Dün sevgili Gonca Eren Aziz Nesin üzerine yazınca iki gün önce Birleşik Haziran Hareketi adına katıldığım TV programındaki bir tartışma sırasında aklıma takılan bir soruyu biraz açarak Aziz Nesin’e bir saygı selamı da ben göndereyim dedim.
AKP neden çok oy alıyor?
AKP Türkiye tarihinin gördüğü halka dönük en fazla düşmanca uygulamaya imza atan iktidardır. Herhangi bir yerde somut olgularla iktidarın sayısız kötülüklerini sıraladığımızda çok ilginç bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Genellikle karşımızdaki kişi veya kişiler somut olarak ortaya konulan bu karanlık tabloya pek itiraz edemiyorlar ve bütün bu rezalet tabloya rağmen, nasıl oluyor da AKP’nin bu kadar geniş kesimlerinden oy alıp iktidar olduğu ve iktidarını koruduğu sorusuyla karşı karşıya kalıyoruz.
Geride kalan 12 yıl boyunca girdiği her sandık yarışından, en azından istediği sonucu almayı başaran bir partiden söz ediyorsak bu sorunun tümüyle anlamsız olduğunu söyleyemeyiz.
Öncelikle Türkiye’de de egemen olan mevcut siyaset düzeninin çarpıklığına işaret etmek gerekir. Türkiye’deki siyasetçi profiline hem yerel hem genel düzeyde baktığımızda çok büyük bir çoğunlukla tek tip bir siyasetçi görüntüsü ile karşı karşıya olduğumuz görülecektir. Genellikle zengin veya zenginlerin yakınında duran bir siyasetçi tipi egemendir. Siyaset kurumunun verdiği kararlardan, örneğin yasal düzenlemelerden en fazla etkilenen milyonların doğrudan siyasal süreçlere katılım kanallarının kapalı olması, zamanla bu kesimlerin siyasete katılımını da ortadan kaldırmıştır.
Toplumun geniş kesimleri, mevcut siyaset yapma biçimi ve siyasetçi tipolojisiyle“siyasetin pis bir iş” olduğuna ikna edilmişlerdir. Gerçekten de siyaset alanında egemenlik oluşturmuş, düzen partilerine ve bunların temsilcilerine baktığımızda bunda pek itiraz edilecek bir şey de yoktur.
Halkımızın önemli bir bölümünün siyasal süreçlere dair sözünü söylemek yerine, örneğin “ben siyasete bulaşmam, ekmeğime bakarım” demesi gerektiğine ikna edilmiştir. Ancak halkın büyük kesiminin dışarıda kaldığı bu siyaset mekanizmasında verilen kararlar doğrultusunda ekmeğimizin her geçen gün küçülüyor oluşu da bir başka veridir.
Bu düzen değişmeli
Çok açık yazacağım, mevcut siyaset yapma biçimi, siyaset düzeni değiştirilemediği sürece AKP daha gireceği pek çok seçimi kazanır. Meselenin tamamı değildir ama önemli bir örneği için TBMM sıralarına bakılabilir. Toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfı ve emekçilerin oranına bakın bir de TBMM’deki temsiline. Kadınlar, gençler diye devam edebiliriz, nüfusun yarısını oluşturan kadınların HDP’nin konuya dair özel duyarlığına rağmen temsiliyetinin sınırlı olduğunu görüyoruz. Hemen herkesin genç nüfusuyla övündüğü ülkemizin parlamentosunun yaşlı görünümü bu veriyi neredeyse hiç yansıtmıyor vb.
Siyasi Partiler Kanunu esas olarak emekçileri ve halkı siyasetin dışında tutmak üzere hazırlanmıştır. Zaten artık aklı başında herkesin anlamsızlığı noktasında ortaklaştığı seçim barajının yanı sıra, siyasi partilerin örgütlenme biçimine dair konulmuş kurallar, hazineden siyasi partilere aktarılan mali kaynağın dağılımındaki büyük eşitsizlik bunun basit örnekleridir.
Medya tekeli aslında Türkiye’de seçim yapılmasını da engelliyor. Seçim farklı özneler arasında tercih de bulunmayı gerektirir. Oysa büyük medya tarafından halka sunulan siyasi partilere baktığımızda bunların önemli tüm konularda nerdeyse bire bir benzer bir yaklaşıma sahip olduklarını görüyoruz.
Bütün bunlardan sonra AKP bu kadar oy almasın da ne olsun?
Zübüklüğe son verme zamanı
Yazının girişinde sözünü etmiştik. Aziz Nesin’in Türkiye’de siyasetçi tipini en iyi işlediği romanlardan birisi Zübük isimli eseridir. Sinema sanatının verdiği olanakla bu romanı okumamış binlerce kişi, romandan uyarlanan filmi izlemiş ve Zübük ile tanışmıştır. Filmde başrolde yer alan oyuncunun Kemal Sunal olmasının da ayrıca çok önemli bir şansımız olduğunu düşünüyorum.
Aslında AKP’nin neden bu kadar çok oy aldığını sadece o filmi izlediğimizde bile anlayabileceğimizi düşünüyorum. Çok oy almak için halkın geniş kesimlerinin o partinin idealleri ile, programı ve eylemi ile paralel düşünce ve eyleme sahip olması gerekmiyor.
Sanırım hepimizin dikkatini çekmiştir. 8-10 yıl öncesine kadar TV açıp kanallar arasında gezdiğinizde, haftada en az bir kere bir kanalda gösterildiği için Zübük filmine mutlaka rastlardık. Yakın dönemde sanıyorum çok daha geniş kesimler Zübük ile Tayyip Erdoğan arasındaki benzerlikleri fark çekmiş olmalı ki, artık Zübük neredeyse hiç bir kanalda yayınlanmıyor. Bunun tesadüf olmadığını düşünüyorum.
Filmini bile göstermeye utandıklarına göre, aradaki benzerliğin onlar da farkındalar demektir.
Türkiye’de yalanı, rüşveti, yolsuzluğu iliklerine kadar içselleştirmiş siyasetçi tipinin edebiyatımızdaki en güzel örneklerinden olan Zübük, yıllar sonra AKP iktidarıyla birlikte yeniden gözlerimizin önündedir.
Bize düşen de bir yandan bu iktidarı ortadan kaldırmak ve Zübük'lüğe son vermek için mücadele ederken, bir yandan da Zübük’ü yeniden ve yeniden okuyup hatırlamak olmalı.