Gün içinde Cumhuriyet ile ilgili pek çok yazı okuyacak, görüş dinleyeceksiniz. Açıkçası 90 yıldan fazla bir zaman geçmişken Cumhuriyet üzerine yepyeni şeyler söylemek de pek mümkün değil. Dolayısıyla aslında yazan için zor bir yazı bu.
Aklıma şöyle bir yöntem geldi. Bugün dinleyecekleri sayısız konuşma, okuyacakları yazılar ve belki yapacakları tartışmalar sırasında İleri okurlarının en çok hangi konuları düşünmesini önemserim diye düşünüp, sıkıcı olmayacak bir boyutta yazabilmek için üç-dört noktada karar kıldım, bunları paylaşacağım.
Bağış değil kazanım!
Türkiye’de kendisini Marksist olarak görenler de dahil olmak üzere pek çok insan Cumhuriyet’in kendisini ve Cumhuriyet kazanımlarının tamamını burjuvazinin bir hediyesi olarak görme yanılgısı içine düşüyor.
Oysa emperyalizm ve kapitalizm elinde olanaklar olduğu ölçüde ezilen halklara ve daha somut olarak işçi sınıfına en küçük bir “hak” vermeme eğilimindedir. Eğer öldürene kadar sömürmüyorsa, bu sadece ve sadece sömürüyü daha uzun süreli sürdürebilmek içindir. Özetle, emekçilerin tüm kazanımları, insanlığın tarih boyunca verdiği mücadeleler sonucu, deyim yerindeyse canla-kanla kazandıkları, sermaye diktatörlüğünün vermek zorunda kaldıklarıdır. Cumhuriyet’i asıl önemli kılan böyle bir mücadele sürecidir ve Cumhuriyet kelimenin tam anlamıyla bir sonuçtur. Son ve uç.
Bugün AKP eliyle kurulan yeni gerici rejim, öncelikle uluslararası alanda sosyalizmin yaşadığı yenilgi sonrası emperyalizmin iki kutuplu dünyada yapamadıklarını yapmak için giriştiği saldırının bir sonucudur. Emperyalizm arada kaybettiği yaklaşık 75 yıllık zamanı kazanmak için 75 yıl öncesine göre bile daha saldırgan bir çizgi benimsemiş durumda.
İkinci faktör, Türkiye’nin solsuzluğudur. Uzun yıllar sol hareketin ve dolayısıyla işçi sınıfının esir edilmiş gibi hareketsiz kaldığı bir ülkede sermaye gemi azıya almış durumda.
Bunlara karşı direnişimiz, ilerici insanlığın ağır bedeller ödeyerek elde ettiklerini korumak için verdiğimiz bir kavgadır. Daha fazlasını hak ettiğimizi ve onun için mücadele ettiğimizi de ekleyelim.
Cumhuriyet, bu topraklarda tarih boyunca yaşanan ileri atılımların en önemlilerinden birisidir.
Türkiye’de en belirgin özelliği halk düşmanlığı olan yeni bir gerici rejim kurulurken, tarihimizdeki her türlü ilerici hamleyi mahkum etmek istiyorlar. Oysa devrimciler açısından Cumhuriyet tarihsel bir ilerlemedir.
Evet doğrudur, Cumhuriyetle birlikte egemenliğini pekiştiren patron sınıfı ile bu tarihsel ilerleme arasındaki ilişki başından beri tutarsızdı. Zaten bu nedenle zamanla tamamen koptu. Sermaye, Türkiye Cumhuriyeti'ni içine sindirememiş olan emperyalistlerle işbirliği içinde cumhuriyeti her uygun fırsatta kemire kemire bitirdi.
Solun, bu kemirmeyi önemsememesi, cumhuriyetin emekçi halk için birer kazanım anlamına gelen ve gericilik tarafından ortadan kaldırılmaya çalışılan özelliklerine sahip çıkmaması düşünülemez.
Emperyalistler tarafından kollanıp, beslenen, burjuvazi tarafından desteklenen sol görünümlü liberallerin zırvalamaları sayılmazsa, Türkiye’de sol, "cumhuriyet" ile değil Cumhuriyeti kemiren ve lekeleyen sömürücü, işbirlikçi, gerici, faşist güruhtan bu ülkeyi kurtarmak için kavga etmiştir.
Sol, bu düzeni kökünden yıkıp yeni bir düzen inşa edeceğini hep açıkça söyledi ve aslında bununla uyumlu olarak tarih boyunca her türlü gerici atağın karşısına kararlılıkla dikildi. Eğer solun bu direnişi olmasaydı, ülkemizde Cumhuriyet fikrinin bu derece uzun süre yaşayamayacağını da söyleyebiliriz.
Kemalistler: Günümüzün Osmanlı Aydınları
Bir benzetme ve her benzetme gibi eksik veya tam oturmayan yanları olabilir. Bugün kendisini Kemalist olarak adlandıran pek çok kişinin, hatta kimi siyasal güçlerin Osmanlı aydınları, Osmanlı paşaları gibi davrandığını görüyoruz. Mustafa Kemal’i diğer Osmanlı aydınlarından ayıran çok belirgin bir çizgi var. Hemen hepsi “Osmanlı nasıl kurtulur?” sorusunu sorup buna cevap ararken, Mustafa Kemal Osmanlı’yı yeniden ihya etmek yerine yeni bir düzen kurma arayışına girmiştir, doğrusunu yapmıştır.
91 yıl önce kurulan Cumhuriyet artık yaşamıyor.
1923'te kurulduktan sonra sermaye iktidarının zayıflattığı Cumhuriyet'e öldürücü darbeleri önce 12 Eylül faşist darbesi vurdu. Aynı programın uygulayıcısı olan AKP’ye ise zaten sonu getirilmiş olan Cumhuriyet’in ipini çekmek kaldı. Bugün ülkemizde, Osmanlı özentisi, işbirlikçi, halk düşmanı, gerici bir yeni rejim kuruluyor.
Bugün Cumhuriyet değerleri için verilecek kavganın başlangıç noktası bu gerçeği kabul etmektir. Cumhuriyet’in korunacağı değil, yeniden kurulması gereken bir tarihsel evredeyiz.
Bu, AKP tarafından inşa edilen gerici rejime karşı topyekun bir kavga vermenin de ön şartı. Düne kadar Cumhuriyetçi saflarda görülen kimi güçlerin hızla AKP ile uzlaşma çizgisine doğru sürükleniyor oluşunun ardında bu gerçeği görememek de var.
İleri sıçramayan geri düşer
Her şey akıyorsa ve aynı derede iki kez yıkanamıyorsak Türkiye’de önümüzdeki görev yeni bir Cumhuriyet için mücadele etmektir. Ve hemen ekleyelim, güçlü bir yeni yükseliş sadece toprağın derinliklerinde kökleri olanlarca gerçekleştirilebilir.
Cumhuriyet fikri bundan sonra bu topraklarda ancak ve ancak sosyalizmde hayat bulabilir. Yüreği ülkenin tüm halklarıyla beraber atan devrimcilerin temsil ettiği sosyalizmde...
Devrimcilere düşen, bu gerçekleri görmek, Cumhuriyet fikrini yaşatmak, onu bu ülkenin biricik kurtuluşu olan sosyalist bir cumhuriyet projesinde var etmek olmalı.
“Sosyalist Cumhuriyet için İleri” çağrısının anlamı budur.
Bir kaç yıl önce Anayasa tartışmalarına müdahil olmak için hazırladığımız Toplumcu Anayasa Taslağı’nın girişine yazdıklarımız bu yazının son cümleleri olsun...
“Bir sosyalist devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti, ülkede yaşayan tüm uluslardan işçilerin, emekçilerin, köylülerin, aydınların ortak çabasının ürünü olacaktır. Sosyalist cumhuriyet, yüzyıllardan bu yana bu coğrafyada boy atmış bütün ilerici atılımların, bu atılımların öncü gücü olan toplumsal hareketlerin, halk kahramanlarının mirasını devralıp gelecek kuşaklara taşıyacaktır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı ile birlikte emperyalistlerce parçalanması, Anadolu halklarının ortak tarihinde en önemli gelişmelerden bir tanesidir. Bu gelişmeye karşı mücadele, 1917 Ekim Devrimi’nin sonucu olarak ortaya çıkan Sovyetler Birliği’nin de desteğini alarak, kısa süre içerisinde batılı emperyalist ülkelerin planlarını bozmuş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri bu mücadelede atılmıştır. Sosyalist devletimizin devralacağı tarihsel mirasın en önemli halkalarından birisi bu mücadele ve bu mücadelenin ürünü olarak Türkiye Cumhuriyeti’dir.”