Olmuyor, hiçbir ülke bizi geçemiyor. Dahası yanımıza bile zor yaklaşıyor. İnşaat sektörüne bağımlı hale gelen, geldikçe daha fazla mega proje, daha fazla parıltılı fikirler bir zorunluluk olarak kendisini dayatıyor. Rant ekonomisi, geçmişte pek çok ülkede yaşandığı gibi Türkiye’de de daha fazla doğa katliamı, daha fazla iş cinayeti anlamına geliyor. Ama bir sorunun yanıtını vermek gerçekten zor: Neden Türkiye işçi ölümlerinde pek çok ülkeye bu kadar fark atıyor? Neden birinciliği elden bırakmıyor Türkiye? Bunu tartışmak gerekiyor. Ama öncesinde verilere bakalım, birincilik derken neyi kastediyoruz.
Yukarıdaki şekil, 51 ülkenin inşaat sektöründeki kaza sıklığı verilerini gösteriyor. Biraz anlaşılması için bilgi vermeye çalışayım. Kaza sıklığı, her yüz bin kişide ölüm sayısını gösteriyor. Söz gelimi bir ülkede inşaat sektöründe yüz bin kişi çalışıyor ve o yıl 10 kişi inşaat sektöründe yaşamını yitiriyorsa, kaza sıklığı 10 oluyor. Kaza sayıları yerine, oran verdiği için en fazla kullanılan karşılaştırma ölçütlerinden birisi kaza sıklığı. Yukarıdaki şekli nasıl oluşturduğum hakkında da biraz bilgi vereyim. Geçtiğimiz dönem öğrencilerime ödev verip, Türkiye ve belli ülkeleri kıyaslamalarını istemiştim. Onların ödevlerini kontrol ederken de, tek tek tüm ülkeler için Dünya Çalışma Örgütü (ILO) veri tabanından, 2011-2019 yılları arasındaki verileri aldım. Alamadıklarım için de bazı kaynaklardan yararlandım, kaynaklar kısmında bulunabilir zaten. Her ülke için inşaat sektöründe (ISIC-Rev.4:F Construction) gerçekleşen ölümleri inşaat sektöründe çalışan toplam sayıya bölüp yüz bin ile çarparak kaza sıklığı verilerine ulaştım. Öte yandan ILO kaza sıklığı verilerini de veriyor, ancak tüm yıllar için bu veriler yok, çoğu ülke için en son 2016 yılında kalmış durumda ve ayrıca benim yaptığım hesaplama ile, bu kaza sıklığı verileri çoğu durumda örtüşmüyor (ki bu çok ciddi bir tartışma konusu). 51 ülke için bu değerlendirmeleri yaparken, bazı ülkeler için dokuz yılın verisi olmamasına karşın, o aralıktaki verilerin ortalamasını aldım. Söz gelimi Kazakistan ve İsrail için bu aralıkta sadece üç yılın verileri varken, Güney Kore için bu zaman dilimindeki beş yılın verilerini bulabildim. Bazı ülkeler için de altı ila 8 yıllık veriler vardı. Belli bir karşılaştırma yapabilmek için tüm bu yılların ortalamasını alarak, bu zaman dilimindeki ortalama kaza sıklığı verilerine ulaştım. Uzattım biliyorum ama verilerin önemli olduğunu düşündüğüm için bu açıklamaları yapmak istedim.
VERİLER NE GÖSTERİYOR?
Özetle 51 ülkenin inşaat sektöründeki kaza sıklığı ortalaması şekilden de görüleceği üzere 9,14; Türkiye için ise bu değer 27,24 yani tam üç katı! Malta ve Lüksemburg gibi küçük ülkeleri çıkardığınızda da bu değer pek değişmiyor. KKTC için kaza sıklığı verisi 31,4 olmasına karşın bu şekilde yer vermek istemedim, zira çalışan işçi sayısı ile ölüm oranlandığında, o yıl 3 kişi yaşamını yitirse bile bu kaza sıklığı düşünüldüğünde bir anda çok yüksek bir sayı verdiği için çıkardım. Her halükarda, tablo çok vahim, gerçekten çok vahim; Türkiye, resmi istatistiklere bakıldığında ölümlü kaza sıklığında ortalamanın üç katı! Bu ülkeler arasında tüm AB üyesi ülkeler, ABD, Avustralya, Britanya, Çin, Rusya Federasyonu vb. ülkeler olduğu gibi, görece daha az gelişkinlikte kapitalist ülkeler de var. Hiçbiri Türkiye’ye yaklaşamıyor!
Şimdi bir de aşağıdaki tabloya bakalım. Bu tablo Türkiye’nin son on yılının verileri. İnşaat istihdamının toplam istihdama oranının yüzde 6-7 olduğu ama toplam ölümler içinde inşaat sektörünün yüzde 30’ların üzerinde olduğu, kaza sıklığının da yüzde 27’nin üzerinde olduğunu gösteren veriler bunlar. İnşaatlarda ölümler bir türlü azalmıyor, bir türlü şantiyeler iyiye gitmiyor…
Bir diğer tablo da, sürekli iş göremezlik ve meslek hastalıklarına ilişkin verilerin olduğu aşağıdaki tablo.
Bu tabloya ilişkin ise şunlar söylenebilir; 2013’ten sonra iş kazalarının “arttığını” görüyoruz ki bu tamamen yanlış bir yorum. 2013 yılında yürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası ile birlikte kaza bildirimlerinde ciddi bir artış olduğu görülüyor, yasanın belki de en somut sonuçlarından birisi bu. Bazı yayın organlarında kaza sayılarında patlama gibi yorumlar görüyorum, bunların yanlış olduğunu, kazalarda değil, bildirimlerde patlama olduğunun altını çizmek gerekiyor. Ölüm ve yaralanma sayılarına baktığımız zaman ise böyle bir patlama olmadığını görüyoruz. Bir diğer husus ise sürekli iş göremezlik verileri konusunda yorum yapmanın zorluğu, bu konuda daha net verilere ulaşmak için uzmanların açıkçası yardımlarını istiyorum. Zira 2013 yılından itibaren, sürekli iş göremezlik vakalarının yerini, ilgili yılda iş kazası ve meslek hastalığından dolayı gelir bağlanan kişi sayısı alıyor. Ama ne dersek diyelim, 10 yılın ortalaması şunu gösteriyor: Ölümlerin üçte biri inşaat sektöründe, sakatlanmaların ise dörtte biri! Ölen üç işçiden biri inşaat işçisi, sakatlanan dört işçiden ise birisi inşaat işçisi! Meslek hastalıkları konusunda ise fazla yorum yapmak istemiyorum, zira bu alanda kayıt altına alınan vaka, geneli yansıtmaktan bir hayli uzak…
Neden bu kadar işçi ölüyor şantiyelerde? Neden bu kadar işçi sakatlanıyor inşaat projelerinde? Bu hafta bu rakamları ortaya koyup, soruyu sorup bırakmak istiyorum. Yanıtı defalarca bu köşede vermeye çalıştım, önlem alıp almamanın, denetim yapıp yapmamanın ötesinde bir durumla karşı karşıyayız: Yangından mal kaçırırcasına inşaat yapmak, hız olgusu, bir an önce projeleri ranta çevirmek, “hadi hadi”cilik, yoğun ve uzun süre çalıştırma, inşaat işçisinin örgütsüzlüğü, tüm bunlarla birleşen göstermelik teftişler, alınmayan önlemler… Söylenecek çok şey var ama ''dünya birinciliği'' utancını hiçbirisinin örtmesi mümkün değil…