“O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.” diyordu usta yazar. Edebiyatımızın ulu çınarı Yaşar Kemal’i kaybettiğimiz için yazıyor olmaktan çok üzgünüm. Kuşkusuz yeri doldurulamayacak bir boşluk bırakacak büyük usta. İnce Memed, Teneke, Ağrı Dağı Efsanesi… sayısız eserlerinden birkaçı. Halkının sorunlarını, sanatının öznesi konumuna getirebilmiş bir sanatçı. Yaratıcı dehasını bu topraklardan alan Yaşar Kemal, bu topraklara adadı ömrünü ve bu topraklarda ebediyete kavuşsa da, varlığı yüreklerde devam edecek.
Usta yazarınuzun ömrü, ülkeyi dönüştürmek için yeterli olamadı. Kuşkusuz değiştirilecek olan, ne yeterince değişmek istiyordu, ne de yeterince dönüşmek… Böylece 91yıllık ömrü insanlara sosyalist kimliğinin de gereği, sürekli hümanist değerleri anlatarak, farklıfarklı pencerelerden insanlık değerlerini yeniden anlatarak geçti. Farklıhayatların, ülkemizdeki farklı kimliklerin varlığını, hayatın kahpeliğini,başkaldırmanın onurunu ondan öğrendi kimimiz. Yazık, usta kalem geride sonsuzadek yaşayacak eserler bırakarak sustu.
Yitirdiğimiz usta, cumhuriyet dönemi aydınlarının, yaşayan en önemli temsilcilerinden biriydi aynı zamanda. Mahkemeler ve hapis dönemleri de dahil olmak üzere sanatçının toplumsal mesajları anlaşılır ve netti: “Bir, benim kitaplarımı okuyan katil olmasın, savaş düşmanı olsun. İki, insanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılamasın. Kimse kimseyi asimile edemesin. İnsanları asimileetmeye can atan devletlere, hükümetlere olanak verilmesin.” diyordu. Hiçbir zaman boyun eğmedi. Boyun eğmeyi bilmezdi.
Ne yazık ki ölüm haberini Ankara Kitap Fuarı'ndaki bir anons ile öğrendim. 1980’li yılların kitap fuarlarındaki canlı atmosferi arayarak gitmiştim…Bbüyük ölçüde böyle olmadı. Büyük usta’nın ölümünü öğrendiğim kitap fuarı olarak unutulmaz olacak benim için. Tıpkı 1993 yılında bir Ankara seyahatinde Uğur Mumcu’nun acı suikas thaberini almam gibi… Öfkelendim. Bir yandan piyasalaşmanın tüm olanaklarını kullanarak cumhuriyetin aydınlanmacı değerlerinin içinin boşaltılması ve bir yandan kitap fuarındaki hayal kırıklığı, bu kara haber.
Yine de sanat “tüketicileri” olarak, gerek geride kalan aydınlanmanın son kaleleri olan kültür ve sanat kurumlarını ve bu alandaki yayınları, desteklememiz önemli. Tıpkı tiyatro, opera ve bale kurumları gibi, yayınevleri de son derece önemlidir. Fuar’da, benim için özel yeri olan yayınevlerinden, UMAG, Nesin Yayınları, Evrensel Kitapevi, Kırmızı Kedi gibi yayınevlerinin standlarını ziyaret edebilmek çok önemliydi.
Fuara gösterilen ilgi memnuniyet vericiydi yine de, kitaplar varoluşsal önem taşımaktadır. Uykusuz standından, Nesin Yayınevi standında Ali Nesin’e gösterilen ilgi, UMAG’da Güldal Mumcu’nun imza günü dolayısıyla sıra bekleyenler, kuşkusu zgünlük mücadele içerisindeki daha nicelerimiz gelecek güzel günlere olan umudumuzu canlı tutuyorlar... “Güneşbalçıkla sıvanmaz.” Aydınlanma değerleri de, komplolar, karalamalar ile ortadan kaldırılmaz. Fuar çıkışındaki üzerine Özgecan’ın fotoğrafı basılmış afişteki: “Kitapokuyan toplumlarda Özgecan’lar ölmez” cümlesi de toplumumuzun son dönemdeki bir kara lekesini vurgularken, ziyaretçilere ayrıca bir umut aşılıyordu.
Bu toprağın kültürleriyle bütünleşmiş, insanların kalplerinde ve bilinçlerinde sonsuza dek yaşayacak aydınlarımız var. Onların varlıkları, bizlere güç veriyor. Yaşar Kemal’ler, Aziz Nesin’ler, Uğur Mumcu’lar, Nazım Hikmet’ler, Sabahattin Ali ve daha birçokları sayesinde bu topraklarda, barış ve özgürlük hayalleri bitmeyecek ve bir gün gerçek olacak.
Ölüme karşı hayat, nefrete karşı sevgi, yok etmeye karşı var etmek, güzelliğin, doğanın, sanatın yüceldiği, ve yaşanılası bir hayatın tekrar çiçek açtığı bir ülkemizin olması ellerimizdedir. Yeterki ellerimizi birlikte tutmayı bilelim. Toplumolarak, gelecekteki hayatımızı yeniden yaratıcak olan sanatçıları, sanateserlerini el birliği ile ortaya çıkartalım. Sanatçısı ve sanatı olmayan toplumların geleceği de olamaz. BüyükUsta! belki bugün için başaramadık ancak kuşkusuz güzel günler düne göre biraz daha yakındadır.
Ünlü Yunan asıllı Alman orkestra şefi Sergiu Celibidache'nin Münih Philarmoniker Orkestrası'nı yönettiği özel yorumuyla Mozart'ın Requiem'ini ülkemizin yetiştirdiği en büyük sanatçılardan Yaşar Kemal için dinleyebilirsiniz.