Başlıktaki soru, var olmanın ne demek olduğuna bağlı olarak cevabın değişeceğini bilerek sorulmuştur ama esas olarak yakın gelecek için bir çağrıdır.
Elbette varız
Eğer sorunun muhatabı devrimcilerse, verilecek ilk yanıt tereddütsüz olarak, elbette varız olmalıdır. Türkiye sosyalist hareketi yaşadığı varlık-yokluk kavgasında, ağır kayıplar vermiş olmasına rağmen çok değerli bir direniş hattı örmüştür. Bir, 12 Eylül’ün siyasal, örgütsel ve ideolojik imha çabasına karşı önemli bir direniş sergilenmiştir. İki, SSCB’nin çözülüşünden sonra, 90’lı yıllar boyunca tüm dünyada esen karşı devrimci rüzgara karşı direnişte, övünmek için değil bir hakkı teslim etmek için çekinmeden yazmak gerekir, Türkiye solunun önemli bir başarısı vardır.
AKP’nin operasyonunu yendik
Türkiye solu 2000’li yıllara önemli bir mücadeleden ayakta kalmayı başararak, “varım” diyerek gelmişti. 2000’li yıllar, bir başka deyişle AKP’li yıllar, Türkiye tarihinin en önemli dönüşümlerinin yaşandığı yıllar oldu. Bir bütün olarak sermaye diktatörlüğünün yeniden yapılandırıldığı bu dönem, siyasal-toplumsal alanın tüm unsurlarının da şekillendirildiği bir kesitti.
Sadece dinci hareketin farklı eğilimlerinden TSK’ya, CHP’den düzen dışı sola, ulusalcılardan faşist harekete kadar geniş bir yelpazedeki aktörlerin son 15 yıllık seyrini incelediğimizde bile çok özel bir dönem yaşadığımızı kolayca fark ediyoruz. AKP, kendisine karşı en küçük direnci temsil potansiyeli olan, düzen içi veya düzen dışı tüm unsurları ya kendi işine yarar hale getirmiştir ya da bitirmiştir.
İstisnası devrimcilerdir. Sosyalist sol da bu süreçte iktidarın çeşitli müdahalelerine konu olmuştur. Özellikle 2010 referandumunda çok şiddetli yaşanan ayrışma, esas olarak AKP’nin solu uyumlulaştırma ve kendi stratejik hedefine eklemleme çabasının bir sonucudur. Eğer operasyon başarılı olsaydı, “yetmez ama evet” rezilliği ile simgelenen bir blok Türkiye’de sosyalizmi temsil ehliyeti kazanacaktı.
Bu önemli operasyon, Türkiye sosyalist hareketinin devrimci birikiminin ortak çabası ile boşa çıkarıldı ve sosyalizmi temsil ehliyeti kazansın diye ortaya itilen güçler, solun dışına atıldı.
Haziran, solun direnişinin ürünüdür
Pek az dile getirildiği için yazmak lazım, tarihimizin en önemli halk ayaklanmalarından birisi olan Haziran Direnişi’nin yaşanmasında, bu çok uzun yıllara dayanan, direngen damarın çok ama çok önemli bir katkısı olmuştur.
Bir gün olsun AKP’nin kendini meşrulaştırma girişimlerine prim verilmemesi, AKP ile kesintisiz biçimde sürdürülen mücadele, Haziran için gerekli ön birikimi oluşturmuştur.
Gariptir, en olumsuz koşullarda Haziran günlerinin hayalleriyle direnen, bu günleri bekleyen sol, Haziran’a hazırlıksız yakalanmıştır.
Açıkça yazacağım, direniş süreci içinde direnişi bir an önce bitirmeye dönük girişimler, kimilerinin kendilerini rahatlatmaya dönük söylemlerde ifade ettiği gibi sadece Kürt hareketine ait bir refleks olmadı. Türkiye solunun pek çok kesimi Haziran günlerini, hazırlıksız yakalandığı gerekçesine sığınarak, “küçücük de olsa bir kazanım elde ederek bitirelim” gibi sözde makul bir çerçevede Direniş’in bitirilmesi arayışıyla geçirdi. Yaygınlaştırmaya, büyütmeye dair arayışlar küçük bir azınlığın maceracılığı olarak adlandırıldı.
Durum ve görev
Bugün ihtiyaç duyulan silkinişi yaşamak için en başa şu değerlendirmeyi yazmak gerekiyor. Kritik dönemlerde, içindeki devrimci çizginin öne çıkmasıyla ayakta kalmayı başaran sol, maalesef halkın en ileri noktaya ulaştığı aşamada görevlerini yerine getiremedi.
Buna rağmen, Haziran daha önce yazdığım gibi, abartılamayacak kadar büyük bir direniş olarak yaşandı. Türkiye hâlâ, sol için olanakların kısıtlardan çok daha büyük olduğu bir ülkedir.
Dolayısıyla dün ile çok fazla uğraşıp, ahlanıp vahlanmak yerine günün görevlerine odaklanılmalı, Haziran’da yarım bıraktığımız görev tamamlanmalıdır.
Bu görev özetle, yıllarca her tür zorluğa karşı yaratılan birikimi, Haziran Direnişi ile ortaya çıkan Türkiye tablosuyla en ileri noktada buluşturmaktır.
Biraz açalım.
Türkiye’de siyasal alana dair pek çok saptama yapılabilir. Ancak amacımız devrimciler açısından bir sonuca ulaşmaksa burada yapılacak olan en temel eksiği saptamak ve bu eksiği gidermek için harekete geçmektir.
Bugün siyasal düzlemde esas olarak dört büyük güç-odak vardır, AKP, CHP, MHP ve Kürt hareketi. Temel mesele 5. gücün, sosyalizmin bağımsız sesinin, işçi sınıfı ve emekçileri temsil edecek biçimde büyük güçler alanındaki yerini almasıdır.
Düzen içi muhalefetin sınırlarını aşan toplumsal direncin örgütlenip büyütülmesi ve siyasal alanda temsiliyeti için sosyalizmin gerçek bir siyasal odak haline gelmesi gerekmektedir. Sorumluluk sahibi tüm devrimci güçler esas olarak bu odağın şekillenmesi ve belirginleşmesi için görev üstlenmelidir.
İhtiyaç duyulan "cephe", hedefi ve misyonu belli, emekçi halk içinde bir umuda karşılık gelecek biçimde, gerçek, somut, ayakları yere basan bir tarzda örgütlenmelidir.
Hepimizin bildiği gibi, devrimci politikanın başarısı esas olarak günün görev ve sorumluluklarını doğru değerlendirmeyle ilgilidir. Direnmek için bile ileri atılmanın gerektiği günlerden geçiyoruz.
Kırılma noktalarında yapılacak devrimci müdahalelerin sosyalist iktidar mücadelesinde tarihsel ileri sıçramalar getireceğini düşünüyorsak soru başlıkta duruyor,
Var mısınız?