Yurtta savaş, mecliste barış...

Sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde değil, ama sanırım dünya demokrasi tarihinde eşine rastlanmadık bir durum.

Ulusun halk tarafından seçilmiş temsilcilerinin oluşturduğu bir meclis ve o meclisten gelme bir hükümetin/bakanlar kurulunun yönettiği bir parlamenter demokraside, bir savaş durumunun hemen hiçbir ayrıntısının mecliste görüşülmemesi ve yine bu duruma ilişkin tüm kararların o meclis dışında alınmaması.

Sözünü ettiğim durumun geçerli olduğu ülke, Türkiye Cumhuriyeti.

Ülkemizin dokuz yüz kilometre uzunluğundaki sınırının her iki yanında şu anda başı sonu belli olmayan çarpışmalar cereyan etmekte. Bu arada dünya basınında bu durum gittikçe daha sık aralıklarla “yeni bir dünya savaşının başlangıcı” diye nitelendirilmekte.

Yani yurt, artık gittikçe yoğunlaşan bir savaş atmosferinde. Buna karşılık Ankara’daki Türkiye Büyük Millet Meclisi, yukarıda da belirttiğim gibi, bütünüyle devre dışı.

Böyle bir durum acaba neyin göstergesidir ya da kanıtıdır? Bu sorunun yanıtı hem çok korkunç, hem de korkunçluğu ile doğru orantılı olarak kolaydır. Bu ülkede geçerli olduğu söylenen çok partili demokrasi, aslında tarihinin önemli kesitleri boyunca hep bir “kavramlar demokrasisi” olarak kalmıştır. Ülkede gerçek anlamda bir demokrasinin geçerli kılınması için anayasalara o demokrasinin terminolojisinin/kavramlar bütününün alınması hep yeterli sayılmış, buna karşılık o kavramların ülke gerçekleriyle örtüşen, ülke yararları lehine çalıştırılan içeriklerle beslenmesi gibi bir çabaya çok ender rastlanmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin salonunun bir duvarında boylu boyunca “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” diye yazılıdır. Millet, bu egemenliğini o meclise seçtiği vekilleri aracılığıyla kullanır/kullanmalıdır. Gelgelelim bu söylem, savaş kadar yaşamsal bir konuda bile artık geçerli değildir.

Bugünkü anayasamıza göre TBMM, 550 milletvekilinden oluşmaktadır.

Ve bugünkü TBMM’nin savaş ve barış konusunda neredeyse bütünüyle devre dışı bırakılmasının sorumluluğu, tek tek her milletvekiline aittir.

Ve bu sorumluluğun böylesine göz ardı edilmesi, hiçbir tarih tarafından gizlenmesi mümkün olmayacak kadar ağır bir suçtur!