Uzun yollar yolcusuydu, adı Ernesto’ydu!

1952. Venezuela. Caracas.

Ernesto Guevaranın sonradan “Bir Motosiklet Gezisi Günlüğü” olarak yayınlanacak deftere düştüğü “Kenar Notları”ndan:

“Gökyüzünün bir parçasını örtecek ve uzayda bir perspektif yaratacak tek bir bulut yoktu. Sadece birkaç metre ötede bir sokak fenerinin donuk ışığı sisli hava akımını çevresinde bulanıklaştırıyordu. Adamın yüzü karanlıkta kaybolmuş, sadece gözlerinin ışıltısı ve ön dişlerinin beyazlığı görünüyordu. Söylenenlere beni duyarlı kılanın atmosfer mi yoksa adamın kişiliği mi olduğunu halâ bilmiyorum. Dişlerini ve tarihe yolculuk yapan o muzip ifadesini görmüş, elimi sıkışını hissetmiş ve uzak bir mırıltı gibi törensellikle vedâ edişini duymuştum. Sanki onun sözlerinden etkilenmişçesine geri çekilen gece, beni yeniden tutsak ediyor. Adamın sözlerine rağmen, bütün insanlığı sadece iki uzlaşmaz tarafa bölen o büyük şeyin ruhu o muazzam bölünmeyi gerçekleştirdiğinde ben halkla birlikte olacağım. Böyle olacağını biliyorum çünkü geceye yazılı olarak görüyorum bunu.” (1)

Aralık 1956. Küba.

Aralarında Fidel Castro, Camilo Cienfuegos ve Ernesto Guevara'nın da bulunduğu 82 seçkin savaşçıyı taşıyan Granma Yatı, Küba'nın doğu kıyılarına yanaşır. Batista güçleriyle yaşanılan ilk çatışmalarda gerillaların çoğu öldürülür. Geriye kalanlar, iki yıl gibi kısa bir sürede, Sierra Maestra Dağları'nda mücadeleyi yeniden örgütler. 26 Temmuz Hareketi’nin komutanlarından Ernesto Guevara, artık kısaca “Che” diye çağrılmaktadır.

Ocak 1959. Havana.

“Geceye yazılı olan” gerçekleşir. Batista diktatörlüğü yıkılır. Fidel, Che ve arkadaşları başkente girerler.

Emperyalizmin jandarmasının burnunun dibinde gerçekleştirilen Devrim, ABD'nin başını çektiği uluslararası sistem tarafından abluka altına alınır. İktisadi kuşatma, Domuzlar Körfezi Çıkartması’yla fiili askeri bir müdahaleye dönüştürülür. Saldırıyı püskürten devrimin dinamik güçleri, Che’nin şahsında yüzünü “Latin Amerika Devrimi” ütopyasına çevirir. Küba Devrimi’nin bütün bir kıta boyunca yaygınlaştırılması gerekmektedir. Che, yeniden yola koyulur.

Ekim 1967. Bolivya.

Haber Ajansları, efsanevi gerilla lideri Che Guevara’nın öldürüldüğü haberini geçerler. Villa Grande’deki bir hastahanede çekilmiş kanıt fotoğrafı, otopsi masası üzerine yatırılmış Comandante’yi gülümserken göstermektedir.

Ölümünden sonra Che, Latin Amerika’nın dağ köylerinde yaşayan kimi yerlilerce aziz mertebesine yükseltilir. Bir cenaze töreni sırasında Alberto Cordanın çekmiş olduğu Che fotoğrafı, yüzyılın en çok çoğaltılan ikonuna dönüşür. Batı metropollerinde muhalif gençlerin duvarlarını süsleyen Che posterleri, dünyanın lanetlilerin yaşadığı tüm coğrafyalarda “imkansızı isteme”nin simgesidir artık.

Nisan 1977. İstanbul.

Kadıköy Postanesi’nin köşesinde bir kitap/kartpostal tezgahı. Carlos Marighella’nın ünlü kurşun delikli kitabının hemen yanında, gür sakallı gerilla görüntülerinin bulunduğu bir kitap yer almaktadır. Kitabın kapağında kalın, iri harflerle yazılmış şu yazı okunmaktadır: Ulusal Kurtuluş Cephesi (Venezuela Makiliklerinde Dauglos Bravo Konuşuyor). Batı Sahra Kurtuluş Cephesi adlı bir diğer kitap eli silahlı bir Afrikalıyı uzaklara bakarken resmetmektedir. Hemen yanıbaşındaki kitap kapağı ise oldukça sadedir: V. N. Giap, Vietnam Halk Savaşı.

Ulusal Kurtuluş Hareketleri zamanıdır. Dünyanın her yerinde mazlum halklar ayaklanmıştır. Marksist klasiklerin yanısıra, ulusal kurtuluş hareketleri ile ilgili kitaplar art arda çevrilmekte, genç devrimci kadrolar Ortadoğu'dan Latin Amerika'ya uzanan bir başka “Enternasyonal”i zihinlerinde örmektedir.

Kartpostal tezgahının en üstünde diğerlerine göre daha büyük basılmış, Che'yi Latin Amerika portresi olarak tasvir eden posterde “patria o muerto venceremos” yazısı okunmaktadır.

Az ötedeki Osmanağa Camii’nden hareket eden cenaze korteji ağır ağır uzaklaşırken dönemin coşkuyla atılan sloganlarından biri sokak aralarından yukarılara, ücralara doğru dalga dalga yayılır: Ho Ho... Ho Shi Minh... İki Üç... Daha Fazla Vietnam... Ernesto’ya Bin Selam...

Mayıs 1982. Metris Askeri Cezaevi. 1 No'lu Askeri Mahkeme Salonu.

12 Eylül 1980 askeri faşist darbesiyle Türkiye tarihinin gördüğü en yaygın, en örgütlü kalkışma zor yoluyla bastırılmış, silahlı-silahsız tüm muhalif hareketlerin öndegelen kadroları tutuklanmış, onbinlerce kişi işkenceden geçirilmiş, ülkenin batısında ve doğusunda zindanlar işkencehanelere dönüştürülmüştür.

Bu zindanlardan biri de Metris Askeri Cezaevi’dir. Biri sivil diğerleri asker yargıçlar kurulu yerlerini almış, tutsaklarla sınırlı sayıdaki izleyicilerin arası askerler tarafından kapatılmıştır. Kürsüdeki genç devrimci isnat edilen suç delilleriyle ilgili savunmasına şu sözlerle başlar: “Devrimciyim. Siyasi kişiliğimin oluşumunda okuduğum kitaplar etkili olmuştur. Doğrudur. Sözü edilen kitaplar içinde yer alan, Che’ye ait Askeri ve Siyasi Yazılar kitaplarının kenarlarına düşülmüş el yazıları bana aittir. Che’nin gerillasının bu topraklarda gerçekleşebileceğine inandım, mücadele ettim. Doğrudur. Yalnız enternasyonalist bir devrimci olan Ernesto Che Guevara ile ilgili bir düzeltmede bulunmak durumundayım. Che benim önderim değildir, arkadaşımdır, yoldaşımdır. Zaten Che, dost, arkadaş demektir. Zapta böyle geçmesini isterim.”

Haziran 2013. Taksim Gezi Parkı.

Hak ve adalet arayışı için sokağa çıkan yüzbinlerce insan, otoriter ve dinci bir iktidar tarafından kendilerine dayatılan deli gömleğini yırtarak Taksim Gezi Parkı’nı insanlığın büyük ütopyasının nabzının attığı devasa bir komün alanına çevirmiştir. Her gün yenisi kurulan forumlarda insanlar kendisini ifade etmekte, neşe ve coşku, yeni bir ülke umudu her yerde hissedilmektedir. Che oradadır. Gölgesi dağlara vuran bir ağacın altına asılmış bir pankartta şu sözler okunmaktadır: “Yepyeni bir dünya kuracağız. Ve dört bir yana yazacağız: Gerçekçi ol imkânsızı iste!”

Latinoamericano. Tüm Zamanların Devrimcisi.

Hikâyeler önemlidir. Bazen tek bir insanın hikâyesi üzerinden bir tarihsel dönemi okumak, yürüdüğü yola bakarak siyasi analiz yapmak mümkündür.

Mahirleri, Denizleri ve adları kalbimize kazılı binlerce devrimciyi, Sartre'ın “çağımızın mükemmel insanı” olarak tanımladığı Che'yi aynı güzergahta buluşturan yolculuğun başlangıç noktasında “göze alabilmek” yatıyor.

Yol, yolculuk  değiştirir. Che, Latin Amerika’yı bir uçtan diğerine katettiği motosiklet gezisini tamamladığında 1951 yılının Ekim sabahındaki doktor adayı değildi artık. Cüzzamlılara yardım ederken içindeki “ben"i tanımış, yol boyunca halkın bakışlarındaki değişimi izlemiş, İnkaların ve İspanyol fetihçilerinin zamanını görmüştür. (2)

Resmi tarihin anlattığından başka bir Latin Amerika’dır karşılaştığı; gördükleri, Arjantinli Ernesto Guevara de la Serna’yı, hayatı Bolivya dağlarında son bulan “Enternasyonalist bir serüvenci” haline getirmiş, alnı kızıl yıldızlı bere, dünya halklarının hafızasına ülkelerden ve uluslardan bağımsız bir Latin Amerika portresi olarak kaydedilmiştir. (3)

Bugün baktığımız yerden şu çok daha net okunabiliyor artık: Che, bir serüvenciydi; insanlığın tarihi ezilenlerin yararına deşifre edildiğinde geçmişin de geleceğin de bambaşka olabileceğini yaşantısıyla bizlere göstermiş bir serüvenci.

Ernesto Guevara de la Serna.

Che. Arjantinli. Kübalı.

Enternasyonalist.

Devrimci.


DİPNOTLAR

 

1. Ernesto Che Guevara, Latinoamericana - Bir Motosiklet Gezisi Günlüğü (1951-1952); Çivi Yazıları, 1996.

2. “Tıp öğrenimime başladığımda devrimci düşüncelerimin çoğu henüz ortada yoktu. Diğer çoğu insan gibi başarılı biri olmayı arzuluyordum. Ünlü bir araştırmacı olup insanlığa yararlı bir şey başarmayı düşlüyordum. Ama bir dizi koşulun ve kısmen de kendi isteğimin sonucu Amerika’yı dolaşmaya başladım ve kıtayı iyice tanıdım. Yolculuk koşullarım nedeniyle yoksulluk, açlık ve hastalıkla yakından tanıştım. Elimde araç gereç olmadığı için hasta çocukları iyileştiremediğimi gördüm. Sürekli baskı ve beslenme yetersizliğinin yol açtığı yıkımı gördüm. Böylece, ünlü bir araştırmacı olmak ya da tıp bilimine büyük katkıda bulunmak kadar önemli bir başka şeyi fark etmeye başladım; bu da yine aynı insanlara yardım etmek içindi... Devrimci bir doktor olmak için önce bir devrime ihtiyacımız vardı.” (A.g.e.)

3. Uruguaylı yazar Eduardo Galeano, Şili’de yayımlanan Los Tiempos dergisinin kendisi ile yaptığı söyleşide, “Niçin Tarih?” sorusunu şöyle yanıtlar: “(Çünkü-b.n.) erkekler, beyazlar, zenginler ve askerler kolektif belleği gasp ediyor. Çocukluğumda bana mermer atına binmiş, bronzdan bir kahramanın yiğitliklerine indirgenmiş bir tarih öğrettiler. Katlanmak zorunda olduğum bu resmi tarih, tek olası tarih değildi. Bir başka bellek vardı, tıpkı bugün yaşamakta olduğumuz ‘şimdi’nin mümkün olan tek ‘şimdi’ olmaması gibi.”