Üretim disiplini yöntemi olarak dayak, tehdit, taciz ve işkence!

M.A.’yı bir arkadaşının yardımıyla sandalyeye bağlayıp gözleriyle ağzını kapatan E.E., çalışanı öncesabunladı’, ardından da tazyikli suylayıkadı. Görüntülerin sosyal medyada yayınlanması sonrası E.E., suyun tazyiğini zarar vermemesi için azalttıklarını belirtirken, bunuyarı şaka yarı ceza’ olarak yaptıklarını söyledi.

AKP'li Bağcılar Belediyesi asgari ücretlerdeki artışın çalışanlarına yansımaması için işçilere zorla muvafakatname imzalattı. Belgeyi imzalamayan yüzde 90 görme engelli temizlik işçisi Mustafa Semiz ise Bağcılar Belediyesi Destek Hizmetler Müdürü Mehmet Yılmaz tarafından dövüldü.

İzmir Ayakkabıcılar Sitesinde ayakkabı ustalığı yapan Hasan K. adlı şahıs, işe geç kalan Suriyeli işçinin üzerine basarak çektiği fotoğrafı sosyal medya hesabından paylaştı. Şiddet uyguladığı anın fotoğrafını bir de “Türk’ün Suriyeliye intikamı” şeklinde ırkçı bir not yazarak paylaşan şahıs, fotoğrafa gelen bir yoruma da “Sabah işe geç kalmanın cezasını kestim” şeklinde yanıt verdi.

İzmir'deki Ege Serbest Bölgesi'nde faaliyet gösteren Alman erkek giyim markası Digel Tekstil'de sendikaya üye olan 6 işçi işten çıkarıldı. İşyerinde yaşananlar bununla kalmadı, Genel Müdür S.A. hakkında da kadın işçilere cinsel tacizde bulunduğu iddiası ile suç duyurusunda bulunuldu

Konya’nın Beyşehir ilçesinde, yanında işçi olarak çalıştırdığı ve 100 liralık alacağını istemeye gelen Afgan uyruklu işçisini döverek darp ettiği iddia edilen kişi, tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Ekmek ve Gül'ün haberine göre; kadın işçiler aynı kişinin daha önce de Gemlik Yazaki fabrikasında bir kadına tacizde bulunduğunu, fabrika yönetiminin adı geçen formenden yana tavır alarak kadın işçiyi işten çıkardığını anlatıyor. Kadın işçiler Mehmet G.’nin ve Yazaki’de çalışan başka şef ve formenlerin de Yazaki işçisi kadınlara sözlü ve fiziksel tacizde bulunduklarını, defalarca yönetime bildirilmelerine rağmen hiçbir işlem yapılmadığı gibi şikâyet edenlerin ya işten çıkarıldığı ya da susturulduğunu söylüyorlar.

İşçi sınıfının durumu ve dinin toplumun her alanında egemen olmasıyla benzerlik gösteren aynı “klasman”daki iki ülkeden iki örnek:

Hırsızlık yaptığı iddia edilen adam el ve ayakları bağlanarak tavana asıldı ve patronu tarafından sopayla dövülerek öldürüldü.

Pakistan’da Rana Israr isimli toprak ağası, maaşını isteyen işçinin iki elini birden kesti. İşçi, 3 ay boyunca Israr’ın evinde zincire vurulmuş halde tutuldu. İşçinin şikayeti üzerine olayla ilgili soruşturma başlatıldı. 

Tehdit gündelik, dayak ve taciz ise olağan. Şimdilik tehdit amaçlı kurşunlama veya nadir öldürme olayları dışında Hindistan, Pakistan ve Bangladeş’ten daha iyi durumdayız. Ama kadın işçileri taciz yaygın, daha da ötesi neredeyse bir hak! Tehdit ve küfür gündelik, dayak ise ibret olsun diye özellikle belli dönemlerde tercih ediliyor. Merdiven altı tekstil atölyelerinden, oto tamircilerinden, inşaat şantiyelerinden söz etmiyoruz yalnızca. Ciddi ciddi büyük üretim yapan sanayi tesislerinde de bu söylenenler giderek yaygınlık kazanıyor. 

Çünkü üretim disiplinini sağlamak, daha verimli ve karlı üretim gerçekleştirmek için bu yöntemler patronlar olarak kullanılıyor. İşsizlik ve açlık tehdidi ve örgütsüzlük, işyerinde işçilere dönük şiddeti giderek artırıyor, sıradan bir işyeri yönetimi başlığı haline getiriyor. Dikkat ederseniz özellikle mobbing tabirini kullanmıyorum, burada düpedüz çıplak şiddetten, dayaktan, herkesin önünde göz göre göre yapılan cinsel tacizden söz ediyorum. Burada hasta yakınları şiddetine uğrayan sağlıkçılar, şımarık orta sınıfın küfürlerine maruz kalan havayolu çalışanları, gerici veli saldırısına uğrayan öğretmenleri, elektrik faturasına itiraz eden “yurttaş”ın sopayla kovaladığı sayaç okuyucu emekçileri vs. vs. dışarıda bırakıyorum. Patronları tarafından düzenli olarak dövülen,  küfüre ve tacize maruz kalan onbinlerce işçiden söz ediyorum.

Türk-İş'in yayınladığı 2011 yılında yayınladığı "İş Yerinde Şiddet" kitabına göre iş yerinde şiddet uygulamaları, aile içi şiddet uygulamalarında olduğu gibi bildirim eksikliği nedeniyle çoğu kez gizli kalıyor. Türkiye'de erkekler fiziksel şiddet, kadınlar ise cinsel şiddete maruz kalıyor.

Kadınlara dönük cinsel saldırılar ise Türkiye, Hindistan ve Pakistan demiyor, en gelişkin kapitalist ülkelerde de ciddi boyutlara ulaşıyor. İngiltere’de 52 sendikada örgütlü olan ve 5,8 milyon işçiyi temsil eden sendika konfederasyonu TUC (Trade Union Congress) “İş Yerinde Cinsel Taciz–2016” başlıklı bir araştırmasında, (İngiltere genelinde 1500 kadın çalışanla yapılan araştırma) kadın çalışanların yarıdan fazlasının işyerlerinde cinsel tacize maruz kaldığı görülüyor. Hindistan gibi ülkelere baktığımızda ise şiddetin düzeyi artıyor. Batı Hindistan’da şeker kamışı tarlalarında çalışan kadınlar, arazi sahiplerinin ve komisyoncuların taciz ve tecavüzüyle karşı karşıya kalıyorlar. 

Kadın işçilere dönük şiddette toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin rolü büyük. Eşit işe eşit ücret gibi en temel hakkı bile 200 yıl aradan sonra yeniden savunmak durumunda kalırken, baskı ve sindirme açısından cinsel saldırı ciddi bir araç olarak görülüyor. Ama son yıllarda Suriyeli “göçmen emeği”nin yaygınlaşması da (ki yalnızca Suriyeli değil, ciddi sayıda Afgan, Özbek, Türkmen işçi de Türkiye işçi sınıfının bir parçası haline gelmiş durumda) her türlü saldırıya açık, örgütsüz, biat kültürüne sahip milyonlarca işçinin bir sınıf olarak değil, tekil köleler gibi davranmasına ve sermaye tarafından da öyle görülmesine yol açıyor. 

Dayak, tehdit, kimi durumda işkence ve cinsel taciz. Bunlar gemi azıya almış patronların kendi sadist ve sapık zevklerini tatmin amacı olarak görülmemeli. Bu şekilde bakarsak, olayı tekilleştirmiş oluruz. Genel olarak işyerinde şiddet diyebileceğimiz işçiye dönük bu davranışların ciddi ciddi bir üretim disiplini sağlama yöntemi, verim artırma yöntemi ve hatta genel bir yönetim (management) anlayışı olduğunu iddia ediyorum. Köle emeğinde düzenli kırbaç ve dayak, kimi durumda ibret olsun diye yapılan infazlar nasıl bir olağan yöntem ise, işyerinde şiddetin de örgütsüz işçi sınıfı karşısında sermayenin bir yöntemi haline geldiğini iddia ediyorum. Uzun uzadıya tartışmak zorunlu kuşkusuz. 

İş cinayetleri ve meslek hastalıklarını tartışırken, işyerinde şiddet konusu bir araştırma başlığı olarak görülmeli, üzerinde durulmalı. Ama daha da önemlisi insanca yaşam ve çalışma hakkı mücadelesinde en sert şiddetle yanıt verilmesi gereken ve örgütlü mücadeleyi zorunlu kılan verili bir durum olarak tam karşımızda duruyor. 

Bazı kaynaklar

http://ilerihaber.org/icerik/ise-gec-kalan-suriyeli-calisana-patronu-iskence-yapti-68253.html

http://odatv.com/gorme-engelli-isciyi-boyle-dovduler-2602161200.html

http://www.diken.com.tr/sivasta-sandalyeye-bagladigi-calisanina-tazyikli-su-sikan-patrona-sorusturma/

https://www.aydinlik.com.tr/kadin-iscilere-taciz-iddiasi-emek-agustos-2017

https://www.evrensel.net/haber/320909/yazaki-fabrikasinda-isci-kadinlar-taciz-sarmalinda

http://www.larende.com/afganli-iscisini-tekme-tokat-dovdu/11668/

http://www.genel-is.org.tr/isyerinde-kadinlara-layik-gorulenler-taciz-siddet-ayrimcilik,2,12607