Yeşil kartlı Ermeniler

Evet ben gördüm.

Elinde ikiye katlanmış yeşil kartıyla ya hastalığına çare bulmak ya da düzenli kullandığını ilacını yazdırmak için sağlık ocağına gelen yaşlı kadın yüz yıllık yalnızlığı ve mağrurluğu ile duruyordu karşımda.

Yaşadığı yeri tahmin edebiliyordum. İstanbul’un çukurlarından birinde, belki de rutubetli bir çukurun içinde, yeşil kartlı Türk, yeşil kartlı Kürt, yeşil kartlı Arap, yeşil kartlı Süryani ve bilumum milletten yeşil kartlı komşusuyla birlikte yaşayan Ermeni kadın unutulmaz. Ve unutulmadığı kadar verdiğimiz mücadelenin temel kaynaklarından biri olmaya devam etmektedir.

Neden mi? Çok açık…

Uluslararası gericiliğin temsilcisi Papa buyurdu: Soykırım vardır.

Türkiye gericiliğinin temsilcisi Tayyip Erdoğan yanıt verdi: Misafir ettiğimiz 70 bin Ermeni’yi ülkeden göndeririz.

1915 yılında, emperyalist paylaşım savaşının göbeğinde, uluslararası gericilik ile Osmanlı İmparatorluğu’nun gericiliğinin buluştuğu noktada Ermeni kardeşlerimizin “Büyük Felaket”i yaşandı. Anadolu halklarının ortak acısı ve aslında hepimizin felaketi bu ortamda şekillendi.

Önemli olan devasa sömürü çarkların dönmeye devam etmesi idi. Yeni pazarların açılması gerekirdi. Buralarda sorun yaşanmaması ve dünya kapitalizminin dünyanın bütün coğrafyalarında kendini var etmesi birinci öncelikti. Dolayısıyla Avrupalı kapitalist güçlerin bu katliamdan istifade etmesi kaçınılmazdı. Onların bugünkü uzantılarının emperyalizmde ve örneğin Papa’da görülmesinde hiçbir sakınca yoktur.

Çökmüş bir Osmanlı İmparatorluğu’nun kendini kurtarmak adına Ermenilere din temelli bir saldırı başlatması da yeni bir olgu olamazdı. Kökleri istibdat dönemine kadar uzanan, Hamidiye Alayları ile vücut bulan ve cennete gitmek için yeri geldiğinde yirmi tane “gâvur” kellesi almaya odaklanmış bir zihniyet bugün ülkemizde iktidarda yer almaktadır.

Dolayısıyla “Büyük Felaket”in yüzüncü yılında düşman kardeşlerin yolları bir kere daha kesişmiştir. Ancak bu kesişme ne acılarımıza derman olacak, ne de kardeşçe bir yaşamın önünü açmaya yarayacaktır.

Bu kesişme bize gerçekleri unutturmak üzerine kuruludur.

Gerçeklerin içerisinde farklı milliyetlerden sömürücülerin yeri geldiğinde nasıl birlik olacakları da vardır, tarihimizdeki farklı çelişkilerin günümüzde nasıl tekrar ortaya çıktığı da.

Örnek olsun, Osmanlı döneminde ve sonrasında, zengin sınıfların parçası olan Ermeniler, Anadolu Ermenileri’ni aşağı tabakadan görürler ve beğenmezlerdi.

Günümüzde ise AKP iktidarı ile içli dışlı ilişkiler geliştiren zengin sınıfların parçası olan Ermeniler açısından örneğin emekçi, yoksul Ermeni’nin pek bir değeri bulunmamaktadır.   

İşte bu yüzden yeşil kartlı Ermeni kardeşimiz unutulmaz.

Onu zihninizin bir köşesine yerleştirin. Yerleştirin ki kayıkçı dövüşü ile gemisini ilerletenlerden medet ummayalım.

O köşenin yanına çocuğunun cesedini çuvala sığdırıp sırtına yükleyen yoksul Kürdün, Samsun’da bebeği açlıktan ölen yoksul Türk’ün, sıkılmış yumruğunun içinde buruş buruş olmuş son parasıyla çocuğunu hastaneye getiren emekçi kardeşimizin, ayakkabı kutularının içinde dolarları değil yeni doğan bebeklerinin cesetlerini taşımak zorunda kalan insanlarımızın, Soma’da ya da başka bir iş cinayetinde yitirdiğimiz kardeşlerimizin hatıralarını koyun.

Neden mi?

Çünkü ben gördüm.

Elinde ikiye katlanmış yeşil kartı ile karşımda duran Ermeni kardeşim yüz yıllık yalnızlığı ve mağrurluğu ile bir yandan acılarımızı, bir yandan da eşitlik, özgürlük ve kardeşlik umutlarımızı temsil ediyordu.


Bu haftaki yazım da Türkiye’de sosyalizm mücadelesine emek veren bir işçinin, Hüseyin Duman kardeşimizin katledilmesinin yıldönümüne denk geldi. Faşistlerin saldırısı ile hayatını kaybeden kardeşim, yoldaşım Hüseyin’e sözümüz devrimdir. Kendisini saygı ve sevgiyle anıyorum…