Başlıktaki “türbanlı bacı” ifadesi bir dönemin resmi ideolojisinin soğuk sesi olarak görülebilir belki. Ne var ki kastımız “benim türbanlı bacıma edilen zulüm” söylemiyle bugünün resmi ideolojisindeki “türbanlı bacılar”.
Dahası “türbanlı bacı” yalnızca hakkında söz söylenen bir şey değil.
Türbanlı bacı bir politik özne.
İktidarın nimetlerinden yararlanmayı hedeflemiş, o ya da bu derecede yararlanmış bir politik özne. Daha açık bir ifadeyle aslında onu “türbanlı bacı” yapan, taktığı türbandan çok İslamcı/şeriatçı bir patriyarka ile pazarlığa oturmasıdır.
Türbanlı bacı, seçim çalışmalarından, hanımlar örgütlenmesine, platformlar kurmaya vs uzanan oldukça aktif bir siyasi hayat içinde yer almıştır on yıllar boyunca. Burada, İslamcı siyasetin ağır erkek egemen hal ve vaziyeti içinde “vitrin olmayı” kabul edenler de, “dava adamlarıyla” ters düşenler de olmuştur elbette. Bakan koltuğuna oturan da, vakıflara yönetici yapılan da, ihaleleri bir bir kapan da olmuştur, hayal kırıklığı ile köşesine çekilen de…
Sözgelimi 2011’deki seçimlerde İslamcı kadın hareketinin‘Başörtülü Aday Yoksa Oy da Yok’ kampanyası “pazarlığın” tam bir fiyaskoya dönüştüğünü göstermiştir. Bu girişim, dönemin Başbakanı R. T. Erdoğan tarafından "zamanlaması hatalı, isabetsiz, yakışıksız" olarak nitelenecektir. İslamcı erkek yazarlar konuyu “casusluk, derin devlet işi” olarak yorumlamaya kadar vardıracaklardır.
Velhasıl bugünlere gelirsek artık çözülmemiş bir “türban sorunu” yok. Bugünlerde başka bir sorundan bahsediliyor: Cami sorunu
“Camilerde, genelde bizlere camilerin ardiyeleri ayrılıyor. Süpürgelerin olduğu, kırık eşyaların konulduğu, klimaların olmadığı, ısıtıcıların olmadığı mekânlar ayrılıyor. Ve bu çok rahatsız edici bir durum. Çünkü siz kendinizi camide hissetmiyorsunuz. İtilmiş hissediyorsunuz. Dışlanmış hissediyorsunuz. Cemaatle bütünleşemiyorsunuz.” (1)
Bu soruna karşı Kadınlar Camilerde Kampanyası adında bir kampanya başlatılmış durumda. En çok muzdarip olunan konu da şöyle ifade edilmiş:
“Camilerin kadınların erişimine açık olması, herkesin aynı şartlarda camiden yararlanabildiği anlamına gelmiyor. Camilerde kadınlara ayrılan yerlerin yetersiz olması, camilerin en düzensiz ve kirli yerlerinin kadınlara layık görülmesi en çok mustarip olduğumuz konulardan”(2)
Camiler gerçekten de kural olarak erkek homososyal ortamlardır. Namaz çıkışı denk gelirseniz yürüdüğünüz kaldırım bir anda Yozgat’a, Erzurum’a dönüşür, kadın yoktur. Kimi pantolununu, çorabını çekiştiren kimi arkasına bastığı ayakkabısını düzelten onlarca, yüzlerce erkek sökün eder camiden.
Dahası sağ siyasetin simgesel evreninde cami özel bir yerdedir. Ahıra dönüştürüldüğü söylenen camiler sağ rövanşizmin gözde temasıdır, imansız vatansız sola karşı öfke duyguları camilerden yükselir vs.
Başlatılan kampanya ile anlıyoruz ki camiler aynı zamanda “benim türbanlı bacıma” zulüm edilen yerlermiş de. Şaşırtıcı değil…
Zira gündelik yaşamın dinselleştirilmesiyle, rejimin faşizm boyutundaki din baskısıyla, camide kadına en rezil yerleri ayıran erkek egemenliği aynı kaynaktan beslenmektedir.
Minareler erkek egemenliğinin, faşist rejimin süngüsü oldukça camide kadınlara biraz daha düzgün yerler talep etmek “biraz kadın eli değsin şuralara” demekten farksız olacaktır.
Hegemonyaya rıza üretmenin bir biçimi de budur. Diğer bir deyişle, kadınlar öldürülürken, kız çocukları evlendirilirken, her gün yeni bir vaazla kadınlar hedef haline getirilirken, yurt köşelerinde çocuklar istismar edilirken, türbanıyla üniversiteyi bitiren evinde işsiz beklerken “en çok muzdarip olunan” konunun düzgün bir cami bölmesi olmasıdır rıza üretmek.
1- http://www.karar.com/yazarlar/yildiz-ramazanoglu/neyi-ispatlamaya-calisiyorsunuz-6504