Yakın dönem, Türkiye ve sol

Başlığın çağrıştıracağı nihai yargımızı başta söyleyelim:

Önümüzdeki 4-5 yıllık dönemde bildiğimiz düzen siyasetinde yepyeni bir sayfa açılmayacağı gibi, sol-sosyalist harekette de bugünkü konumlanışları altüst edip değiştiren, yepyeni öznelerin ortaya çıktığı bir süreç yaşanmayacaktır…

Açmaya çalışalım.

Seçim sonuçları şöyle olur/böyle olur… AKP iyice erir/erimez… Erdoğan gider/gitmez… Koalisyon olur/olmaz… “Kuvvetler ayrılığı” ilkesi yeniden iyice pekiştirilir/pekiştirilmez… Asker eski konumuna dönüşü zorlayıp işlere karışır/karışmaz… “Kürt sorununda” çözüm süreci başlar/başlamaz…

Diyoruz ki bunların hangileri hangi bileşimle gerçekleşirse gerçekleşsin, Türkiye’de düzen siyaseti denen oyun AKP’nin 13 yılda bazılarını desteden çıkartıp yeniden kardığı kartlarla oynanacaktır. Örneğin, kim gelirse gelsin ülkeyi “şirket gibi” yönetme eğiliminde olacaktır. AKP’nin cin fikri olduğundan değil, zamanın ruhu ve sermaye sınıfı böylesini dayattığından…

Sonra, eğitim, sağlık, çalışma yaşamı, idari yapılanma gibi alanlarda AKP döneminde getirilenlere kimse dokunamayacaktır. Üstten biraz tıraşlansa bile AKP’nin geniş kesimlerde yarattığı/keskinleştirdiği saflaşmalar sürecektir. Yani AKP iktidarı siyasetin ötesinde toplumun kimyasıyla oynayıp bunu ne hale getirdiyse, önümüzdeki dönemin düzen siyaseti buradan devam edecektir.

Sorulacaktır: O zaman AKP’nin sandıkta geriletilmesinin, başkanlık sistemine geçit verilmemesinin hiç mi önemi yok?

Vardır; ama Türkiye’nin bugünkü çehresinin köklü biçimde değişmesi açısından değil, halkta eksikliği görülen özgüvenin tesisine katkıda bulunacağı için… Fiyakası bozulmuş bir AKP’nin zamanında yaptıklarına pek dokunulmaması, tepkileri AKP dışındakilere de yönelteceği için… Gerilemesi süren bir AKP’yle ortaya çıkacak siyasal tabloya ve buna özgü kimi dağınıklıklara sol daha fazla nüfuz etme imkânları bulabileceği için…  

Bunları söylemişken iki istisna tanıyalım ya da rezerv koyalım.

Birincisi: Değişmeyecekler dışında, AKP gitse de kalsa rafa kalkacağı kesin olan, “stratejik derinlik” etiketli Orta Doğu politikalarıdır. AKP şöyle ya da böyle kalırsa “değiştiriyoruz” diyeceklerdir; başkaları gelirse “neydi öyle o” diye üzerinde tepineceklerdir.

İkincisi: Giderayak direnmekte aşırı ısrar eden bir Erdoğan yüzünden ülkenin iç savaşa sürüklenmesi ihtimali vardır. Bu durumda elbette çok şey değişecektir. Ama şimdilik çok güçlü bir ihtimal gibi görünmemektedir.

O zaman özetleyelim: Kim hangi cambazlığa kalkarsa kalksın Türkiye ne kendi “Cumhuriyetçi” geçmişine dönebilecek ne de köklü bir liberal yeniden yapılanma yaşayabilecektir. Ülkede, bu iki imkânsız arasındaki vakumda neler yaşanabilecekse işte onlar yaşanacaktır.

Bu da, bir kez daha, “kaotik durumlar” demektir…    

***

Girişte soldan söz etmiştik.

Apayrı bir konu mu yoksa az önce söylenenlerle ilişkilendirilebilir mi?

İlişkilendirilebileceği kanısındayız. Türkiye sol hareketinde eski paradigmaların değiştiği, konumların ve safların yeniden belirlendiği ve yepyeni öznelerin ortaya çıktığı dönemler, ülkenin genel toplumsal-siyasal çehresinin köklü biçimde değiştiği dönemlere denk düşer.

Tarihte iki kez olmuştur. Birincisi, 1960’ların değişen Türkiye’si, sosyalist harekette yeni tartışmaların, yeni konumlanışların ve yapılanmaların önünü açmıştır. Yeni özneler ortaya çıkmıştır.  “Süreklilik” elbette vardır, ama “kopuş” öğesi daha belirgindir. İkincisi, 12 Eylül sonrası Türkiye bir kez daha sol harekette yeni konumlanışlara, yeniden yapılanmalara ve yeni öznelerin ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır. Burada da “kopuş” öğesi, hep var olması kaçınılmaz “süreklilik” öğesine ağır basmıştır…

O zaman, çıkan sonuç şu oluyor: Eğer Türkiye önümüzdeki dönemde köklü bir yeniden yapılanmaya, çehre değişikliğine gidemeyecekse, sol harekette de 1960’lardakine ve 12 Eylül sonrasındakine benzer, bu kapsamda ve derinlikle yeniden yapılanmalar, saflaşmalar ve “aradan fırlayan” yeni özneler beklenmemesi gerekir.   

Kuşkusuz “eski hamam eski tas” anlamına gelmiyor.

Sadece şu anlama geliyor: Böyle bir Türkiye’de görülmemiş bunca hesap dururken; daha geniş kesimlere uzanmak, daha iyi örgütlenmek, daha çok çalışmak ve birlikte yapılabilecekleri birlikte yapmak gibi zorunluluklar varken, bir köşede kafayı ilk kez keşfedilecek yeni Amerikalara takmanın ve her şeyi kökünden değiştirecek sihirli formüller aramanın âlemi yoktur…

Bu konularda durup dururken kendine eziyet etmenin de…