1958 Kolombiya, Bogotá doğumlu olan Latin Amerika Edebiyatı'nın en güçlü sesleri arasında anılan Evelio Rosero'nun Türkçe'ye çevrilen iki eseri "Ordular"da ve "Öğle Yemekleri"nde deliliğin, korkunun, şiddetin kıyılarında gezinen karakterler görür, edebiyatın bir başkaldırı biçimi olabileceğini bir kez daha kanıksarız. Şiddet, korku, delilik, ironi ve çaresizlikten beslenen bu iki roman bu duygular ekseninde dönüp durarak okuru bir sarmala sürükler. Yazar; her iki eserinde de başkaldırıyı ve mücadeleyi ön plana çıkartırken ciddi bir din ve hükümet eleştirisi sunar. Böylelikle edebiyatın bir tür direnme, karşı çıkma hali olduğunu ve edebiyatın toplumsal gerçekliği geliştirebilecek güce sahip olduğunu vurgular.
"Ordular"; yıllardır süren bir iç savaşın o ülkenin yurttaşlarına nasıl yansıdığını anlatan bir roman. Kahramanımız yaşlı, emekli bir öğretmen olan Ismael, eşi Otilia ile San José adlı ufak bir kasabada yaşar. Ismael günlerini karşı komşusunun hemen her gün bahçede yarı çıplak güneşlenen güzel eşini ve kasabada yaşayan diğer genç kadınları gözetleyerek geçirir. Karısı ise eşinin bu alışkanlığının başkaları tarafından fark edileceğini ve yıllarca bu kasabada öğretmenlik yapan kocasının başının derde gireceğini düşünerek kaygılanır.
Bu sırada kasaba sakinlerinden bazıları ortalıktan kaybolmaya başlar, kayıplardan haber alınamaz, bazıları için ise gerilla ya da derin devletin yönettiği gruplardan olduğunu sandıkları ancak tam olarak hiçbir zaman kimliklerinden emin olamadıkları kişiler yüksek miktarlarda fidye ister. Ismael bir sabah komşu kadının kocasının kaçırıldığını öğrendiğinde kasabada da çatışmalar baş gösterir. Uçuşan kurşunların arasında kendisini aramaya çıkmış olan karısının izini sürerken kasabanın mahvoluşunu gözlemler. Sonunda sağ kalan kasaba sakinleri evlerini terk etmeye başladığında Ismael çatışmanın ortasında yaşamını sürdürmeye devam eder.
Ismael'e "Başka silah sesleri duyuluyor, şimdi yaylım ateşi şeklinde - taş kesiliyorum, sesler uzaktan geliyor: Demek ki başka savaş değilmiş, gerçek savaşmış, giderek deliriyoruz, yoksa çoktan delirdik mi, nereye geldim ben böyle?" (Rosero 2016: 62) dedirten "Ordular"da anlatılanlar aşina olduğumuz olaylar. Şüphesiz Sur'da, Nusaybin'de yaşayan bir ihtiyar da benzer bir ruh haline sahiptir. Ne de olsa Rosero; çatışmanın ortasında hayatta kalmaya çalışan vatandaşın neler yaşadığını / hissettiğini yalın bir dille anlatmış.
"Öğle Yemekleri"nde ise Bogotá'da evsiz, yoksul insanlara öğle yemeği dağıtan bir kilisede yaşananlar anlatılıyor. Olaylar genç rahip yardımcısı, kambur Tancredo'nun bakış açısıyla veriliyor. Peder Almida ve Zangoç Machado mühim bir toplantı için kiliseyi terk etmek zorunda kalınca pazar ayinini yıllar sonra ilk kez misafir bir papaz yönetir. Konuk Papaz Matamoros söylediği ilahiler ve ilginç öykülerle bezediği görkemli vaazıyla hem ayine katılanları hem de kilise çalışanlarını kendine hayran bırakır.
Alkole düşkün olan papaza kilisenin mahzeninden çıkartılmış içkilerle mükellef bir sofra kurulur. Papaz; yemeğini ve içkisini çalışanlarla paylaşır, içkinin ve papazın tatlı dilinin sayesinde çalışanların dili çözülür, özel hayatlarından kilise yönetimine kadar pek çok ayrıntı ortaya dökülür. Kilisenin kara para aklama yöntemleri, kokainle bağlantılı kirli işleri, kadın çalışanlara karşı tacizleri, insanlara doğru yolu gösterirken kendilerinin nasıl da günah işledikleri açığa çıkar. Yoksa "Öğle Yemekleri"nde anlatılanlar da mı tanıdık geldi? "Yoksa çoktan delirdik mi?"
* Ordular, Evelio Rosero, Çev: Süleyman Doğru, Can Yayınları, Mayıs 2016
* Öğle Yemekleri, Evelio Rosero, Çev: Seda Ersavcı, Can Yayınları, Mayıs 2016