Varlığından emin olabileceğimiz tek cehennem

Modern dünya, dünya gelirinin %73'ünün nüfusun %14'üne, gelirin %27'sinin ise nüfusun %86'sına paylaştırıldığı bir dünyadır. Trafiği, kalabalığı, teknolojisi, kapital mevzusu ile dizginlerini binicisinin elinden koparıp almış vahşi bir attır. Sanat ve zanaatla bütünleşen, özgürce nefes almak için çıkarlarından vazgeçenlerin, emekçinin alın terinin simgeleştirdiği gerçek hayat efsaneleşmeye başladı. Ve modern dünya kendisine hizmet etmeyeni tüketmeye, kaçmaya çalışanı durdurmaya meyilli.

Haliyle "Abi, aslında gideceksin bir köye. Domatesini, biberini kendin yetiştireceksin." diyen coşkunlar kadar  "Ormanda bir başıma insansız hava sahamı oluşturup yaşarım." diyen bezginler de hikâyeden ibarettir. Elbet bir gün geride bıraktıklarını özler ve dönerler, zaten gittikleri yerde hep ötekidirler, oraya ait olmayı bilmez, beceremezler.

Norveçli yazar Erlend Loe'nun "Doppler" adlı kitabında da kitaba ismini veren karakter, güzel bir eşi, iki tatlı çocuğu, iyi bir işi ve hoş bir evi olsa da huzursuzdur. Bir gün ormanda bisikletle gezerken düşer, aniden bir aydınlanma yaşar ve uzun zamandır hissetmediği iç huzura kavuşur. Bu sebeple eşini, işini, çocuklarını, dinlemekten usandığı çocuk şarkılarını terk edip ormana yerleşerek annesini öldürüp yediği yavru geyik Bongo'yla arkadaşlık eder. Doppler, üç yıl boyunca ormanda Bongo'yla gezinip hiç tanımadığı babası için bir totem yaparak vaktini geçirirken, eşi çalışır ve yeni doğanla birlikte üç çocuğuyla ilgilenir.

"Bildiğimiz Dünyanın Sonu"nda, hikâye devam eder. Doppler üç yıl sonra ani bir biçimde evine dönmeye karar verir. Çocuklarını, eşini özlemiştir, fakat ondan hiç haber alamayan ailenin bir şekilde hayata devam ettiğini, eşinin bir başkasıyla birlikte olduğunu öğrenir. Eve tekrar girebilmek için günlerce bir ağacın tepesinde yaşar, absürt ve mide bulandırıcı planlarını uygulayarak (eve gizlice grip spermlerini sağa sola fışkırtmak gibi) evdeki sevgiliyi göndermeyi başarır. Eve kabul edildiğinde çalışmaya başlamaz, günlerini ev temizleyerek, sosisli tarifler deneyerek, TV ve dahası porno izleyip mastürbasyon yaparak geçirir. Hay allah, Doppler modern dünyadan kaçmıştı değil mi?

Loe'nun "Naif. Süper" adlı kitabındaki karakter de henüz yirmi beşinde olmasına karşın Doppler gibi kafası karışık bir adam. Okulu bırakan, çalışmayı tercih etmeyen, durmadan top oynayıp boş tahtalara çivi çakan, güya zamanı anlamlandırmaya çalışan bir adam... Evet, karakterimizin kafası pek karışıktır, zira modern dünyanın kimi nimetlerinden vazgeçemese de insanların neye yetişmeye çalıştıklarını bir türlü anlayamaz.

"Kadının Fendi"nde, yine güya modern dünyaya sıkışıp kalmış, alışamamış, uyum sağlayamamış bir erkekle onun yaşamına bir anda dahil olan Marianne adlı bir genç kadının iniş çıkışlı ilişkisini anlatıyor Loe. Kahramanımızın çelişkilerle dolu hikâyesiyle birlikte herkesin kendini bulabileceği bir romans yazmaya niyetlenen Loe, modern dünyada bireylerin birbirlerinin hayatlarını nasıl işgal ettiğini sorguluyor?!

Şimdi bu dört kitapta yer alan ortak sorunlara değinelim. Yazar, hikayelerini yalnız erkek karakter gözünden veriyor, Doppler ormana gitse de yağsız süt ve Toblerone marka çikolatadan vazgeçemiyor, bunlar için hırsızlık bile yapabiliyor, dahası sorumluluklarından kaçarken eşinin hayatını alt üst etmeyi başarıyor. Diğer kahraman tahtalara çivi çakarken zamanı anlamlandırabilmek için ağabeyinden çok pahalı bir saat talep edebiliyor. Marianne yüzünden işgale uğradığını düşünen son kahraman ise karşısındaki kadını anlamak için aslında hiç çaba sarf etmiyor.

Romantikler, doğayı modern yaşamdan kaçış olarak görüyorlardı. Loe'nun karakterleri ise benmerkezci bir tavır sergileyip esasında sorumluluklarından kaçıyor ve karşı cinse saldırıyorlar. Modern kent yaşam tarzının içinde kalarak o hayat tarzına karşı direniş alanları yaratmak yerine sorumluluklarını takmayıp bencillik yapan karakterlerin belli etmemeye çalışsalar da öfke sorunları vardır. Kendilerini her daim haklı bulurlar, inatçı, sabit fikirli ve egoistlerdir, dahası satır aralarında şiddetli bir kadın düşmanlığı gizlidir. Velhasıl "Vay modernite karşıtlığı, vay takas ekonomisi, vay doğaya dönüş" diye başladığınız kitapları daha yarılamadan zaman kaybettiğinizi anlıyorsunuz.

Ezcümle modern dünyayı bırakıp gidemezsiniz. Evet, dişlilerin arasına elimizi bilerek sokan biziz. Maalesef prangalarımızı parlatmak için cilayı boca ederken tembellik hakkı da neymiş diyen biziz. Nitekim yarın ödenecek faturalarımız varsa, gelirimiz giderimizi karşılamakta zorlanıyorsa, ülkemizi her daim “teğet” geçen ekonomik kriz bizi dişlileri çevirenlere mahkum ediyorsa modern dünyayı bırakıp gidemeyiz, zaten kaçmaya çalışanların çoğu sorumluluklarından vazgeçip egolarına yenik düşen ve Toblerone düşlemeye devam edenlerdir. O halde alın terimizin karşılığını doğru düzgün alabileceğimiz zamana dek varlığından emin olabileceğimiz tek cehennem bu dünyadadır.

* Doppler, Erlend Loe, Çev: Dilek Başak, YKY, 2016.

* Bildiğimiz Dünyanın Sonu, Erlend Loe, Çev: Dilek Başak, YKY, 2018.

* Naif. Süper, Erlend Loe, Çev: Dilek Başak, Siren Yayınları, 2018.

* Kadının Fendi, Erlend Loe, Çev: Dilek Başak, YKY, 2019.