Belki takip etmişsinizdir. Son üç beş aydır Sabah gazetesinde yakın dönemin “sol-kemalist” ya da solcu/muhalif sayılan sanatçılarıyla röportajlar yapılıyor. Edip Akbayram, Selda Bağcan, Bülent Ortaçgil, arada Haluk Levent ve son olarak Yeni Türkü’nün solisti Derya Köroğlu röportajları yayınlandı.
Röportajlar haliyle büyük tepki topladı. Örneğin Bülent Ortaçgil’e göre muhalefet yüzde 52’yi yok sayıyordu ve umuyordu ki(!) iktidar diğer yüzde 48’i yok saymazdı. Siyasette diyalog önemliydi. Kendisini sosyalist olarak tanımlayan Edip Akbayram, Türkiye’nin geleceğinden çok umutluydu; ülkemizi herkes bölmeye çalışmıştı, başaramamışlardı ve Cumhuriyet ilelebet yaşayacaktı.
Nihayet Derya Köroğlu da röportaj kervanına katılmıştı. İrili ufaklı inciler, bir dizi uzlaşı mesajlı minnoşluklar, Stalin alerjileri ve nihayet “sosyalizm hoş bir hayaldi” beyanatlarıyla gazeteye istediği malzemeyi vermiş oldu Köroğlu.
Sonrasında, röportajlara verilen tepkiler, yandaş basın tarafından “mahalle baskısı” olarak lanse edildi. Muhalifler, solcular linç güruhuydu, “şizofren bir ruh hali” hakimdi vs.(1)
Dahası bahsedilen “linç meselesi” röportajların içeriğinin ve “neden” sorusunun kat kat önüne geçti. Hatta Birgün Pazar’da konu hakkında yapılan bir tartışmada da röportajlara sosyal medyada verilen tepkinin “lince dönüştüğünden” ve eleştiri kültürünün zayıflığından bahsedildi.(2)
Biz bir kez daha bu hattan tartışmayı doğru bulmuyoruz. Çünkü bu olayda verilen tepkiden, bu tepkinin lince dönüşüp dönüşmemesinden, hakkaniyetten, hakaret ve üslup sorunlarından vs çok önce “olayın kendisi” var. Biraz buraya bakalım.
Sözgelimi sanatçıları Sabah gazetesine röportaj vermeye, üstelik cımbızlanacağı da kabak gibi belli olan “rejimle uzlaşı” cümlelerini sarf etmeye sevk eden şey nedir? Yoksa bu ülkenin sanatçısını, aydınını, kendisini var eden birikimin dışında, “yeni bir kültürel iklim” mi kuşatmaktadır? Eğer böyleyse bu “yeni iklimde” sol da var mıdır?
Sol nasıl olabilir ki denilecekse hatırlatmak isteriz ki 12 Eylül karanlığında, solun yenilgi yıllarında bile solun kültürel etkisi vardır. Milyonlarca insan Ahmet Kaya’nın, babaları hapiste olan çocuklar için seslendirdiği “Ağlama bebek” şarkısını dinlemiştir.
“Ağlama sen de... Umut sende, yarın sende… Çok uzakta öyle bir yer var; o yerlerde mutluluklar, paylaşılmaya hazır bir hayat var...”
Aynı milyonlar bireyciliğin, köşe dönmeciliğin, kendi bacağından asılan koyun olmanın, haz ve arzunun, ışıklı vitrinlerin ve tüketim kültürünün bir yanında “Acılara Tutunmak”tan dem vuran sese kulak vermiştir.
Doksanlı yıllar da sol için güçlü bir dönem değildir. Belki darbenin etkileri savuşturulmuştur ama bir tarafta siyasal İslamın yükselişi diğer yanda iç savaşa dönüştürülen Kürt sorunu vardır. Kültürel etkiler içinse aynı şey söylenemez.
Pop müziğin altın çağını yaşadığı bir dönemdir 90’lar. Buna karşın Selda Bağcan’la, Zülfü Livaneli’yle, Ahmet Kaya’yla, Edip Akbayram’la anılacak bir dönemdir aynı zamanda bu yıllar. Beğenelim beğenmeyelim “güneş topla benim için” denmiştir, “ezdirmem sana kendimi” denmiştir.
Etkinin içeriğinin ne olduğundan bağımsız olarak sözün sahibinin sol olduğu ve sözün geniş kitlelere, o klişe tabirle “mâl olduğu” bir ortamdır.2000’lere kadar etkisini sürdürse bile bugün nostaljiye dönüştüklerini söylemek tuhaf olmayacaktır tüm bunların.
Peki bugüne bakıldığında elde ne vardır?
Gezi Direnişi gibi bir toplumsal altüst oluştan sonra bile bunun sol tandanslı kültürel motiflerinden bahsedemiyoruz. Olmamıştır, olamamıştır henüz. Geniş kitleleri saran, “karşı tarafı” bile etkileyen bir kültürel üretim yoktur.
Sorun bir kültürel hegemonya sorunudur.
Geçmişte muhaliflikle hatta siyasetle hiç ilgisi olmayan sanatçıların bile sol kültürel motiflere göz kırpabildiği sayısız örnek varken(Orhan Gencebay arabeskinin bir dönemi gibi) bugün kendini solda gören bazı sanatçıların “rejimle uzlaşı” mesajları tam da kültürel hegemonya ile ilgili.
Tüm bunlar bize bir kez daha bir dönemin bittiğini, adına “yeni Türkiye” denilen AKP rejiminin kültürel ayağında, geçmişin itibarsızlaştırılmasının iş edinildiğini göstermektedir.
1-https://www.sabah.com.tr/magazin/2018/08/31/istedikleri-gibi-konusmayan-linc-ediliyor
Burada çok yerinde bir tespit yapılmış. Gerçekten de bu röportajlar serisinin amacı, seçilen isimlerden atılan başlıklara kadar bakıldığında, özellikle “bizim tarafı” yıpratmak, itibarsızlaştırmak olmuştur.