Uzaktan eğitim

Koronavirüs salgını nedeniyle birçok uygulamada yaşadığımız belirsizlik ve kargaşa, sıkça değişen tedbir kararları, ardı ardına gelen ve birbiriyle çelişen , salgınla mı yoksa iktidarın yaşam tarzına bakışıyla mı ilgili olup olmadığı anlaşılamayan uygulamalar, yanlış bilgilendirme ve komplo teorileriyle taçlandırılan demeçler, kafası zaten karışık olan ve yıllardır kendisiyle baş başa bırakılmış sahipsiz halkımızı iyice çaresizliğe itti; olayın ekonomik yönü ise tam bir felaket.

Eğitim konusuna gelince ; bakan geçen hafta bir açıklama yaparak anaokullarında yüz yüze eğitime geçileceğini müjdeledi ! Anaokulunun, çocukların ilkokul öncesi sosyalleşmesi, belirli beceriler kazanması için bir hazırlık dönemi olması gerekir. Bu sürecin uzaktan yönetilmesi zaten başlı başına bir saçmalık. Dört beş yaşında çocuklar evde bilgisayarı açıp internete bağlanacak ve belirli bir disiplin içerisinde kendilerinden istenilenleri yaparak eğitilecekler öyle mi ? Bu ülkede, olması gerekenleri söyleyecek hiç eğitim bilimci yok mudur ? Tamam biliyoruz, ekonomiden jinekolojiye, arkeolojiden üniversite yönetimine, elektronikten ilahiyata kadar tüm konuları en iyi bir tek kişi bilmektedir bu ülkede ; onun yüzlerce danışmanının aynı fikirde olmaktan ve korkudan konuşamamaktan muzdarip olduğunu da biliyoruz, ancak bir tane eğitimci çıkıp (buna eğitimle ilgili sendikalar da dahil) “yahu bu ne rezilliktir” diyemiyor mu ?

İlköğretim ve lise eğitimlerinin uzaktan olmasının da ciddi problemleri var. Bu ülkede her aile çocuklarına birer tablet bilgisayar alma ve internete bağlanabilme olanaklarına sahip mi ? Bir ailenin üç çocuğu varsa ne olacak, her birisine birer tablet ve sessiz ayrı ortamlar sağlayarak bu eğitimden nasıl yararlandırılabilecekler ? Bakan açıkladı: EBA uygulaması o kadar ilgi çekmiş ki hatlar kilitlenmiş; bu, uygulamaya ilgi anlamında çok sevindirici bir şeymiş. Devletin görevi, gerekli altyapıyı oluşturarak hedeflenen hizmeti olabildiğince aksamadan kişilere ulaştırmak değil mi ? Bunun için gerekli sayısal veriler (öğrenci sayıları, bunların sınıflara göre dağılımları vb.) ilgili bakanlıkta mevcut değil mi ? İnanın ben başarısızlığı ve yanlışları, başarı ve doğru olarak göstermede bu kadar mahir bir yönetimin yeryüzünde bulunmadığı inancındayım. Bunun hala bu denli kabul görmesini de halkımızın cahilliğine, cahil bırakılmışlığına ve malzeme bozukluğuna bağlıyorum. Bu sözde eğitimin (uzaktan-yakından) ardında “eğitimsiz ve cahil bırakma” isteği olmasın sakın. Bir rektör yardımcısı “ben halkın cahil olanını severim” türü bir laf etmemiş miydi ?

Üniversitelerdeki uzaktan eğitim sorunlarını ise hem çevremdeki öğretim üyelerine hem de öğrenci sendikasında yer alan kişilere sorarak öğrenmeye çalıştım; onların dediklerine benim de ilave edeceklerim olacak :

Öğretim elemanları açısından bakıldığında, yüz yüze eğitime göre daha çok ve daha hızlı konuşmak gerektiği, ders hazırlığı ve dolayısıyla yorgunluğun arttığı, öğrenci sayılarının çok olduğu durumlarda radyo yayını gibi tatsız tuzsuz, zayıf etkileşimli, verimli ilerlemeyen bir durumun söz konusu olduğu dile getirilmekte. Öğretim elemanları, uzaktan eğitimle ders yapmanın fiziksel olarak sınıfta olmaktan kesinlikle daha yorucu olduğunu; güvenliksiz sınavlar yerine ödev vermenin değerlendirme yükünü çok artırdığını, öğrencilerin kamera ve mikrofon açmak istemeyerek sorularını ve sorulara verdikleri yanıtları mesaj kısmına yazmalarının ders ritmini bozduğunu; ses ve yüz olmayınca kendilerini uzay boşluğuna konuşuyormuş gibi hissettiklerini belirtiyorlar.

Öğrenciler ise, ödev ve sınav yoğunluğundan, sınav sürelerinin kısalığından, kamera ve mikrofonun açık tutulması isteğinden şikayetçiler. Sınavlarda önceki sorulara dönme hakkının ve standart bir notlandırma sisteminin olmamasından yakınıyorlar.

Aslında farklı disiplinler için eğitim araçları ve yöntemleri de farklıdır. Beşeri bilimler, mühendislik, tıp, güzel sanatlar ve diğer dallar için sadece sınıfta eğitim değil, laboratuvar, stüdyo, arazi vb ortamlarda çalışmalar yapılır, iş üretilir. Sanal olarak bir araya gelmenin, psikolojik handikapları yanında bu eksikliği de mevcut. Kendime sormadan edemiyorum : Mühendislik öğrencileri yaz stajlarını ve atölye çalışmalarını nasıl yapıyorlar ? Resim ve heykel branşlarında sanal eğitim nasıl oluyor ? Konservatuar öğrencileri ne yapıyor ? Topoğrafya dersinde arazi ölçümleri, jeoloji derslerinde yerinde inceleme bilgisayar ekranında nasıl gerçekleştiriliyor ? Kimya deneyleri kapalı ekran karşısında pijamayla oturan öğrenci tarafından nasıl gerçekleştiriliyor ? YÖK tarafından bu ve buna benzer sorunların gelişmiş ülkelerin yüksek düzey üniversitelerinde nasıl ele alındığı konusunda bir çalışma gerçekleştirilip, gerekli altyapı donanımı hükümet tarafından karşılanarak bir programlama yapılmış mıdır ?

Yardımcı doçent ünvanının kaldırılıp kişilerin Dr. Öğretim Görevlisi diye bir ünvana indirilmesine diploması şüpheli cumhurbaşkanının karar verdiği, akabinde hemen bir komisyon oluşturarak bu konuyu değerlendiren ve olumlu bulan anlı şanlı hocalarımızın YÖK’ünden bunu beklemek ne kadar abes değil mi?