Zaha Hadid’in çağrıştırdıkları…

Bakü tezatları olan bir kentti. Gecenin bir vakti, hatta saat 2-3 civarı genç kızların rahatça sokaklarda dolaştığı, taciz denen rezilliğin polis şiddetiyle (ciddi ciddi dövüyorlar, Azeriler tacizde bulunmuyor zaten) önlendiği, Sahil’iyle, İçerişeher’iyle müzeleriyle, eski eserleriyle, sanata verdiği değerle muhteşem bir kent. Metro kapıları açılır kapanırken ünlü Azeri piyanist Vakif Mustafazedeh’in melodilerini duyuyorsunuz çok ucuza yolculuk yaparken, ünlü sanatçıların bir dönem yaşadığı binaların köşelerinde büyük kabartmalarını görüyorsunuz, Azeri Devlet Opera ve Balesi ile Rus Dram Tiyatrosu biletlerinin hala ucuz olduğu ve salonların dolu olduğu, sanatın yaşamın içinde olduğu bir kent. Modern Sanat Müzesini sorduğum tezgahtarın, tam olarak anlamasa da (Azericesi Muasır İncesanat Müzeyi) “hani avangard eserlerin sergilendiği yer değil mi?” deyip, “taksiciye ünlü sanatçı falancanın sanatçı kızının eserlerinin sergilendiği yer deyin (maalesef ismini hatırlayamıyorum) sizi götürür” dediği ve taksicinin beni tam önünde bıraktığı bir kent.

Öte yandan tam bir tiyatro sahnesi gibi. Tezat olur, ama bu kadar dramatik olmaz. Muhteşem bir bina, yanında yine bir başkası, yanında modern ve lüks bir bina. Tam arkasında ise yolları rezalet, çürümekte olan evlere ev sahipliği yapan sokaklar. Kapıları dahi açık, ince ışıklar sızıyor, çöpler etrafa saçılmış. Şöyle tarif edeyim, teşbihte hata olmaz misali, Bakü sahiline bir dekor hazırlamışsınız, arkasında ise gerçeklik var. Tam dibinde, hemen arkasında yoksulluk, pislik. Azadlık ve Dernegül semtlerine gittiğinizde ise sanki Esenler, Maltepe ne bileyim İSTOÇ’ta gibi hissediyorsunuz kendinizi. Sokaklarında bu kadar çok jipin ve aşırı lüks otomobilin olduğu başka bir kent açıkçası görmedim, ama örneğin taksi şoförüm meslektaşım bir inşaat mühendisiyli ve işsizdi. Dış çeperlerde Türk müteahhitlerin yaptığı ve bundan 10 sene önce pek moda olan giydirme cephe kalitesiz binalar, her yer inşaat her yer toz, sevimsiz, bildiğin İstanbul işte…

Pek çok evin yıkıldığını duymuştum kentsel dönüşüm kapsamında gittiğim dönemde. Ama yıkılan bir mahalleyle ilgili bilgiye çok yeni ulaştım. Neyse söz edeceğim. Konuya döneyim…

Uzaktan gördüm. Beni gezdiren arkadaşa rica ettim, durduk. Çünkü durmamam, yanına yaklaşmamam, dokunmamam mümkün değildi. Daha inşaatı bitmemişti, inşaatı yapan firmanın mühendisleri sağolsun sayesinde yaklaşmama ve dokunmama izin verildi, baktım dokundum. Zaha Hadid tarafından tasarımı yapılan Haydar Aliyev  Kültür Merkezi’ydi o bina. Etkilenmemek mümkün değil, tasarımlarında kadın vücudundan ilham aldığını söyleyen Brezilyalı mimar Oscar Niyemeyer’in tarzını andırıyordu ve gerçekten etkileyiciydi, etkilenmemek mümkün değildi. Ama bu kadar… Bilmek veya merak etmek kimi zaman can sıkıcı olabiliyor…

Bir mimar veya mühendis yalnızca elindeki tasarıma/projeye mi odaklanmalı?

Soruyu farklı da sorabiliriz; mesleki etik, mesleki sorumluluk, topluma karşı sorumluluk, toplumcu bakış açısı, ne için üretiyoruz, kentler insan için mi sermaye için mi estetik için mi vs. vs. Başka şeyler de sorabiliriz, biraz teknik de olsa yaptığımız bir bina çevreyi nasıl etkiler, ne kadar karbon salınımı vardır, havalandırması, ısıtması vs. için ne kadar enerji harcanır… Ve yapımında kaç işçi ölür, kaç işçi yaralanır…

Soru basit, bu sorular bir mimarı ve mühendisi ilgilendirir mi ilgilendirmez mi?

Bu basit soruyu sorunca Zaha Hadid’e ilişkin, özellikle de bu köşeyi konu alan bir yazı yazmak elzem hale geldi. 2012 yılında Haydar Aliyev Kültür Merkezi çatısında bir yangın meydana gelmişti. Çatısı çelik olan bir binada, hele de çok fazla insanın toplandığı bir binadan söz ediyorsak çatı yangını ciddi bir risktir. Isı etkisiyle çelik konstrüksiyon, İkiz Kuleler yangınını anımsayalım, “akar” “erir” mukavemeti azalır çöker. Dolayısıyla çelik çatı “güvenlik” açısından risklidir, tasarım ona göre yapılmalıdır, tasarımcı gerek yapım sırasında, gerek kullanım sırasında bunu göz önüne almak zorundadır. Yoksa istediğiniz yapıyı, bir heykeltıraş gibi yaparsınız, yaptırırsınız buna mimarlık veya mühendislik denmez zaten, siz insanlar kullansın, güvenli bir şekilde kullansın ve estetik olarak da haz alsın demek, ikisini de demek zorundasınızdır… Zaha Hadid’in bu soruları sormadığını eserlerine baktığımda, kendi kısıtlı bilgimle, görebiliyorum, ama altını çizeyim bu tartışılır, tartışılmalıdır…

Yine Bakü’deyiz, yine aynı binadan söz ediyoruz ve bu kez tartışma götürmeyecek gerçeklerle karşı karşıya kalıyoruz:

“İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün raporuna göre, kültür merkezinin yapımı için Azerbaycan hükümeti Bakü’de sistemli bir yasadışı istimlak ve zorla boşaltma operasyonu gerçekleştirdi; üstelik buralarda yaşayanlara hiçbir telafi sunulmadı. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nden Giorgi Giorgia bu süreci şöyle anlatıyor: “Hükümet insanları evlerinden çıkarmak için bölgede elektriği, gazı ve suyu kesti. Bazen buralarda yaşayan kişiler durduk yere gözaltına alınıyor, çıktıklarında evlerinin yıkıldığını görüyorlardı. Bazı binalar insanlar içinde yaşarken yerle bir edildi.”

Hadid’in kültür merkezi için 250 ev zorla boşaltıldı, ama merkezin inşaat süreci de en az öncesi kadar tüyler ürpretici. 2010 yılında, inşaat sürerken, Uluslararası İnşaat İşçileri Sendikası, Avrupa’daki en büyük insan ticareti vakalarından birini ortaya çıkarmıştı. Bosna ve Sırbistan’dan kaçırılan göçmenlerin Bakü’de insanlıkdışı koşullarda zorla çalıştırıldığı, fiziksel ve psikolojik işkence gördüğü, pasaportlarına el konduğu rapor ediliyordu.”

Zaha Hadid’in bu konularda bir tavır aldığını görmüyoruz. Onu Kartal kıyılarının içine edecek büyük bir projede de görüyoruz, projenin bu ülke yurttaşlarına ne getireceğine dair bir duyarlılığa da sahip bulunmuyor.

“Hadid Kartal ve Pendik için geometrik şekillerde oluşan bir mimari ağ ortaya koyuyor. Karayolu ve demiryolu bağlantıları ile konut alanlarını birbirine bağlayan yeni bir metropol oluşturuyor. “Yeni bir kimlik oluşturarak bunun var olan alana gömülmesi amaçlanıyor”. Projede ağırlıklı iş kuleleri ve az miktarda konut kuleleri yer alıyor. 2 bin 500 metrekareden 25 bin metrekare büyüklüğe kadar parseller olacak. Karşılıklı büyük kuleler yapılacak. Kenarlarda boş alanlar bırakılarak parklar yapılacak. Küçük binalardan büyük binalara doğru giden bir yapılanma olacak. Kültürel alan, opera evi, park, oteller, restoranlar, yat limanı ve marina yer alacak. Kartal İstanbul'un yeni iş merkezi olacak.”

“Bu planların odağında Kartal halkı yoktur. Yılardır bu bölgede oturan insanlar, küçük parsel sahipleri göçe zorlanacaktır. Bu planlarla Kartaldaki küçük ve orta halli esnaf ve işletmeciyi de tamamen yok olacaktır. Bu bölgedeki kamusal alanlarda özel şirketlere satılacaktır. Halk buralara parayla ve kartla ancak giriş yapabilecektir.” (İstanbul Kent Raporu, Son Beş Yılın, 2004-2009, Muhasebesi, İmece Toplumun Şehircilik Hareketi)

Katar’da İnşaat İşçileri Katliamı!

Yazının konusu Zaha Hadid değildi, ancak  imzasının olduğu projelerin arkasında nelerin döndüğüne ilişkin kayıtsızlığı, ona dair bir şeyler de yazmaya itti beni.

Dünyanın artık haberi var, Katar’da bir katliam yaşanıyor. Katar’da inşaat işçileri katliamı yaşanıyor, Katar’da petrol şeyhlerinin şımarıklığını tatmin etmek için parıltılı projeler binlerce insanın yaşamını alıyor. Ama devasa al-Wakrah stadyumunun mimarı Zaha Hadid “İnşaat işçilerinin ölümleri ciddi bir sorun, ancak bu sorun Katar Hükümeti’nin sorunudur. Bir mimar olarak buna bakmak benim görevim değil” diyerek bir anda işin içinden sıyrılıyor. Tasarımından kaynaklanan işçi sağlığı ve iş güvenliği riskleri nedir ne değildir bilmiyorum, üzerinde çalışmak, etüd etmek gerekiyor. Zira “tasarım yoluyla iş güvenliği” yeni bir alan, inşaat projelerinin tasarımından kaynaklanan riskleri ortaya koyup, alternatif tasarımlarla işçiler için sağlık ve güvenlik risklerini ortadan kaldırmayı hedefliyor, bu konuya dair yeni yeni çalışmaya başladığım ve de yeni bir alan olduğu için, hala tartışıldığı için üzerinde şu an durmuyorum. Ama vurgulamak istediğim bu değil, bir mimarın projesindeki ölümlere dair duyarsızlığı. Bir mimar, bir mühendis, üreten bir aydın böyle olmamalı…

Şimdi Katar’daki işçi katliamına dönelim. İş cinayeti demiyoruz, zira kitlesel hale gelen inşaat işçileri ölümleriyle karşı karşıyayız.  Efsane futbolcu Eric Cantona’nın  hem hak gasplarından dolayı, hem hava sıcaklığından dolayı yapılmamalı dediği Katar dünya kupası tartışılıyor, tartışılan yalnızca ölümler değil her türlü hak gaspı ve kölelik düzeni:

“Uluslararası İşçi Sendikaları Konfedasyonu’nun (ITUC) yayınlamış olduğu yeni rapor Katar’daki 2022 Dünya Kupası tesislerinin ve altyapısının inşaatlarında süregelen göçmen işçi kıyımını ve sömürüsünü ortaya koydu. Bu rapora göre 2022 FIFA Dünya Kupası için yapılan inşaatlardan şirketler 15 milyar dolar kar ederken 1,8 milyon göçmen işçi modern kölelik koşullarında çalıştırılıyor.”

Bugüne değin yaşanan ölümlerin sayısı ciddi rakamlara ulaşmış durumda. Nepal merkezli insan hakları örgütü 400 Nepalli işçinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Aynı merkez ölü sayısının 2022 yılı itibariyle 4000’e ulaşabileceği konusunda uyarıda bulunuyor. 2012 yılından bu yana ise ölen Hintli inşaat işçilerinin sayısının 500’ü geçtiği söyleniyor. Öte yandan Katar’a gidip gelen, hatta bu projeleri yerinde gören arkadaşlarım şunun altını çiziyor; Türkiye’ye nazaran önlemler çok iyi alınıyor, ama projeleri yetiştirmek için, hele o sıcak altında, ciddi bir baskı var. Demek ki, proje bazında, şirket bazında “önlem almak”tek başına yeterli olmuyor, başka şeylere de bakmak gerekiyor. Katar’da işçiler örgütsüz, işçiler baskı altında, işçilerin pasaportlarına el konmuş, fazla mesai bir gönüllülük=zorunluluk haline gelmiş durumda. Katar’da çağdışı bir rejim var, nüfusu kadar göçmen işçi var ama 2022 Dünya Kupası’nın bu ülkede yapılmasına izin veriliyor, rant, görgüsüzlük, rüşvet, emperyalizmin gerici Arap rejimleriyle ilişkisi ne dersek diyelim bu işçi katliamlarına neden oluyor.

Buradan yola çıkarak yine soralım, bir “teknik” eleman içinde bulunduğu üretim sürecine “teknik” olarak mı bakmalı, yoksa içinde yer aldığı her projenin toplumsal arka planına dair de bir sorumluluğa sahip mi olmalı. İşçi sağlığı ve iş güvenliği açısından da sormamız gereken budur…

Kaynaklar

http://bekbeyaz.net/re_Haydar+Aliyev+Merkezi+ile+ilgili+soru%C5%9Fturma+bitmiyor

http://www.arkitera.com/haber/18153/bakude-bir-zaha-hadid-eseri

http://www.arkitera.com/etiket/3416/kartal-kentsel-donusum-projesi

http://www.theguardian.com/world/2014/feb/25/zaha-hadid-qatar-world-cup-migrant-worker-deaths?CMP=share_btn_fb

http://www.radikal.com.tr/turkiye/chp-7-yil-sonra-fikir-degistirdi-zaha-hadidin-projesine-evet-1288789/

http://isyandan.org/haberler/katar-2022-dunya-kupasi-insaatlarinda-gocmen-isci-somurusu/

http://www.birgun.net/haber-detay/insaat-yukseliyor-kan-icinde-80087.html

http://www.evrensel.net/haber/97501/cantona-katarda-dunya-kupasi-bir-hata

http://uidder.org/katar_gocmen_iscilerin_olum_vadisi.htm

http://yalinosgb.com/content/en-zengin-%C3%BClkenin-g%C3%B6%C3%A7men-k%C3%B6leleri

http://sendika10.org/2014/02/katar-stadyum-insaatlarinda-katliam/