Üniversitelerde siyaset

Türkiye, 12 Eylül rejiminden çok çekti. Halen de, o rejimin uzantısı siyasal yapıların ülkede söz sahibi ve iktidar olmalarından çok çekiyor.

O anlayışlar, 12 Eylül’den beri ‘’üniversitelere siyaset sokulamaz’’ diye diye, siyasetin alasını üniversite kürsülerinden yaptılar.

Bunu Cumhurbaşkanı da, Başbakanı da, Bakanı da, Valisi de, Büyükşehir Belediye Başkanları da, kısaca jher kademede AKP’li, AKP’ye yakın duran, kendisini AKP’li hisseden ya da durumdan vazife çıkartarak AKP politikalarının  uygulayıcısı haline gelen herkes böyle yaptı, yapmaya da devam ediyor.

Son örnek Cumhurbaşkanı…

Kocaeli Üniversitesi’nde kendisine fahri doktora verilmesi dolayısıyla katıldığı törende, siyasetin en alasını yaparak, salonda bulunan öğrencilere Türkiye’yi, Türkiye’deki gelişmeyi, AKP projeksiyonu kapsamındaki gelecek beklentilerini ve tabi ki yeni anayasa ve başkanlık beklentilerini de anlattı.

Böyle olunca da, bal gibi siyaset yaptı…

Cumhurbaşkanı, söylemlerinin başında "Son dönemde bazı üniversitelerden eski Türkiye manzaraları yansıyor" diyor.

İyi de, o eski Türkiye dediğiniz topraklarda Cumhuriyet kuruldu, yeni değerler yaratıldı ve göreceli de olsa bağımsızlık şemsiyesi altında yaşamın keyfi çıkartıldı.

Üretim teşvik edildi ama tamamen borçlanmadan yaşanamadığı için, o dönem hep karalanmaya çalışıldı.

Tıpkı, Cumhurbaşkanı’nın bugün yaptığı gibi…

Ama, unutulmaması gereken bir gerçek de, Cumhurbaşkanı’nın ‘’tartışmalı bile olsa’’ üniversite diploması eski Türkiye’ye ait.

O nedenle, yapılan buz gibi siyasetti. Yani, üniversitede, devletin en tepe noktasının bizzat yaptığı bir siyaset vardı.

Sadece bu söylem değil tabi ki…

Cumhurbaşkanı, ülkenin yakın geçmişiyle bağını kesmeye kararlı olduğunun altını çizerken, şu ifadelerle üniversitede siyaset yapmayı sürdürüyordu:

‘’Türkiye 14 yılda hangi başarılara imza attıysa, hangi projesini hayata geçirdiyse, emin olun önüne çıkan birçok engelleri aşarak yapmıştır. Ülkeyi yönetme sorumluluğunu omuzladığımız ilk günden itibaren yükümüzün ağır, işimizin çok olduğunun farkındaydık.

Yıllarca bu millete tepeden bakanların karşımıza çıkacaklarını biliyorduk. Aynı şekilde Türkiye’nin büyümesinin, güçlenmesinin, iddia sahibi olmasının uluslararası güç odaklarını rahatsız edeceğini de gayet iyi biliyorduk. Geçmiş tecrübeler, bu ülkede en zor yolun milletin tayin ettiği yolda yürümek olduğunu gösterdi. Eski Türkiye’nin elitlerinin kendi çıkarları için yapmayacağı ihanet yoktur. Başımızı iki elimizin arasına alarak şunu düşünmelerini tavsiye ediyorum. İradesini başka ülkelere, vesayet odaklarına teslim edenler, 79 milyonluk Türkiye gemisini batırmaktan bir an çekinmeyeceklerinden özellikle bilmelerini istiyorum.

4,5 yıllık İstanbul belediye başkanlığımda yaşayarak gördüm. Cumhuriyet mitinglerinden, Gezi olaylarına, 17-25 Aralık darbe teşebbüsünden 6-7-8 Ekim olaylarına kadar bunu birçok şekilde yaşadık. Biz tehditlere asla boyun eğmeden, hedeflerimizden vazgeçmeden yolumuzda yürüyoruz. Milletin verdiği emaneti çapulculara, ihanet çetelerine, terör örgütü üyelerine teslim etmedik, etmeyeceğiz.

Bugün hamdolsun 14 yıl öncesiyle karşılaştırılamayacak kadar büyük bir ülkeyiz. 79 yıllık cumhuriyet tarihinde yapılan yatırımların kat be kat fazlasını yaptık. Demokraside, insan haklarında, dış politikada, sağlıkta, eğitimde çığır açan reformlar yaptık. Yani bir röntgen için 7 ay, 8 ay sonraya gün alan bir ülkeydik. Sıralarda aylarca beklediğimiz bir ülkeydik. Affedersiniz, hastanelerin odalarında doğru dürüst tuvaletlerin olmadığı bir ülkeydi. Adeta koğuş sistemiyle hastanelerin olduğu bir ülkeydik. Şimdi, bir, iki, üç yataklı odalarla hizmet veren bir ülke haline geldik.’’

Yanlış anlaşılmasın, üniversitede siyaset yapılmasının karşısında değilim. Aksine, siyaset yapılmalıdır diyorum. Ama, eşit şartlar altında. Bir yanda devletin gücünü kullanarak ‘’Üniversite de olsa ben istediğimi söyler siyaset yaparım’’ demek, diğer yanda farklı düşünceleri savunanlar için ‘’üniversitede siyaset yapıyor’’ diye soruşturmalar açmak, okulla ilişiğini kesmeye varan yaptırımlar uygulamak ve bunlara sessiz kalmak, FAŞİZMİN taktiğidir.

Cumhurbaşkanı, aynı konuşmasında bir de ayrımcı dil kullanarak siyaseti keskinleştirdi.

‘’Hakkari'deki yurttaşların üniversitelerin kıymetini bilmediğini’’ vurgulayan Cumhurbaşkanı, şöyle diyor:

‘’Tabela üniversitesi dedikleri üniversiteler potansiyel öğrenci yetiştiriyor. Benim Muş'taki gencim İstanbul'a gelemeyebilir. Bize düşen devlet olarak eğitimi onların ayağına götürmekti. Hakkari'ye götürdük. Oradakiler bunun kıymetini bilmeyebilir, bizim devlet olarak görevimiz hizmeti götürmekti, bunu başardık."

Bunun adı da ötekileştirilmişlere siyasi öğütlerdir…

Bilinen şudur ki, Cumhurbaşkanı zaten ‘’Ben, bildiğiniz Cumhurbaşkanları gibi olmayacağım’’ sözünü çok önce kullandı.

Arkasına, ‘’Partili Cumhurbaşkanı’’ seçeneğini koydu.

Yetmedi, şimdi de başkanlık sistemi istiyor.

Bunun için de il il gezip derdini anlatacak fırsatları iyi kullanıyor…

Kocaeli Üniversitesi öğrencilerinin kaçı Cumhurbaşkanı’nı dinledi bilemiyorum. 65 bin civarında öğrencisi olan bir üniversitede 2-3 bin kişilik bir salonun dolu olmasına bakılarak söylemlerin etki derecesini ölçmek olası değil.

Ama, bilinen bir şey var ki, her düşünceye siyaset yapma yasağının acımasızca uygulandığı Kocaeli Üniversitesi’nde, Cumhurbaşkanı siyaset yapmakta sakınca görmüyor. TBMM dahil olmak üzere tüm muhaliflerini yerden yere vuran ifadeler kullanıyor.

Öyleyse, bu davranış ve konuşmanın karşılığı olacağını da peşinen kabulleniyor.

Üniversitede siyaset konusunda hassaslık gösterdiğini her fırsatta söyleyen Rektör Prof. Dr. Sadettin Hülagü de, ağzı açık dinlediği Cumhurbaşkanı’na, konuşması sonrası fahri doktora ünvanını içeren bir belge veriyor ve cüppe giydiriyor.

Eh, ne de olsa Rektörlük diyetidir…

Demek ki, artık ‘’Üniversitelerde siyaset yapmanın bu yol açıldı’’ ve ‘’açılan yoldan yürümenin önünde bir engel kalmadı’’ diye düşünebiliriz.

Erdoğan-Hülagü ikilisinin Kocaeli Üniversitesi öğrencileri ve kentteki muhalif düşünce sahiplerine en önemli armağanı da bu olsun…

Umarım, üniversitenin yerleşkelerinde görev yapan ÖGB ile diğer kolluk kuvvetleri bu açılımdan gereken dersi alır ve öğrencilerin siyaset yapmasının önüne su, gaz, jop ve TOMA ile çıkma cesaretini göstermez…