Yine büyümüşüz maşallah, büyümez olaydık!

TÜRKİYE; AKP DÖNEMİMDE YILLIK ORTALAMA YÜZDE 4,5 BÜYÜDÜ

Daha önce birkaç yazımda bu büyüme meselesini anlatmaya çalışmıştım. “Büyüyoruz da kime büyüyoruz” diye.

Bazı toplantılarda, panellerde “Türkiye’nin AKP döneminde yıllık ortalama yüzde 4,5 büyüdüğünü” söylediğimde suratlar buruşurdu.

“Hayır bu rakamlar doğru değil onlar manipüle ediyor” diyordu bakışlar.

Aslında garip bir durum yok ortada. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu 1923 yılından bu yana ortalama yüzde 5 büyümüş.

Bir nevi tarihin tekeri bu, çok ekstrem bir durum yoksa her ülke büyüyor. Bazıları daha hızlı bazıları daha yavaş. Hatta daha az gelişmişlerin daha hızlı büyüme ortalaması var. Misal gelişmiş ülkeler daha yavaş büyür. Bu da normaldir, küçüğe “az bişi” katarsın oransal olarak çok büyümüş gibi gelir ama büyüğün büyümesi için çok katılması lazım.

Ama “mesele bu değil” diye devam ederdim. “Bu büyümeden emekçi sınıfları pay alabiliyor mu* esas sorumuz bu olmalı” derdim.

Şimdi pandemi döneminde pozitif büyüme oranı yakalayan ender ülkelerden birisiyiz diye geziniyor Devlet-i Âli Erkanı...

Ama şimdi detaya bakacağız. Keşke büyümesek noktasına bile gelebiliriz. Bakalım ikna edebilecek miyim siz okurları.

BÜYÜME NEDİR? NASIL HESAPLANIR?

Önce büyüme nedir, çok kabaca tarif edeyim. Gayri Safi Yurt İçi Hasıla kullanılır daha çok. Yani ‘ülke içinde yapılan hasılat’ diyelim. Her yıl, bir önceki yılın hasılatına bir de bu yılın hasılatına bakılır ve aradaki farkın bir önceki yıla oranı, büyüme oranını verir.

Ama bildiğiniz gibi bir yandan da fiyatlar vs. artıyor, yani çok enflasyon var diyelim, bir ülkede ertesi yıl hasılat da haliyle güncel fiyatlarla arttığı için çok büyümüş mü olacak? Hayır, bu veriler hesaplanırken cari fiyatlar enflasyondan arındırılır.

Sonuçta enflasyondan arındırılmış haliyle Türkiye %1,8 büyüdü. Enflasyon da 2020 sonunda yaklaşık %15 civarındaydı. Yani her hizmeti, üretimi birbiriyle çarp, et alt alta topla %16,8 artmış. düş bundan enflasyonu, kalanı büyüme... Elbette hesap bu kadar basit değil, yaratılan katma değer üzerinden bir hesap var ama kabaca böyle.

Peki bu hesaplamalar yapılırken zor olmuyor mu? Elbette zor ama önce zaten birçok kaleme, alana bölünüyor, sonra onlar toplanıyor.

BÜYÜMENİN ARAP BEYGİRİ: FİNANS, YANİ BORÇLANMA

Şimdi o kalemlerin birkaçına bakacağız.

Ama o da ne iyi yetişmiş Arap beygiri gibi bir kalem öyle! Bir fırlamış ki değil yanına yaklaşabilen, en yakındaki bile üçte birine bile ulaşamıyor. Finans hizmetleri... Yüzde 21.4 büyümüş. Bakın yeniden hatırlatayım; enflasyondan, TL’nin değer kaybından hariç bir veri bu.

Maalesef onca ekonomi haber sitesine baktım ettim ama görmek istediğim manşeti göremedim. O yüzden manşeti ben atayım. Varsa yanlışım birisi yazar, eder:

“Türkiye tarihinin en büyük finansal büyümesi rekoru kırıldı!”

Çok uzatmayayım. Finans sektörü niye bu kadar büyüdü? Krediler misal, yüzde 36 artmıştı (bakın sağlaması bile kolay oldu. Düşün enflasyonu, çıkan oran aynı).

Yani diyor ki şair: “Herkese ama herkese kredi dağıttık ve böylelikle büyüdük”. Yani borçlanarak büyüdük, yani 18 milyon kredi borçlusu yerine artık 25 milyon kişi kredi borçlusu.

Yani birileri para dağıttı ve büyüdük. O yüzden yazdım “Keşke büyümeseydik” diye... Hatta biraz küçülür ama %36 daha az borcumuz olurdu.

Bu tarihi kredi genişlemesine rağmen yüzde 1,8 büyümüşüz. Zaten diğer sektörlere bakıyoruz: Artık hizmet sektörü Türkiye’nin en büyük sektörü. Hasılanın neredeyse %60’ı burada. Ve bu sektör yüzde 4,3 küçülmüş. İnşaat son yılların motoruydu; %3,5 küçülmüş. Sanayi %2 artmış.

Ama %21.4’ü gördükten sonra her şey yalan. Bakmasanız da olur.

PASTA BÜYÜYOR AMA DİLİM BÜYÜYOR MU? MASADAKİ OBUR KİM?

Şimdi gelelim genel eleştirimize (hadi borçlanmayla büyümeyi göz ardı edelim)

Yüzde %1,8 büyürken bu büyüme nereye gitti.

Şimdi ne dedik? Sektörlerin hasılası tek tek toplanıyor, enflasyondan arındırılıyor, toplam milli gelir bulunuyor. Bir de bu sektördeki benzer kalemler toplanarak başka bir hesap yapılıyor. Yani sanayi sektöründe ödenen tüm ücretler, hizmet sektöründe ödenen ücretler, tarımda ödenen ücretler alt alta toplanıyor. Bunlar, enflasyondan arındırılmadan cari fiyatlar yapılıyor.

ÜCRETLER YÜZDE 9.6, KÂRLAR YÜZDE 20.2 ARTMIŞ!

Uzatmayayım, tüm ücretler %9.6 artmış! Yani enflasyonun altında. Bunun iki nedeni var: Ya ücretler enflasyon kadar artmadı ya da diğer değişken ücretlilerin sayısı düştü. Ya da her ikisi birden gerçekleşti. Diğer verilere bakarak ikisi birden gerçekleşti. Yani hem genel ortalama ücretler (ki asgari ücret enflasyonun üzerinde artmasına rağmen) daha düşük oldu hem de istihdamda düşüş oldu. Eee, hani TÜİK verilerine göre işsizlik bile düşmüştü? Ama karşı taraf şunu diyecek: “Ben istihdam düşmedi demedim, iş arayanların sayısı düştü dedim” (TÜİK işsizlik anketinde “Son 2 haftada iş başvurusu yaptın mı?” diye soruyor. “Yapmadım” derseniz işsiz değilsiniz!)

Peki sermaye artığı ne kadar artmış? Yüzde 202. Yani ücretler, enflasyonun %5 altında artarken sermaye artığı ise (bir nevi brüt kar) enflasyonun üstünde %5 artmış!

EMEKÇİDEN GİDEN SERMAYENİN CEBİNE GİRMİŞ

Zaten bu veriyi destekleyecek başka bir veri TÜİK verilerinde mevcut.

Toplam milli gelir içerisinde ücretlilerin payı yüzde 34,8’den yüzde 33’e düşmüş.

Bu istatistiklere ve bu kavramlara yabancı insanlar için çok bir şey ifade etmeyebilir ama yine yazayım: Cumhuriyet tarihinin yıllık bazda en sert düşüşü bu.

Peki bu yıl sermayenin milli gelirdeki payı ne olmuş? Yüzde 47.5 den 49,4 e çıkmış. Aradaki fark, ücretlilerin düşüşü ile aynı. Şansa bak!

Yani ücretlilerden çıkmış, sermayenin cebine girmiş. Pandemiye bak! Çarklar dönmüş ama emekçinin cebinde dönmüş. Dönerken de diğer sermayenin cebine bırakmış.

MİLLİ GELİR PASTASININ HER YIL KÜÇÜLEN DİLİMİ

Peki, bu sene bu kadar sert düşüş oldu ama çok eskiden nasıldı? Türkiye’de çok uzun yıllar ücretlerin toplam milli gelir içindeki payı %55-60 arasında gitti geldi. 12 Eylül darbesi sonrası sert düştü ancak sonra yine toparlandı.

AKP iktidara geldiğinde %54’tü! Yani, ortadaki pastanın yüzde 54’ünü, yarısından biraz fazlasını iyi kötü ücretliler yiyordu. Şimdi diyorlar ki “pasta büyüyor”. İyi de bana mı büyüyor? Şimdi pastanın 1/3’ünü yiyebiliyor emekçiler.

Bazen denir ya “Yollarda onca lüks araba var, AVM’ler dolup taşıyor”. Birincisi, o lüks arabaları ücretliler almıyor. Pastanın artık 2/3’ünü yiyenler alıyor. AVM’ler de ise ücretliler ucuz yemek menülerin peşinde. Gitmişken de çocuğa, kendine bir üst baş...

Ama lüks marka mağazalara giren kesimlerin gelirleri arttıkça artıyor.

Yani sözün özü; mesele pastanın büyümesi değil, yediğiniz dilimin de büyüyüp büyümediğidir.

NE GARİP! BÜYÜDÜK AMA KİŞİ BAŞI MİLLİ GELİR SON 15 YILIN EN DÜŞÜĞÜ

Yazının konusu genel olarak bu gelir dağılımının dengesizliğine işaret etmekti. Ama değinmeden geçmeyeyim: Erdoğan konuşmasında, “Birçok Avrupa ülkesi bile küçülürken, biz büyüdük” dedi. Ne garip, biz büyümemize rağmen, kişi başı gelirde Avrupa’da geçebildiğimiz birkaç ülkenin de gerisine bu sene düşmüş olduk. Çünkü dolar bazında yüzde 6 küçüldük!

2019 yılında 9 bin 127 dolar olan kişi başı milli gelir, 2020 yılında 8 bin 599'a gerilemiş oldu.

TL’yi değersizleştir, enflasyon yüksek olsun, bol bol insanlara kredi dağıt, elbette herkes büyür. Sonra gizli gizli Merkez Bankası hükümete mektup yazar (gizli değil ama nedense yandaş basın bu mektubu sayfa sayfa yazmaz) “Efendi baba, sanırım biraz çok kredi dağıttık, kur etkilemez sandık ama o da enflasyonu artırdı. Az biraz frene bassak iyi olur”

Bakalım fren tutacak mı? Sanırım tutacak gibi. Neredeyse ülkenin “en çok sosyal demokrat seçmenine sahip belediyesi”nde bile “ama işçiler bu kadar almamalı” diyenler olabildiğine göre; işçinin ekmeğinden pastasından almak bir hak olduğu sürece fren de tutar gaza da basılır. Nasıl olsa işçinin muhalefeti hala ortada yok!