Yine bir Cumhuriyet gazetesi yazısı

Düzenli olarak yazılarını yaz(a)ma. Yazdığında da Cumhuriyet Gazetesi’nden başka bir şey yazma!

Sesli olarak dillendirilmese de, bir kısım arkadaşın/okurun içinden geçenin bu olduğunu biliyorum. Haklılık payı olduğunu da kabul etmem gerekiyor. En azından yazılarımı kabul edilemez bir şekilde aksattığım açık.

Bu nedenle, bu yazı Cumhuriyet’e dair (şimdilik) son yazı olsun.

Zaten, Cumhuriyet Gazetesi’nde yaşanan dönüşüm (bu sefer) tamamlandı. Açıkçası, operasyon tereyağından kıl çeker kadar kolay oldu.

Mutlaka birkaç ek yapılacaktır, ancak bir süredir hissedilen liberal dönüşüm sonuçlanmış gözüküyor. Artık “renkli” bir Cumhuriyet var. Biçimini de değiştiren Gazete’nin yeni hali Sabah, Habertürk gibi gazeteleri andırıyor. Reklamların, resimlerin arasında haber arıyorsunuz. Neyse ki puntolar büyüdü!

Dönüşümünün nedeninin yalnızca mali koşullar olduğunu söyleyenler ile Gazete’nin çizgisinde bir değişiklik olmadığını söyleyenlerin ise artık sesi çıkmıyor. Herkes durumu anladı ve kabullendi. Mali krizin dönüşümü okura kabul ettirmek için kullanıldığını o kadar açık ki. 

Bir önceki Cumhuriyet yazımda, herkes doksanlı yıllarda Cumhuriyet’e yapılan operasyonla (Hasan Cemal) benzerlik kuruyor ve Cumhuriyet’in bu badireyi de atlatacağını düşünüyor demiş ve ben o kadar iyimser değilim diye eklemiştim. İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın tüm kararların kurulca oybirliği ile alındığını sıklıkla dile getirmesinin de bu sefer daha geniş bir toplamın “ikna” edildiğini gösterdiğini yazmıştım. Maalesef haklı çıktım.

Cumhuriyet Gazetesi’nde yaşanan dönüşümü yalnızca Cumhuriyet Gazetesi üzerinden tanımlamak eksikli olacaktır. Böyle olsa idi, durumu patronun (vakfın bileşeninin) değişmesi olarak tanımlar geçerdik.   

Dönüşümün, İkinci Cumhuriyet’in geleceği ne olacak sorusu ile ilgili, bugünlerde sıkça yapılan restorasyon mu faşizm mi tartışmaları ile bağlantılı olduğunu söylemek abartılı bir yorum olarak değerlendirilmemeli. Nihayetinde, AKP rejiminin AKP’siz (Erdoğan’sız diye de okunabilir) devam etmesine ilişkin formül arayışında olanlar var ve bu çevreler yaklaşan seçimlerle birlikte arayışlarını hızlandırdılar.

Cumhuriyet Gazetesi’nin AKP’ye karşı liberallerce yürütülmeye başlanan “demokrasi mücadelesi”nin bir parçası, önemli bir aracı olarak kurgulandığını düşünüyorum. Teşbihte hata olmaz; AKP rejimi yerleştirilirken Taraf Gazetesi’ne verilen rol, bu sefer rejime dair yeni arayışların tartışıldığı bir ortamda Cumhuriyet Gazetesi’ne verilmek isteniyor.

Aslında haksızlık yapmamak gerekiyor. Taraf değil Radikal Gazetesi benzetmesi daha uygun. Cumhuriyet Gazetesi’nin önümüzdeki dönem “Birikim Dergisi” odaklı tezleri salgılayacağı, “insan hakları merkezli” liberal bir “solculuk” yapacağına dair şimdiden çokça işaret var. AKP rejiminin bunun için oldukça bol malzeme sağladığı da açık. Aydın Doğan’sız bir “insan hakları” mücadelesinin daha inandırıcı olacağını kabul etmek gerekiyor.

Cumhuriyet Gazetesi’nin okur kitlesinin bir toplam olarak AKP karşıtı olması, ancak AKP’den sonra ne olmalı konusunda farklı görüşlere sahip olması da operasyon sahipleri için oldukça iştah açıcı bir durum.

Tüm bu yaşananlara ilişkin “Cumhuriyet Gazetesi Gülen Cemaati ile ortak hareket ediyor”, “Cemaatçi oldu” tespiti ile yaklaşanlar da bulunuyor. Bu yaklaşımın yaşananları sulandırdığını düşünüyorum. Ağırlıklı olarak Aydınlık Gazetesi kaynaklı bu değerlendirmeler çoğu “Aydınlık tezleri” gibi temelsiz. Bu haberlere çok kızan Özgür Mumcu’nun ve Hikmet Çetinkaya’nın köşelerinden verdikleri yanıtlar ise sadece gülümsetiyor. Umarım yanıtlar gülümseten yazılar ve Kitap ekinin kapağına Çetinkaya’nın FethullahGülen’in 40 yıllık serüvenini anlatan kitaplarının reklamını koymakla sınırlı kalmaz. Böyle yaparlarsa herkes söylenenleri ciddi zannedecek!

Bunun yanında, Cumhuriyet Gazetesi’nin Cemaat kadroları ile ilgili haberleri zaman zaman manşete çektiği açık. Gazeteci değilim. Bunun üzerine yorum yapamam. Ancak, Cumhuriyet’in yeni kadrosunun geçmiş pratiğinin, geleceğe dair pek umut vermediğini söyleyebilirim. Bunu nereden mi çıkarıyorum. Güncel bir örnek ile yetineyim:

Ahmet Hakan ile Hürriyet Gazetesi’nde “çarşamba sohbeti” yapan Ahmet Şık, Cemaat çevresi için “özür dilemesinler hatalarıyla yüzleşsinler” diyor. Çok güzel. Ama Şık aynı röportajda, Ergenekon operasyonundan desteğini Hanefi Avcı’nın kitabını okuduktan sonra çektiğini söylüyor. Benim de aklıma hemen Ertuğrul Mavioğlu ile birlikte yazdığı kitap geliyor ve düşünmeden edemiyorum: Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!

Sonra da bana soruyorlar: Cumhuriyet Gazetesi ile neden uğraşıyorsun?