Kapitalizmin ilk sermaye birikim dönemlerindeki insanlık dışı çalışma koşullarının geride kaldığı, artık modern kapitalizmin çok daha insani çalışma koşulları sunduğu sıkça söylenen yalanlardandır. Teknolojinin ilerlemesi ile beraber zaten yeni bir çağ açıldığı da ifade edilir ve bu da koca bir yalandan ibarettir.
Soma katliamının yıldönümünün yaklaştığı şu günlerde Türkiye’de madenlerde çalışma koşulları ile Emile Zola’nın Germinal romanındaki 1800’lerin Fransa’sındaki koşulların arasındaki paralellik had safhadadır. Maden sektörü en çarpıcı olandır ama koşulların aklımıza gelebilecek hemen hemen bütün sektörlerde benzer olduğunu da unutmamak gerekir. Ağır sömürü koşulları bugün belli sektörlerde ambajlanarak, allanıp pullanarak gizlenmeye çalışılmakta, bazı sektörlerde ise gizlenmeye ihtiyaç duyulmayacak bir şekilde açıktan yaşanmaktadır. Sektörler arasındaki fark bundan ibarettir.
Örneğin tekstildeki çalışma koşulları herkesin malumudur. Çocuk işçiliğin, merdiven altı atölyelerin, insan sağlığını tehdit eden üretim ortamlarının, güvencesiz çalışmanın, kadın emeğinin ağır sömürüsünün en yaygın örnekleri tekstilde mevcuttur. Uzun çalışma saatleri, yemek ve her tür ihtiyaç molalarının işçilerle dalga geçercesine belirlendiği bu sektör kölelik koşullarının adresidir.
Peki bu geleneksel sektörlerin dışında çalışanlar? Beyaz yakalılar, plaza çalışanları? O ışıltılı ve şık çalışma ortamları, ışıltılı ve şık çalışanlara uzaktan bakanlar için çok cazip görünür. Bu kadar ışıltı ancak bir refahı gösteriyor olmalıdır. Peki gerçekler böyle midir?
Geçtiğimiz haftasonu Kadıköy Gezi Lokali’nde yapılan beyaz yakalı kadınlar buluşmasında değişik sektörlerden kadınların anlattıkları deneyimler hiç de böyle olmadığını gösteriyor. Genel olarak ağır çalışma koşullarına bir de kadın olarak katılmak tabloyu daha da korkunç hale getiriyor.
Evli ve hamilelik potansiyeli olan kadın çalıştırmama anlayışı istisnasız bütün sektörlerde mevcut. Bunun en uç örneklerinden birinin ayırdına havaalanı yer hizmetleri çalışanı kadınların tecrübesi ile varıyoruz. O çok şık, güzel, ışıltılı kadınlar arasında hamile kadınları görmek mümkün değil! Bilişim sektöründen inşaata, çağrı merkezi çalışanlarından değişik hizmet kollarına kadar her alanda patronlar o kadar pervasız ki yüksek tazminatlar ödemek ve davalarla uğraşmak pahasına hamile kadınların işlerine son veriyorlar. Bunun yapılmadığı koşullarda da hamile kadınlar işten ayrılmaya zorlarcasına ağır çalışma koşullarında yasal olmamasına rağmen çalıştırılıyorlar.
Hamile kadınlar için koşullar böyle olduğunda kreş hakkının yerinde de yeller estiğini de tahmin etmek çok zor değil. Kadınları sürekli doğurmaya teşvik eden AKP iktidarının ilgili yasalarda yapmayı düşündüğü değişiklikler gösterilmeye çalışıldığı gibi işçi kadınlar için çalışma koşullarını güvenceye almıyor. Kreşi bir hak olmaktan çıkartmak anlamına gelen yasal şartlar da bunun çok açık bir göstergesi.
Ağırlıklı olarak kadınların çalıştığı çağrı merkezleri ise molaların yetersizliği, performansa dayalı acımasız çalışma koşulları ile tekstil sektörünü aratmıyor. Bu alanda çalışanlar da görülen ses telleri rahatsızlığı gibi pek çok meslek hastalığı var. Ama belirtmek gerekir ki tekstil sektörü ile arada ciddi bir fark da var. Çağrı merkezi çalışanları hasta da olsalar, moralleri de bozuk olsa her durumda telefonda pozitif ve kararlı bir ses tonuyla konuşmak zorundalar. Ne için? Hizmet ettikleri şirketlerin ışıltılı imajlarının zedelenmemesi için!
Bütün bunların yanında çalışma koşulları yasalarla güvence altına alınan koşulları sağlasa da sağlamasa da istisnasız bütün sektörlerde çok ciddi bir cinsiyetçi yaklaşım mevcut. Şantiyede karlılaştığı kadın mühendise “illa çalışacaksan ofiste otursaydın, şantiyede işin ne” diyenle, kadınların analitik düşünce yeteneği gelişmemiştir “bilimsel” eleştirisini yaparak bilişim sektöründeki kadınları eleştirenler arasında özünde hiçbir fark yok.
Uzun lafın kısası bu ülkede beyaz yakalıysanız ve kadınsanız hayat hiç de kolay değil. Buradan bir umutsuzluk çıkarttığım ise düşünülmesin. Neden mi? Zorluklarla başetmek, çalışma koşullarını insanileştirmek, kadınlara yönelik ayrımcılığa kafa tutmak için beyaz yakalı kadınlar örgütleniyor. Hem kendi sektörlerinde, hem de İlerici Kadınlar şemsiyesi altında. Ne mutlu bize!