Türkiye Suriye'ye girer mi?

Bugün Taraf gazetesinin manşetinde, Gürsel Tekin'e ait şu ifadeleri görüyoruz:

“Türkiye’de sorunlar her geçen gün artıyor. Seçim bölgemde önceki gün pazarcı esnafıyla birlikteydim. Maydanoz satan bir esnaf kardeşim ‘Çok korkuyoruz. Çocuklarımızın geleceği için endişeliyiz’ dedi. 30 yıllık siyasetçiyim. Böyle bir üzüntü, böyle bir endişe hiç görmemiştim. Bütün bu sorunlar yaşanırken içeride de zaman zaman provokasyonlar yaşanıyor. Çeşitli siyasi partilere akla gelmeyecek tuzakların kurulduğunu biliyoruz. Bunların bir kısmını duyumlarımız sonucu bozduk. Bu aşamada korkunç bir iddiayı dile getirmek istiyorum. Öncelikle şunu vurgulayayım. Kaynağım çok sağlam, çok güvenilir. Bu kaynak daha önce Süleyman Şah Türbesi’ndeki askerlerimizin adeta orada mahsur kaldığını, IŞİD’in insafına teslim edildiğini de önceden haber vermişti. Bu kaynağımın belirttiğine göre, Türkiye belki yarın akşam, belki öbür gün Suriye’ye askeri operasyon yapacak. Suriye’ye girecek."

Türkiye'nin Suriye'de cihatçı teröristlere desteği artırdığı yönünde son dönemde hem içeride hem de dışarıda bir dizi haber, yorum yazıldı. 
 
Son İştebrak ve İdlib katliamlarının ardından, Türkiye'nin katliamlardaki rolü, katillerin planlarını Türkiye'de yaptıkları, silahların ve patlayıcı malzemelerin Türkiye'den gönderildiği, Türk askerinin ateş açtığı haberlerinden geçilmiyor. 
 
Meselenin, Yemen'e Suudi Arabistan öncülüğünde gerçekleştirilen operasyonla biraz daha belirgin hale gelen, İran-Suudi Arabistan gerginliği boyutu da bulunuyor. 
 
Türkiye için bu saflaşmanın oyun sahası Yemen değil, Suriye. Kaldı ki, AKP açısından Suriye'deki gidişatın seyri, iç politikadaki seyri de belirleyecek bir öneme kavuşmuş durumda. 
 
Yeni Şafak yazarı Akif Emre "Suud'la ikinci bahar" başlıklı bugünkü yazısında, "Suud-İran saflaşmasında Türkiye'nin yeri bellidir ancak bunun bir sıcak savaş-çatışma biçimini alması kısa vadede belki yarar sağlar ancak orta ve uzun vadede başımıza dert açar" diyor.
 
Bölgenin tarihsel olarak en önemli güçleri olan Türkiye, Mısır, İran, Suudi Arabistan ve İsrail'in güncel pozisyonlarına baktığımızda, tam bir belirlenmişlikten bahsetmek mümkün olmuyor. Daha önce defalarca yazdığımız, emperyalizmin bölge politikalarındaki başarısızlık veya çok yönlülük, bu güçlere de görece serbest hareket edecek bir alan açıyor. Görece serbest hareket, emperyalizme karşıtlık değil, bölgenin emperyalistler tarafından en çok dikkate alınan öznesi olma ve bu sırada "ulusal çıkarları"nın gereklerini yerine getirme anlamı taşıyor.
 
Gelelim Türkiye'nin Suriye'ye girip girmeyeceğine...
 
Gürsel Tekin'in ipiyle kuyuya inmenin bir manası bulunmuyor. Tekin'in sicili bu bakımlardan pek çok soru işaretini barındırıyor. Bunun bir ön alma, sermayenin veya emperyalizmin çeşitli temsilcilerine, Kürt hareketine ve orduya mesaj verme gibi anlamları olabilir.
 
Öte yandan AKP'nin gerilemekte olduğu bir dönemde, Abdurrahman Dilipak'ın dahi "zor bir dönemden geçiyoruz" dediği seçimler sürecinde, Tayyip Erdoğan'ın herhangi bir provokasyona, herhangi bir çılgınlığa kalkışmayacağı konusunda gönül rahatlığıyla garanti verebilecek tek bir kişi kaldı mı?
 
Türkiye solunun önünde büyük bir sınav var. 
 
Ya AKP iktidarının, halkımızı büyük bir yıkımla karşı karşıya bırakacak her türlü çılgınlığını engelleyecek şekilde; halkçı, yurtsever, laik ve kardeşlikten yana ikirciksiz bir tavır sergileyeceğiz. Kavganın kendi kavgamız olduğunun farkına varıp, inisiyatif alacağız. AKP'nin gidişine bu değerler damga vuracak. 
 
Ya da "bu kavga bizi ilgilendirmiyor bu büyük siyasette biz yokuz" diyecek, solun nasıl büyük bir tehditle karşı karşıya olduğunu teorize edecek, kabuğumuza çekileceğiz.
 
Kişisel fikrim, Türkiye Suriye'ye girse de girmese de, sığınaklara çekilenler kaybedecek.