“Yeni” hükümet programı

62. Hükümet’in programı geçtiğimiz hafta Meclis’te okundu, üzerinde görüşmeler yapıldı ve Hükümet “güvenoyu” aldı.

Programın 61. Hükümet Programı ile aşırı benzerlikler taşıdığı, hatta “kopyala yapıştır” yöntemi ile oluşturulduğu söylendi. Cumhuriyet gazetesi bir çalışma yapmış. Gazete programın yüzde 37’sinin 61. Hükümet Programı’ndan “birebir kopya” olduğunu ortaya çıkarmış. Haberde, harf hataları ve küçük değişiklikler de hesaba katılırsa oranın daha da arttığı belirtiliyor.

Böyle olacağı tahmin ediliyordu. Bunun yanında programın içeriğinin de oldukça zayıf ve temelsiz olduğunu söylemek gerekiyor. Şuna bakar mısınız?

Siyasetimizin odağında yer alan kavramlardan biri de adalettir. ‘Adalet mülkün temelidir’ dendiğinde sadece şahsi mülk kastedilmez, aynı zamanda devlet kastedilir. Adaletin olmadığı yerde devletin yaşaması mümkün değildir.”

Birinin, bu ifadenin hiçbir zaman şahsi mülkü kastetmediğini Başbakan’a açıklaması gerekiyor. Ya da gerçekten, iktidarlarında adaleti “şahsi mülkün” temeli olarak tesis etme uğraşı içerisinde olduklarını açıkça kabul ediyorlar ki, o zaman tüm sözlerimi geri alırım. (61. Hükümet Programı ise "Adalet mülkün temelidir anlayışına sahip olan Hükümetimiz, hukuk devletinin temelinin ‘adalet ilkesi’ olduğunu benimsemiştir” demiş ve aslında kendince daha derinlikli şeyler söylemeye çalışırken çuvallamış. Bu başlık esas olarak “teorik” bir çalışmanın konusu ve artık yazılması konusunda epey sıkıştırıldığımızı da arada bir not olarak ileteyim.)

Ancak, zayıf ve temelsiz bir program olması ciddiye alınmaması anlamına asla gelmemeli. Aksine, 62. Hükümet Programı oldukça ciddiye alınmalı. Ciddiye alınmalı, çünkü ciddi tehlikeler barındırıyor. AKP’nin önümüzdeki dönem de baskıya, zora dayalı politikalarını sürdüreceğini, iktidarını zor ile koruma çabasında olacağını programdan okuyabiliyorsunuz.

Birkaç alıntı ile göstermeye çalışayım:

“Demokrasi yürüyüşümüzü, toplum-siyaset-devlet arasındaki engellerin kaldırılması ve toplumsal talep ve eğilimlerin siyasette ve devlet idaresinde esas alınması anlayışı üzerine bina ediyoruz” diyor program. Devlet idaresinde esas alınacak toplumsal taleplerin “eşitlik”, “özgürlük”, “adalet” gibi talepler olmadığı açık. İfade edilenin, 2. Cumhuriyetin yerleşiklik kazanması için siyasete ve devlet idaresine yönelik yeni müdahaleler olduğunu anlamak zor değil. AKP 2. Cumhuriyeti kurma çabasına ne olursa olsun devam edeceğini önümüzdeki dönemin temel belgelerinden biri üzerinden de ifade ediyor.

Program’ın “Demokratikleşme” bölümünde “Hukuk devleti anlayışımız, vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerini kullanırken devlet merkezli herhangi bir engellemeye takılmamalarını öngörmektedir. Bu nedenle, hukuk devletinin hedefi vatandaşın temel hak ve özgürlüklerini garanti altına almak, bunların kullanımını kısıtlayan engelleri ortadan kaldırmayı sağlamak olmalıdır” denirken, birkaç sayfa ileri de özgürlük ve güvenlik arasındaki hassas dengeyi dikkate almaktan bahsediliyor. Programda “güvenlik” başlığı ağırlıklı bir yer tutuyor. Önümüzdeki dönemde bu dengenin hangi yönde bozulacağına dair tahminde bulunmak ise zor olmasa gerek.

Programın kritik ara başlıklarından biri de “Yeni Anayasa”. “1920 ruhu”na vurgu yapan, 1924 ve sonraki anayasaların bu ruhtan uzaklaştığına dair değerlendirmeler içeren program, yeni bir anayasanın da (2. Cumhuriyetin Anayasası) önceki AKP hükümetleri gibi 62. Hükümetin de ana hedefi olduğunu belirtiyor. Belgede yeni anayasanın gerekliliği konusunda geniş bir toplumsal uzlaşma oluştuğu iddia ediliyor. Böylesi bir iddiayı programa taşımak, aslında “toplumsal bir uzlaşı” aranmadığını da gösteriyor.

Programın yargı ile ilgili ara başlığı ise, hepimizle dalga geçercesine “Güven veren Adalet ve Yargı” başlığını taşımakta. Muhtemelen, Ethem Sarısülük’ün katiline “haksız tahrik” ve “iyi hal” indirimleri ile ödül gibi ceza verilirken, Davutoğlu ve ekibi de yargı ile ilgili değerlendirmeleri için “güven veren” ifadesini kullanmalarının ne güzel olacağını birbirleriyle paylaşıyorlardı.

Bunun ötesinde, bu bölümde geçmiş hükümetler döneminde yapılan, ağırlıklı olarak teknik (yurttaşı adliyenin dışına çıkaran) düzenlemeler tekrarlanmış. Yazılanların dişinizin kovuğunu doldurmayacağını söyleyebilirim. Bunun istisnası bölümün sonuç kısmı:

“Yargı alanındaki temel sorunumuz, bazı yargı mensuplarının siyasi-ideolojik bir misyon üstlenmesi ve hakem olma vasfını yitirerek taraf haline gelmesidir (…) Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, yargı görevi yapanların anayasa, kanun ve hukuka uygun vicdani kanaatlere bağlı olmayı, bunun dışındaki bütün bağlılıkları reddetmeyi gerektirir (..). Yargının bağımsız ve tarafsız olması, yargı üzerinde kurulmak istenen vesayetlerin yok edilmesi, yargının milletin yargısı olması için yapılması gerekenleri tereddütsüz yapmak hükümetimizin ana öncelikleri arasında yer alacaktır.”

Bu yaklaşım programın birkaç yerinde daha kendini gösteriyor. AKP Cemaati hedef tahtasında tutmakta kararlı. Gözaltı, tutuklama ve yargılama sırasının yargıç ve savcılara gelmesi sürpriz olmayacaktır.

Keza, “Ulusal güvenliğimizi tehdit eden unsurlarla mücadele” bölümünde ise açık olarak 7 Şubat (MİT krizi); 17-25 Aralık (yolsuzluk operasyonları) hadiseleri ve takip eden gelişmelerle yeni bir vesayet odağının saldırılarına maruz kalındığı belirtiliyor ve “bu yeni vesayet odağının, toplumu, siyaseti ve devleti baskı altına almasına ve ulusal güvenliğimizi tehdit etmesine izin vermeyeceğiz” deniliyor. Bölümün başlığına dikkatinizi çekmek isterim. 62. Hükümet’in temel belgesinin ana hedeflerinden biri, “ulusal” “güvenliğimizi” “tehdit eden” “unsurlarla” “mücadele”.

Bu köşenin sınırları içerisinde programın tümünü tartışmak olanaklı değil. Bunun yanında, yukarıda yer verdiğim kısa alıntılar dahi “yeni” AKP Hükümeti’nin önümüzdeki dönem yönelimlerini göstermekte. Öyle ise, buna göre konumlanış almakta gecikmemelidir.