşist rejimle mücadele edecek kitleleri etkilemiş partilerdir.
Bir düzen partisi olarak CHP'nin konumu zaten açıktır. Bu partinin yönetimi, bu konumun hakkını vermek için çaba sarf etmektedir.
Yenikapı'ya giden CHP yönetimi üyelerini Kartal'dan kaçırmaya çalışmış, buna rağmen binlerce CHP'li dostumuz Kartal mitinginde, bir kısmı ellerine al bayrakları ve göğüslerinde rozetleriyle yerlerini almıştır.
CHP'ye oy veren veya üye olan yurttaşlarımızın dinci-faşist rejime karşı mücadeleye katılımlarını sağlamak ilericilerin ve sosyalistlerin boynunun borcudur.
HDP ise, dinci-faşist rejimin doğrudan saldırdığı bir partidir.
Bu rejimle bugüne kadar kurduğu veya bundan sonra kurabileceği ilişki elbette dikkate alınmalıdır. Dahası, Kürt siyasi hareketinin dinci-faşist rejimin kan siyasetiyle kurduğu tuzağa düşmesi, siyasi-ideolojik mücadele alanını gericilere bırakması büyük yanlışlar olmuştur.
Ancak, ideolojik harcını Türk-İslam sentezinden alan bir dinci-faşist rejim inşasında Kürt yurttaşlarımızın Türkiye'nin ilerici-sosyalist birikiminden kopması da büyük bir tehlikedir. Eş genel başkanları tutuklanmış, milyonlarca seçmeninin iradesine ipotek konulmak istenen bir partiye dönük saldırılara gözlerini kapatmak, sosyalistler için vicdani değil siyasi olarak intihar anlamına gelir. Dünkü mitingde Birleşik Haziran Hareketi adına konuşma yapan Erkan Baş'ın da sözlerine atıfla söylersek, "Türkiye'yi birleştirecek olan ilericilerdir, sosyalistlerdir, yurtseverlerdir". İlericiler, sosyalistler ve yurtseverler AKP-Saray rejimin emperyalizmle olan bağımlılık ilişkisini, rejimin gerici karakterini dostlarına sürekli hatırlatarak, onları "Haziran Türkiyesi" projesinde birlik eksenine çekme yeteneğine sahiptir.
4. Sosyalistlerin iki görevi vardır: Faşist-gerici rejimi durdurmak, kurucu tezleri örgütlemek
Dünkü miting, "Haziran Türkiyesi" gibi kurucu bir misyona sahip sosyalistlerin çok önemli bir siyasi güce sahip olduğunu göstermiştir.
Başkanlığa, saltanata ve hilafetçiliğe karşı ilk kitlesel çıkış sosyalistlerin eseri olmuştur.
Türkiye, öyle küçümsenecek, bir manyağın istediğini yapabileceği bir ülke olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. Türkiye Erdoğan'dan büyüktür.
Güncel olarak, iktidarın laikliği ayaklar altına alan adımları, başkanlık (partili cumhurbaşkanlığı) dayatması, halkın iradesini kırma girişimleri, kadınlar ve çocuklara dönük düşmanca politikaları ve yağmacılığı büyük bir tepki doğurmaktadır.
Dahası, dünya genelindeki ekonomik belirsizlikler, üretken olmayan ve spekülatif sermayeye dayalı Türkiye ekonomisini büyük bir uçuruma doğru sürüklemektedir.
İleri Haber portalında daha önce pek çok yazar, Türkiye'de sosyalizmin gerçek bir toplumsal-siyasal güce dönüşmesi ihtiyacından bahsetti.
Bugün bu kriz dinamikleri ve potansiyel ortadayken, halkımıza ve ülkemize dönük ağır tehditler oluşmuşken, sosyalistlerin ikili bir görevi olduğu açığa çıkmıştır:
- Türkiye emekçilerinin ve ilericilerinin nasıl birleştirileceği sorusuna yanıtı da içeren bir kurucu tezi inşa etmek.
- Bu tezi, faşist-gerici rejime karşı mücadelede, ülkenin laik, özgürlükçü, adaletten, eşitlikten ve kardeşlikten yana güçleriyle kol kola güçlendirmek.
20 Kasım Kartal mitingi bu iki görevi de sırtlanabilecek bir gücün olduğunu ortaya koymuştur.