Üniversiteli kadınlar bir adım ileri!

Bir zamanlar üniversitelerde “tuvaletteki sabun sorunu” olarak kodladığımız bir mesele vardı. Türkiye solu’nun 80’li yıllarda gerici karanlıktan çıkmaya çalışma ve kendini varetme çabasının bir uzantısı olarak  öğrenci dernekleri  80’lerin sonu ve 90’ların başında gündeme gelmiş ve pek çok üniversitede kurulmuştu. Dernekleşme bir varoluşu sağlasa da 90’larla beraber değişmeye başlayan siyasal atmosferde dernekler döneminin bir takım izleri kendini yaşatmaya çalışıyordu. Daha doğrusu sokaktaki radikalizmin örgütlenme ve siyasette reformizme tekabül ettiği, devrimci demokrasinin üniversite çalışmasına bakışının tipik bir örneği gündemde yer tutuyordu. Peki neydi bu bakış? Öğrencileri örgütlemek için öğrenci sorunları gündeme getirilmeli, örneğin tuvalette olmayan sabun için bir mücadele yürütülmeliydi. Memleket meselerinden bahsetmek sıradan öğrencinin ilgisini çekmeyebilirdi.  O yüzden onun alıcı olacağı başlıklar bulmak, memleket meselerini geriye çekmek gerekirdi.

Tam da o dönemde bu anlayışın karşısına “okumuş insanlar emekçi halka karşı sorumludur” anlayışıyla çıkmıştık. Öyle ki kampüslerin içine yeni yeni girmeye çalıştığımız o dönemde, fakültelerin etrafını bu sloganla çokça donatmıştık.  Bu çaba çubuğun “öğrenci sorunları”na son derece naif, apolitik ve reformist bir tarzda büküldüğü koşullarda  çubuğun öbür tarafa bükülmesi gayretiydi.

O günden bugüne yirmi yıldan fazla zaman geçti. Devir ve sosyalist siyaset değişti. Üniversiteliler artık memleket ve dünya meseleleri ile de, öğrenci meseleleri ile de ilgileniyor. Aradaki bağı kurmak hiç de zor değil. Çünkü üniversiteler siyasallaştı. Bu öğrenci toplamının topyekün siyasal bir kimlik kazanması anlamında değil, Türkiye’de yaşanan değişimin bizzat bir kurum olarak üniversiteleri de etkilemesi ile alakalı. Bu nedenle tuvaletteki sabundan; özelleştirilen yemekhaneye, üniversitelerin akademik olarak içinin boşaltılmasından atanan rektöre kadar uzanan  çok daha “politik” bir düzlem sözkonusu.

Memleket, dünya ve üniversite bağının bu kadar dolayımsız kurulabiliyor olması farklı dinamikler açısından da üniversiteden bakışımızın dolayımsız hale gelmesi anlamını taşıyor. Bu nedenle bugün Türkiye’de bir kadın örgütlenmesi ve kadınların siyasete katılması gündeminden bahsettiğimizde üniversitelerde bu gündemin alıcısının olmayacağını iddia etmek mümkün değildir. Bugün üniversiteli bir kadının taciz, şiddet sorunu olmadığını kim iddia edebilir? Bugün üniversiteli bir kadının ahlak bezirganları gibi bir sorununun olmadığını kim iddia edebilir? Bugün üniversiteli bir kadının gericilkle, IŞİD’le derdinin kadın olmasından kaynaklı çok daha kuvvetli olmayacağını kim iddia edebilir?

Tüm bunların da ötesinde, üniversitelelilerin kadın olmalarından kaynaklı kurdukları bağın ötesinde, akademik veya mesleki formasyon bağlamında yine bu başlıklarla teorik, ideolojik ve siyasal düzlemlerde kuracakları bağ, Türkiye’de kadın hareketinin sıçrama noktalarından birini oluşturacaktır tezi gerçekleşmeyecek bir hayalden mi ibarettir?

Bizden değil ama karşı cepheden bir örnek. Üniversitelerde ve kamu kurumlarında türban yasağı nedeniyle üniversite veya çalışma yaşamı dışına düşen dinci hareketin kadın militanları çok kritik bir örgütsel rol oynamışlardı. 90’lı yıllarda ciddi bir ivme kazanan gerici kadın örgütlenmesi, İstanbul’da Tayyip Erdoğan’ın Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın önünü açmıştı. Özellikle bugün hala kadınlar üzerinden örgütlenen yerel çalışmalar kısa zamanda kendilerinin bile öngörebileceklerinin ötesinde sonuçlar vermişti.  Elbette nesnelliğin gerici siyaset için başka olanaklar da açtığını görmezden gelerek bir sihirli değneğe umut bağlamıyoruz. Yapmak istediğimiz sadece bir gücün altını çizmek.

Kıssadan hisse elbette “üniversitenin dışına çıkarak” siyaset yapmak değil, gücümüzün farkına varıp bu gücü üniversitelerin içinde de harekete geçirilebilecek kanalları görebilmektir.

Üniversiteli kadının tuvaletteki sabun sorunundan çok daha gerçekçi ve yakıcı sorunlarla bağını kurması ve bu bağı üniversitedeki diğer siyasal gündemlerle ilişkilendirmesi hiç de zor değildir. Yeter ki niyet edelim...