Yeni askerlik yasasına neden karşıyız?

Seçime doğru geri sayıyoruz ama AKP’nin önerisi olarak sunulan “Askeralma Kanun Teklifi”nin TBMM’deki görüşmeleri de başladı. Saray’ın meclisi işlevsizleştirme çabasının bir sonucu olarak son derece önemli değişiklikler getiren pek çok yasa değişikliği girişimi gibi bu da kamuoyunda pek tartışılamıyor. 

TİP, konuyla ilgili görüşlerini TBMM’de, ancak çok kısa sürelerde ifade etme olanağı bulabiliyor. Bu nedenle olabildiğince kısa ama derli toplu anlatmaya çalışalım.

Usul açısından itiraz

Meclis, AKP-MHP çoğunluğu tarafından tartışmaların sadece “usulen” yapıldığı, esasta ise Saray’dan gelen taleplerin hızla yaşama geçirildiği bir mekanizma haline getirilmek isteniyor. Bu nedenle herhangi bir kanun ile ilgili görüşmeler teorik olarak olması gerektiği gibi tartışılamıyor. Teklifin komisyona sunulan hali ile komisyondan çıkan hali arasında sadece 2 maddede çok ufak rötuşlar yapılmış olması, kulislerden ve gidişattan anlaşıldığı kadarıyla AKP ve MHP içinde bile çeşitli nedenlerle itiraz edenler olmasına rağmen, bu itirazlara dair açıktan hiç bir şey söylenememesi bu iddiamızın yeni bir kanıtıdır.

Başlı başına bu durum da göstermektedir ki, sadece usul açısından dahi bu yasayı kabul etmek mümkün değil. 

Şu anda TBMM’de görüşülen teklif 65 maddeden oluşmaktadır. Ancak kamuoyu açısından neredeyse sadece “Bedelli Askerlik” ile ilgili bir düzenleme yapıldığı algısı oluşturulmuştur. Konuyla biraz ayrıntılı ilgilenenler, askerlik sürelerinin kısaltılması, Yedek Astsubaylık uygulamasının getirilmesi gibi önemsiz olmayan ancak bütünü görmeyi engelleyen bir kaç maddeye ilişkin daha fikir sahibidirler. Deyim yerindeyse, mesele süslenerek sunulmakta, gürültüye getirilerek bir bütün olarak değerlendirilememektedir.

Bedelli askerlik tümden reddedilmelidir

Tüm maddelere dair tartışmaları bir köşe yazısında hakkıyla yapmak mümkün değil. Bu nedenle biz de kamuoyuna çokça yansıyan ve üzeri kapatılan birkaç konuyla ilgili görüşlerimizi paylaşacağız.

Türkiye İşçi Partisi, fiyatlandırma tartışmasına girmeden, bedelli askerlik fikrine külliyen karşıdır. 

Bedelli askerlik bir fikir olarak bile parası olan ile olmayanı iki tür vatandaş olarak tanımlayan bir yaklaşımdır. Patronların hüküm sürdüğü ülkemizde hayatın her alanına yansıyan bu sınıfsal farklığın varlığı bir veridir, ancak bunu kabul etmemiz, meşru görmemiz düşünülemez. Devletin yurttaşlarına "ya paranı ya canını” demesini, üstelik bunu yasalaştırmasını kabul etmek mümkün değildir. 

Meclis’te bir AKP’li vekil kanun üzerine konuşurken  "fiyatlandırma" ifadesini kullandı. Hamasete gelince, “vatan aşkının somutlandığı kutsal bir görev” vb. şekillerde adlandırıp sonra da bunun fiyatı ne olmalıdır diye tartışmak kapitalizmde ve Saray Rejimi’nde her şeyin alınıp satılabilir olduğunun, kutsal olan tek şeyin para olduğunun bir itirafıdır. 

Diğer taraftan geçmiş örneklere de baktığımızda gördüğümüz şudur: Türkiye ciddi bir ekonomik krizden geçmektedir. Bu krizin etkilerini biraz olsun azaltmak için satılabilecek ne varsa satılmaktadır ve “askerlik” görevi de iyi para getiren bir “ürün” olarak görülmektedir. Böyle yaklaşınca, önce ne kadar paraya ihtiyaç olduğu hesaplanıyor, sonra eldeki ürün kaç paraya satılırsa kaç kişinin satın alacağına ilişkin hesap yapılıyor, sürümden kazanılacaksa fiyatı biraz düşürüp çok satmak tercih ediliyor, yok fiyatı yüksek tutsak da belli bir alıcı topluluk çıkacak ve ihtiyaç karşılanacaksa şimdilik ona göre bir fiyat belirlenip, bir sonraki sefer için biriktirilmeye devam ediyor. Bu piyasacı mantık reddedilmelidir.

Son olarak…

Biliyoruz ki; savaşlarda hep emekçiler, yoksullar ve onların çocukları ölüyor. Zenginlerin, para babalarının, patronların, yandaşların çocukları savaşlara gönderilmiyorlar. “Gerekirse hepimiz bu vatan için seve seve şehit olmaya hazırız” diyenler, sırası geldiğinde önce fakirler diyerek arka sıralara doğru çekiliyor; rahat koltuklarından veya sıcak yataklarından yoksul çocuklarının arkasında kahramanlık edebiyatı yapmaya  devam ediyorlar. 

Kabul edelim ki, Türkiye’nin mevcut toplumsal, siyasal yapısı ve rejimin karakteri nedeniyle sayıları az da olsa, genç emekçiler ve kimi emekçi çocukları ellerinde olanak varsa çocuklarının askere gitmemesi için “bedelli askerlik” uygulamalarından faydalanıyorlar. AKP’nin bu adımı atabiliyor olmasının bir nedeni de toplumun bu kesimlerindeki sessizliktir.

Şu bilinmelidir: Çoğunlukla haklı gerekçelerle bu yola başvuran gençler ve/veya aileleri bunun mümkün olması için inanılmaz zorlukların altına girmektedirler. Bugün itibariyle söylersek, bir emekçi 15 aylık maaşının bir tek kuruşuna dokunmadığında bu parayı verebiliyorken, öbür tarafta belki bir gecelik iş yemeği için harcadığı parayla sorunu çözen insanlar vardır. 

Bu eşitsizliğin, adaletsizliğin herhangi bir biçimde meşrulaştırılması kabul edilemez.

Bugün için uzak bir hedef olmasına rağmen söylemek gerekiyor, kalıcı bir barışın sağlanması, savaşların ortadan kalkması, insanların sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz bir dünyada barış içinde eşit ve özgür yurttaşlar olarak yaşayacakları bir dünya için mücadele bu nedenle de yaşamsaldır.

Bu hedefe ulaşana kadar ise askerlik tüm yurttaşlar için eşit ve zorunlu olmaya devam etmelidir. Bu eşitliğin ayrılmaz ve inkar edilemez bir parçası olarak tüm yurttaşlara tercih hakkı da sağlanmalıdır. Dünya görüşü veya inançları nedeniyle eline silah almayı ilkesel olarak reddeden ya da politik yaklaşımı doğrultusunda bugünkü iktidarın silahlı kuvvetleri halk düşmanı bir organizasyon olarak işlevlendirmesine karşı tutum alan yurttaşlar için kreşler veya yaşlı bakımevleri gibi farklı kamusal görevler üstlenme alternatifi de mutlaka geliştirilmelidir. 

Profesyonel ordu iktidarın oyuncağıdır

Söz konusu yasa teklifi ile birlikte Türkiye’de yıllardır tartışılan “profesyonel ordu”ya geçiş sürecinde önemli bir adım atılmaktadır.

Devrimciler profesyonel orduya kesinlikle karşıdır. Profesyonel ordu denilen şey, ordunun iktidarın bir savaş aygıtı hâline gelmesi, sermaye sınıfının “güvenlik şirketine” dönüşmesidir; sadece iktidar veya iktidar içindeki çıkar grupları için çalışan bir ordudur.

Yakın ve somut bir örnek olduğu için 15 Temmuz darbe girişimini ele alalım. Görebildiğimiz kadarıyla 15 Temmuz’u örgütleyenler çoğunlukla profesyonel subaylardır. Darbe girişiminin başarısız olmasının en önemli sebeplerinden biri ise askerliğini yapmakta olan emekçilerin ve emekçi çocuklarının halka kurşun sıkmamasıdır!


Tek Adam ve TSK içinde kadrolaşma girişimi

Kanun teklifinde yer alan bir başka konu ise “Barışta, olağanüstü hal veya seferberlik hallerinde veya savaşta, askerliğini henüz yapmadan, Cumhurbaşkanınca gerekli görülen sahalarda özel olarak görevlendirilen gönüllüler, Cumhurbaşkanınca belirlenen şartlara uydukları takdirde askerlik hizmetinden muaf tutulur” hükmüdür!

Evet açıkça böyle yazılmış durumda ve aslında başka söze gerek bırakmıyor. Tek adam, diktatörlüğünü genişletmenin ötesinde, istediğini askerlik görevinden muaf tutma yetkisini de istemektedir. Bu yetkiyi kimler için ve ne amaçlarla kullanacağı ise açıktır: Her tür gerici, yobaz tarikat üyeleri ile kamu kurumlarında istihdam edilerek semirtilecek teşkilat üyelerinin askerlik hizmetinden kurtarılması.

Sonuç olarak

1- AKP, yarattığı ekonomik tahribata çözüm olarak elindeki her şeyi satmaktadır, bu yasa ile askerlik hizmeti de satılığa çıkarılmaktadır ve para toplamak amaçlanmaktadır. Nasılsa bu ülkede gerektiğinde canını alabilecekleri milyonlarca yoksul işçi ve emekçi ile onların çocukları vardır.

2- AKP geride kalan dönemde TSK içinde kendilerine bağlı olduğuna inandığı için bu FETÖ denilen halk düşmanı çetenin kadrolarına güvenmiş, onlara yaslanmıştır. 15 Temmuz sonrası bu açıdan içine düştüğü zafiyeti ortadan kaldırmak için yol ve yöntem aramaktadır. Bu kanun değişikliğinin esas amacı budur.

3- Profesyonel orduya geçiş süreci, zorunlu askerlik görevi yapan emekçilere ve emekçi çocuklarına işletilmesi mümkün olmayan halk düşmanı eylemleri de yapabilecek, ülkeye ve halka karşı değil sadece maaşını veren iktidara karşı sorumlu olan bir silahlı iktidar gücü yaratma girişimidir.

4- Tek adama yetkileri yetmemektedir! Her konuda tek başına karar verebilme hakkını tekeline almak için düzenlenmiş ve askerlik ile ilgili kabul edilemez yetkiler tanıyan bu yasa teklifi reddedilmelidir.

5- Bu söylenenler TSK’nın NATO’nun en büyük 2. ordusu olarak, bugüne kadar halkımıza karşı işlediği suçları ve emperyalistlere hizmet etmek için üstlendiği görevleri unuttuğumuz anlamına gelmez. Bunlara karşı mücadele asli görevlerimizdendir.