'Yobazları niçin öldürmeliyiz?'

Çünkü gülmeyi bilmeyen meymenetsiz mahluklardır. Gülüşüne kurşun işler mi? Tereddüt etmez, atarlar... Güleryüze, gülen insanın resmine, insanı güldüren zekaya küfür eder, kurşun sıkarlar. Yere düşene el uzatıp ayağa kaldırmaz, kafasına nişan alırlar...

Ola ki bir çocuk coşkuyla havaya zıplasa, bir kadın gülümsese... kaba, küstah, kindar seslerini duyurup hüzne boğarlar...

Hüzünlenmezler, gam, keder bilmezler.

Bir serçe soğukta donsa, bir işçi çatıdan düşse, bir çocuk toprağa gömülse... tanrılarının yanına çağırdığını düşünüp sevinirler. Allah'ın gücüne gitmesin diye, yanıbaşlarında solan çiçeğe bir damla su bile vermezler...

Yobazları niçin öldürmeliyiz?

Çünkü kadınları sevmezler. Gülen gözlerle bakıp saçlarını havaya savuran, mavi gözlü, yeşil gözlü, kahverengi.. siyah, beyaz, kızıl derili... dünyayı rengarenk eden o güzellik sevilmez mi?

Sevmez, kullanırlar. Küçümseyip dışlarlar. Karı der döverler... Dokuz ay taşıyıp yaşama verdiği bebeğini kucağından alıp, onu kapkara bir bez parçasına gömerler... Bir kadın kahkaha atsa orospuluk sayıp namus öğütler ama kadınları pazarda satacak kadar alçaklaşırlar. Kanlarında haya yoktur...

İnançsız ve erdemsiz yürürler. Sevgiye, mertliğe, kardeşliğe, barışa inanmazlar... Öbür dünyada yer kapmak için tanrılarına secde ederken, yan tarafta cem tutan, istavroz çıkartan komşusunu bir ışıksız vakitte kalleşçe öldürürler... Camileri, türbeleri bombayla havaya uçurup, kutsal kitapta yazılmış dualar hakkında yayvan ve gevşek ağızlarıyla makara yaparlar...

Yarasa kadar bile olamayan, gözleri görmeyen kör canlılardır. Yarasa yeteneklidir... bunlar yönlerini bulamaz karanlığa asılı kalırlar. Kayıtsız ve bilgisizlerdir. Dünyada neler olup bittiğini bilmez, ağzı açık ayran budalası gibi dinledikleri çatal sesli madrabazların vaazlarından öğrenirler...

Çocuklarını okula göndermez, hayal kurmasına izin vermezler. Onlarla ancak zengin kocaya gittiği, işkence yapan bir polis olduğu zaman övünür, cehaleti asalet sayarlar. Cahil ve edepsizlerdir... gidip okumadıkları okula kendi isimlerini verir, öğretmene el öptürürler...

Yobazları niçin öldürmeliyiz?

Çünkü kitap okumazlar, şarkı dinlemezler, anıları yoktur.

Çocuklarının doğum tarihini, bir şiiri... duvarda gördükleri tablonun ne anlattığını, oyuncunun repliğini, seviştikleri anı, en iyi dostlarını hatırlamazlar... Uzaya çıkan ilk kadının kim olduğunu, Eflatun'la Aristo'nun yürürken neyi tartıştığını, Hababam Sınıfı'nın Ilgaz'ın kaleminden çıktığını, Raskolnikov'un cezasını bilmez ellerine geçirince yakarlar... Kafka'nın böceğini tanımaz ama onun gibi yaşarlar. Geleceğe dair umutları yoktur...

Aptallığı kurnazlık sayar, rüzgara karşı durup derin bir nefes alamaz, korkakça soluklanırlar. Adalet terazisini ellerine versen, hurdahaş edip pazarlıkla satar... üç kuruşa sökün edip gururlarını harcarlar. At gözlüklerini takar, vicdanlarını karartır, gerçeği görmezler... “Haksızlığa karşı susan dilsiz şeytandır” da... bir haksızlık yaşandığında, eşek arısının kanat çırpışından daha hızlı davranıp uzağa seyirtir, hiçliği seçerler... Zalimin karşısında, kara saplanmış bir odun gibi hareketsiz ve basittirler...

Hep sızlanır, kan kustuk kızılcık şerbeti içtik diye ağlaşıp dururlar. Dinlerini, üzerinden kan eksik olmayan kılıçlarıyla kafaları keserek yaydıkları halde, hep mağduru oynarlar. İktidar olduklarında bile şekva eder, bir yanda sokak dilencisi gibi takma bacakla gezip göz süzerken, öte yanda kibirden küfelik olup kendilerinden geçerler...

Hırsız, asılsız ve hain kişiliklerdir. “Bir lokma bir hırka” laflarıyla gevelenen ağızlarını, altın işlemeli bardaktan içtikleri zemzem suyuyla hızlıca temizler... birlikte yola çıktıkları arkadaşlarını, Brütüs'ü, Yehuda'yı, Kara Davut Paşa'yı mezarında hoplatacak riyakarlıkla, gözleri kıpırtısız sırtından vururlar... Uslarında onur yoktur...

Yobazları öldürmeliyiz!

Çünkü işçiyi değil patronu, fakiri değil zengini severler. Yanlarındaki açken milyon dolarlık uçaklarıyla tok gezen haramzadelerdir... Aç biilaç çalıştırdıkları yoksullar için akşamları saraylarında tek elle dua eder, fıtratı söyler, yüzlerce can toprağın altında gömülüyken devlete taş satıp zengin olurlar... Yazgının hep güçlüden ve zorbadan yana olmasını isterler...

Çünkü değişime, ilerlemeye karşı durur, solu sevmezler... eşitliğin, özgürlüğün, aydınlığın, laikliğin kadim düşmanı oldukları için soldan nefret eder, fırsatını bulunca ezerler. Sözümona demokrasi ister, en faşizan, halk düşmanı fikirleri aşılarken, ilericiliğe gazaplarını eksik etmezler. Nefretleri, gericiliği ancak solun durduracağını bildiklerindendir...

Ferasetleri, işbirlikçilik ve nankörlükle pişirilmiştir... Katliamlarına destek verip dua ettikleri Bin Ladin'i, gemisinin önünde secde ettikleri Amerika infaz ettiğinde, katilin adil yargılanma hakkını sadece solcuların savunduğunu dahi bilmezler... Onlar İsrail'e köpeklik ederken Filistin'de solcuların dövüştüğünü unuturlar...

Yobazları yeneceğiz!

Çünkü Maraş'ı, Sivas'ı, 12 Eylül'ü yapan, Deniz'in ipini çeken, Mumcu'nun soluğunu kesen... Berkin'i, Ali'yi, Ahmet'i canımızdan alan... bize Leman'ın, Penguen'in, Uykusuz'un katledileceğini düşündüren karanlıktan beslenir ve sadece tarihin derinliklerinde kaybolmayı hak ederler...