Şunu açıkça ortaya koymak gerekiyor: Bu tarikatlar ve/veya vakıflar asla sivil toplum örgütü değiller çünkü ne işleyişleri demokratiktir ne de yapıları şeffaf ve hiçbir zaman hesap vermiyorlar. Böyle bakıldığında tümünün bağımsız bir yargılamayla toplum önünde sorgulanmaları gerekiyor ama bu da yetmez, toplum içerisinde tarikatların örgütlenmesi için uygun zemin kalmaması gerekiyor, "toplumun gerçeği" denilerek hoş görmemek gerekiyor.
Neyse, bu yazıyı hazırlarken yine yeni bir şey öğrenmediğimi fark ettim. Sanırım üniversite politikası kitaplarını takip etme işini ciddi ciddi gözden geçirmem gerekiyor.
İlya Ehrenburg’un edebiyatçılığının yanı sıra döneminin en etkin aydınlarından birisi olduğunu, gönüllü olarak İspanya İç Savaşı’na katıldığını, Nazım Hikmet’i kurtarma kampanyasında yer aldığını biliyoruz. Bu durumda kitaplarında yeni toplumu anlatmasaydı o zaman garip olurdu bence.
Türk Eğitim Tarihi’ni, Tarihten Güncelliğe Laik Eğitim ve Türkiye’de Öğretmen Örgütlenmesi ile bütünleştirerek okumak bence iyi bir kombinasyon oldu; öneririm.
Mumcu, Öngören, Altunya, Yurtsever…Dört yaşam öyküsü…Dört aydın, dört yazar, dört mücadele insanı…Kitapları okuduktan sonra keşke daha çok olsalardı diyorum. Eğer bana bunları düşündürüyorsa kitaplar amacına ulaşmış demektir.
Bana kalırsa bu yazıyı bir giriş kabul edelim ve devamını getirelim. Tarihin en önemli icatlarından birisi için hiç de fazla olmaz.
Hesap sormadan olmaz derken sadece ölümle sonlanan trajedilerden söz etmiyorum, yaşanılan derin haksızlıklar, eziyetler de var hesap pusulasının içinde.
Kaygılanmayın sakın, kitap işini noktalayıp, dini sohbetlere başlamadım; sadece direkli oruç kavramına öykünerek "direkli okuma" adını verdiğim bir okuma yönteminden söz edeceğim.
Medyada rastladığım ve beni rahatsız eden bazı noktalar var. Çalışanları zorunlu ücretsiz izine çıkarması(4) gibi veya Ekşi Sözlük’te yazdığı gibi çevirmenlerine paralarını düzgün ödememesi.
Onlar olmasaydı, onlar üretmeseydi, onlar bedel ödemeseydi, bugün nasıl olurduk bilemiyorum.