Turizm işçileri ne istiyor?

Geçen yılı malum kötü geçirdik ve umutları bu yıla devrettik. Gerçi geçen yılı kötü geçiren de bu yıla aynı umutsuzlukla girenler de hep aynı nedense. Dünyadaki insanların bir kısmı bu süreci evinde gayet de ferah feza geçiriyor oysa. Teknik imkanlar da artık bunun için gayet müsait. Evde sıkılmak yok, bir ton internet platformu sınırsız film ve diziyi önünüze seriyor. Alışveriş için dışarıya çıkmanıza da gerek yok çünkü market bir tık ötenizde, istediğiniz yemeği de söyleyebilirsiniz çünkü herkese yasak olan sokağa çıkmak tüm bu sektörlerde çalışan işçilere serbest. Gün geçmiyor ki yaratıcı iş adamlarımız yeni uygulamalarla rahatınızı sağlamak için çok değişik iş alanları açmasınlar. Bu aralar evlere özel servis yapan ve bir restoranda ne tip bir hizmet alacaksanız onu ayağınıza hem de beş yıldız kaliteyle getiren işletmeler türemiş. Siz ailenizle evde oturuyorsunuz restoran size geliyor, hijyen kurallarına uygun tedbirler eşliğinde garsonlar, sıcak servis ekipmanları ve hatta aşçısıyla tam tekmil hizmet.

Seksen öncesindenyakınan halkımızın bir zamanlar dilinde pelesenk bir cümle vardı: "O dönem Sana Yağ kuyrukları bile vardı. Şimdi öyle mi? Her şey var artık, mağazaların vitrinleri dolu azizim." Şimdi cümle şöyle bir evrim geçirse iyi olacak gibi: "Günümüzde 'koronavirüsün etkileri' diye bir şeyden bahsedilemez azizim. Şükür her şey önümüze kadar geliyor. İnternette her şey dolu artık."

Şükür aynı gemide olmadığımızı korona sayesinde daha bir gözümüze sokmayı başardılar sonunda. İnsanların küçük bir kısmı, çok ama çok büyük bir kısmının hayatını tehlikeye atması pahasına evlerinde huzurlu mutlu ve tatil modunda bir virüs sezonu geçiriyorlar ne de olsa. Hatta bu insanların büyük bir kısmı ise hala çalışabildikleri bir işleri olduğu için, evlerine çocuklarına hayatları pahasına bir ekmek götürebildikleri için mutlu.

Ya götüremeyenler?

Yaklaşık üç aydır devam eden son korona kısıtlamaları ile birlikte sayısı milyonlara varan turizm işçileri ve buna bağlı yan sektörlerdeki emekçiler gerçek bir açlığın tam ortasında kaldılar. Bir çoğu askı sistemi nedeniyle zaten mevsimlik çalışan bu insanlar tam da bu sebeple herhangi bir sosyal yardımdan da yoksun olarak hiçliğin ortasına bırakıldılar. Hamasi edebiyat olmasının dışında emekçiler için hiçbir anlam ifade etmeyen sosyal yardımların var olan yetersiz kısmından bile faydalanamayan bu insanlar ne yapacak?

Gerçi bir kısmının hala cep telefonu olabilir. Belki de sırtlarında montları bile vardır. Bu iktidardaki yetkili zevat açısından yeterli sayılıyor ama diğer taraftan yine de terbiyesiz bu insanlar, gösteriş yaparak intihar ediyorlar(!)

Antalya turizm işçilerinin en yoğun yaşadığı kent ve doğal olarak Antalya merkezli olmak üzere turizm emekçilerinin sesleri de gittikçe daha gür duyulmaya başlandı. Turizm İşçileri Sendikası olarak basın açıklamaları, sosyal medya çalışmaları vb. örgütlenme faaliyetlerine hız veren arkadaşlar kangren haline gelen sorunlarına çözüm arıyorlar, sorunlarının çözümünün örgütlü mücadeleden geçtiğinin her geçen gün büyüyen bilinciyle...

Türkiye geneli ve Antalya özelinde insanları dumura uğratacak bir rahatlıkla göze sokmaktan çekinmedikleri pervasızlıklarını sergiliyor iktidar odakları. İl ve ilçe kongrelerinde, AVM’lerde, toplu taşıma araçlarında, tatil beldelerinde bulaşmayan virüs nasıl oluyorsa oluyor kafelerde turizm işletmelerinde bulaşabiliyor. “Evde kal” çağrıları sadece tuzu kurulara yapılıyor. Emekçilerin bir kısmı üç kuruş maaş için ölüm riskine maruz bırakılırken diğer kısmı işsizlik nedeniyle ölüm riskiyle çalışan emekçilere imrenerek bakıyor. Öyle bir ülke düşünün ki sadece simit almak için bile yeterli olmayan bir paraya dahi muhtaç olan turizm işçileri işsizlik aylığı alanlara gıpta ediyor.

Turizm İşçileri Sendikası içinde örgütlü arkadaşlar kendi dayanışma ağlarını büyüterek bu olağanüstü dönemin üstesinden gelmenin yolunu arıyorlar. Bize düşen dayanışmanın, örgütlülüğün bu günleri aşmakta ve bir daha yaşanmamasını sağlamakta ne kadar önemli olduğunu hepimizin anlamasını sağlamaktır. Ve bir şey daha: Aya adım atmadan önce sevgili devlet büyüklerimiz acaba Antalya’nın işçi semtlerine de bir teşrif buyurmazlar mı?