Unutulan ve hatırlanan laiklik mücadelesi

Dün, günün önemine binaen İleri Haber yazarlarının laiklik konulu yazılarını “32 kısım tekmili birden” diyerek sosyal medya kanallarımızdan yeniden duyurduk. Esasında İleri Haber’in arşivi kurcalandığında, laiklik konusuna dolaylı ya da bağlantılı olarak değinenleri de hesaba katarsak, bu sayı birkaç kat daha artacaktır.

İleri Haber bünyesinde üretimde bulunan birçok isim, Türkiye’nin son iki yıllık kesitinde laiklik mücadelesinin tuttuğu merkezi yeri görmüş ve başkalarına da göstermeye çalışmıştır.

Demek ki İleri’ciler açısından AKP rejimine karşı mücadelenin temel halkalarından biri olarak laikliğe yapılan vurgu, tesadüfün ya da örgütlü bir davranışın ötesinde, ortak ve berrak bir akıl ve iradenin ürünüdür.

Bu, başta her geçen gün daha da yakıcılaşan laiklik mücadelesi, sonra da İleri Haber’in kendisine biçtiği misyon açısından mutluluk verici bir tablodur.

Laiklik mücadelesinin önemini ve önceliğini yeni yeni kavrayanların sayısının artmasında bu tablonun da payını teslim etmek gerekir.

Böyle devam edeceğiz, görerek ve göstererek.

***

Fakat Türkiye’de laiklik mücadelesi yürütmenin kimi zorlukları var. Bu zorluklar laiklik mücadelesinin kendisinden değil, daha çok bu mücadeleyi anlamlandırma konusunda tereddüt yaşayanlardan kaynaklanıyor.

Futbolun efsane isimlerinden Johan Cruyff’un “futbol aslında basit bir oyundur, zor olan onu basit oynamaktır” sözünü çağrıştıran şekilde, laiklik mücadelesi gibi son derece yalın bir başlığın orasından burasından çekiştirilmesi de bilinen kafa karışıklıklarını hem yaratıyor hem de besliyor.

Daha birkaç yıl önce Genel Başkanı’nın ağzından “Türkiye’de laiklik tehlike altında değil” diyen ve hala ana muhalefet sıfatını taşıyan CHP, sanki laiklik bir “ılımlı islam yorumu” imiş gibi, TBMM Başkanı hakkındaki eleştirilerini “dinimiz” sözleriyle gerekçelendiriyor.

Muhalefetin diğer büyük partisi HDP ise, nereden uydurulduğu belli olmayan, ne literatürde ne de tarihte bir karşılığı olan “özgürlükçü laiklik” safsatasını çiğneyip durmayı “demokratik muhalefet”, “çağdaşlık”, “hoşgörü” falan sanıyor.

Peki, CHP ve HDP’yi bir yana bırakalım. Ya bizim mahalleye ne demeli?

Çok değil, daha 2014’teki cumhurbaşkanlığı seçiminde FKF’li gençler tarafından yapılan ve laiklik mücadelesinin altını kalınca çizen bir açıklamayı “biz laiklik için değil, sosyalizm için mücadele ederiz” gibi kof argümanlarla eleştiri konusu yapan arkadaşlarımız şimdi aydınlanmacı hareketler tertipleme uğraşındalar.

Dediğimiz gibi, bu, bizler için sadece bir mutluluk nedeni olabilir.

Bir de İleri’cilerin yürüdüğü yolun haklılığını gösterir.

Fakat Türkiye halkının laiklik konusundaki duyarlılığını “tehlike yok” diyerek yatıştırmayı maharet sanan, AKP şakşakçısı üç beş liberal zevzeğin uydurduğu “özgürlükçü laiklik” zırvasına sarılan ya da Türkiye’de sosyalistlerin laiklik mücadelesinin en önüne geçme iradesini “sosyalizm mücadelesi vereceğiz” gibi süslü laflarla zayıflatan tutum burada bırakamayacağımız bir çarpıklıktır.

***

Bu çarpıklığı kavramak için en işe yarar ipucunu ise, dün yine İleri’de yayınlanan Ebru Pektaş yazısında görebiliriz. Ebru’nun bir başka konu bağlamında aktardığı gibi, Türkiye’de o ya da bu şekilde AKP’yle mücadele ettiğini ileri süren kesimlerin bir kısmı, sürekli AKP’yi atlamakta, unutmaktadır.

Mesela AKP’nin aslında basit bir hükümet partisi olduğunu, oysa AKP iktidarının arkasında yüz yıllık imhacı ve asimilasyoncu “devlet aklı”nın yer aldığını söyleyerek, bir anda AKP ile değil, perde arkasındaki o gölge ile kavga etmeyi başa koymak mümkündür. Bu tabloda AKP, bir çırpıda atlanır, unutulur.

Mesela, AKP’nin aslında bir piyon olduğunu, emperyalizmin oturduğu komuta kademesinden AKP’yi milim şaşmadan oynattığını söyleyerek, bir anda AKP ile değil, onun iplerini tutan kuklacı ile mücadeleyi başa koymak mümkündür. Bu tabloda da AKP, bir çırpıda atlanır, unutulur.

O ya da bu yolla, sonuçta Türkiye’de sol içinde yerleşikleşmiş bir yaklaşım, ısrarla AKP’nin arkasındaki gizi, AKP’yi kullanan gücü, AKP’ye yön veren aklı aramaya takılıp kalmış ve bu takıntı hali içerisinde doğrudan AKP’yi hedef alan her mücadeleye biraz limoni yaklaşmıştır.

Teorik olarak, her rejim kendi varlığı ile siyasal temsilcileri arasındaki ayrımı çizmeye müsaade eder elbette. Bu, siyasal mücadelenin gündemini soyutlaştırma mazereti olduğu için değil, iktidar mücadelesinin radikal içeriğinin ve ne kadar ileriye uzanacağının bilgisini verdiği için anlamlı ve yararlı bir ayrımdır. Ancak Türkiye gibi yeni bir rejimin inşası koşullarındaki bir ülkede, rejim ile temsilcisi arasındaki ayrımın pratik karşılığını bulmak imkansızdır.

İşte sözünü ettiğimiz yaklaşım, biri AKP’nin arkasında bir devletle, diğeri ise AKP’nin arkasında bir düzenle kavga ettiğini sanarak AKP karşıtı mücadeleyi önemsizleştiren, ikincilleştiren, normalleştiren salgılar yaymıştır.

AKP ile mücadele, bu yolla sürekli atlanmış, unutulmuştur.

Gerçi AKP, unutkanlara kendisini hatırlatmak konusunda hayli başarılıdır. Ancak AKP karşısında sürekli uyanık bir bilinç ve hep tetikte bekleyen bir kararlılık, bu aşamadan sonra yaşamsal bir önem kazanmıştır.

Umalım ki bu salgılar tükenmiş, abdestinden duyulan endişeler sona ermiş olsun.

Çünkü bundan bir adım sonrasında, unutulanları hatırlamak için zamanımız da imkanımız da olmayacaktır.

***

Peki nasıl bir laiklik mücadelesi?

Laikliğin devrimci bir talep olduğunu kabul eden,

Başına sonuna ekleme yapma, orasını burasını çekiştirme, sağa sola evirip çevirme gereği duymadan dimdik, dümdüz laiklik diyen,

Laikliği tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de ezilenlerin ve yoksulların çıkarlarıyla ilişkilendiren ve Türkiye’nin hem laik hem burjuva kalmasının imkansızlığını gören,

Ve laiklik mücadelesinin ülkemizin önündeki üç beş yıllık zaman diliminin kaderini belirleyecek son kavganın zemini olduğunu bilen bir mücadele.

Başta da dediğimiz gibi, İleri Haber’in arşivi, bundan çok daha fazlasını çok daha başarıyla söyleyen ve gösteren yazılarla dolu.

Bir göz atmak gerek.

İleri’ciler de böyle devam edecek, görerek ve göstererek.