İki yazıdır AKP ve fabrika ayarlarından söz etmeye çalışıyorum. Fabrika ayarları derken, Türkiye'de İslami - muhafazakar kodların süregelen kurucu kodlarını kastediyorum. İslamcı bir hükümet tarihte olmadığı kadarıyla, merkez sağ hükümetleri kıskandıracak bir hızla kapitalist yordamlara eklemlenirken, tuhaftır yaşanan sıkışma ve savunma (ya da saldırı) kurucu kodlarını billulaştırıyor. Gezi ile oluşan yarılma bu kodları köpürterek daha görünür kılıyor.
Mehmet Altan gibi liberal zevatın, 2000'lerin iyimserliğiyle, AB'ye uyumlu AKP'de bir "Kent Müslümanlığı"nın izlerini bulma sevinci kursaklarda kalmış görünüyor. Püriten, ılımlı, işini bilir ve bu zevatı eklemleyebilecek, istihdam edecek, vasisi olabilecek bir yuva arayışıydı aslında beklenen. Bu umut, arkasında "kullanışlı aptallar" üreterek bitti elbette. Püriten "kent Müslümanlığı" şimdi "paralel" Cemaatin tarafına kalmış görünüyor.
Esnaflık bu kurucu kodlar içindeki en önemli unsurlardan biri... Neredeyse temeli bile diyebiliriz.... Gezi sürecinde oraya sinyal yollamayı ihmal etmemişlerdi hatırlarsınız. Rızkını engelliyorlar diye Palalı esnafı savunmaya çalışmışlardı. Fakat umduğunu bulamadı. Paramiliter bir esnaf hareketi oluşmadı. AKP'ye oy veren esnaf, Gezicilere bira satmayı sürdürdü; ya da perdelerinin arasından, "zındıklara" sinirlenmeyi.
Türkiye'de Milli Nizam Partisi ve Milli Selamet Partisi'ne İslami - muhafazakar partilerin esnaflık tabanına dayandıklarını biliyoruz. 1960'lardan 1970'lerin sert politik iklimine Erbakan bu tabanın gücünü biliyordu. Erbakan bir meddah diliyle bu küçük esnaf hallerini, altı yanmış baklavayı siyasete yedirmeyi biliyordu. Zaten dini cemaatlerin de tabanı aynıydı. Erbakan, ecnebi ve Yahudi olarak tanımladığı emperyal sermayeye karşı, milli kalkınmacı tınılar ve dozunda anti-kapitalizm ve tekelcilikle, küçük esnafın kıırlganlığını biliyordu. Küçük esnaflık vurgusu TÜSİAD'da simgelenen montajcı, içkici, Batıcı Beyaz sermayeye karşı da bir tür direnme noktasıydı.
Oysa AKP neo liberalizmi "milli görüş" gömleğini çoktan çıkarmıştı. KOBİ'lere fabrikalaşma umudu zerk etmişti. Onlardan Anadolu Kaplanları yaratmaya çalışıyordu. Erbakan'daki organik ilişki, pragmatik bir düzleme çekilmişti. Ama bir çelişki vardı ve esnaf bir AVM'ler ve kredili satışlar tarafından çuvallıyordu. Türkiye tarihinin en kutuplaşmış siyasi iklimini yaşarken Tayyip'in zaman zaman esnafı sokağa davet eden çağrısı bu organik tasavvura dayanıyordu. “Esnaf gerektiğinde askerdir, alperendir, kahramandır, polistir, hakimdir” söylemi böyle bir tarihsel ideolojik yakınlığı varsayıyordu. Haklıdır da!
Fakat seküler bir dalgaya karşı, muhafazakar bir esnaflığın ne şiddette reaksiyon göstereceği şüphelidir. Düşün yoğunluklu bir "iç savaş" söyleminin bu pragmatizm içinde maya tutacağını söylemek zor. Esnaflığın önemli bir kısmı şiddetli bir ekonomik krizle karşılaştığında, içinde rahatça yuvalanacağı, püriten bir merkez-sağ kozayı hayal edebilir. Fakat şunu unutmamak gerekiyor: Türkiye uzun süre boyunca bu tür bir merkez-sağ alternatif yaratamayacak görünüyor. Fabrika ayarları devam edecek yani...