Trump’ın gidişi ve düşündürdükleri

3 Kasım 2020’deki başkanlık seçiminden bu yana ABD’de yaşanan gelişmeler tüm dünyada dikkatle izleniyor. Bu ilginin, bugün bile “sistemin lider ülkesi” denebilecek ABD’nin başına kimin geçeceğinin, o ülke dışında dünyadaki siyasal gelişmeleri de etkileyecek olmasından kaynaklandığı söylenebilir. Ancak, Türkiye söz konusu olduğunda bu ilginin ek bir boyutu daha var:

Seçim kaybeden otokratlar kolay kolay gider mi?

Bu soru, Trump’ın seçimler öncesinden başlayarak söyledikleri, daha sonraki oyunbozan çocuk tavırları ve kuşkusuz arkasındaki 70 milyon civarı oyla daha bir sıcaklık kazandı. Nihayet son “Capitol kalkışması” maceranın sonunu getirdi. Sonunda ne mi oldu:

Adam rezil oldu.

***

Trump’ın bugün düştüğü durumu, ABD’deki “yerleşik demokrasi anlayışıyla”, ülkedeki anayasal kurumların gücüyle, yargının “bağımsızlığıyla”, ordunun “tarafsızlığıyla” vb. açıklayan görüşler var. Ancak nedense bunlar kadar önemli sayılabilecek bir başka gerçek üzerinde pek durulmuyor: Trump’ın zeka yanı fazlasıyla güdük kalan anti-sosyal biri, kendine aşırı güç vehmeden bir şarlatan, hakikat sonrası toplumda yaşanıyor diye her yalanının tutacağına inanan bir budala olduğu…

Trump’ın, partisindeki en yakınları tarafından bile yüzüstü bırakılması, selamladığı ve çok sevdiğini söylediği Capitol baskıncılarını daha sonra kınamak zorunda kalması ve görevi resmen devretmeden önce “kendisine af çıkarma” konusunu gündeme getirmesi , kadiri mutlaklıktan zavallılığa sürüklenişin tezahürleridir.

Arkasındaki “kitle desteğine” gelince: Capitol baskıncılarına baktığımızda, bu “militanların” serseri-lümpen-fanatik-ırkçı kişiler değil de küresel sermayenin oyunlarına direnen halktan öncü kişiler olduklarını söyleyemiyoruz (!)

Böyle değerlendirenler bizden, Türkiye’den mutlaka çıkacaktır; onları beklememiz gerekiyor…

Trump’ın geliş ve gidiş serüveninden, başka ülkeler, örneğin Türkiye açısından ne gibi dersler ve sonuçlar çıkarılabileceği kuşkusuz önemli, ama ayrı bir tartışma konusu.

Biz, bu serüvenden hareketle bir başka ihtimal üzerinde duracağız.

***

Değineceğimiz ihtimal, biraz daha uzun vadede geçerlilik taşımak üzere şöyle:

Kapitalist sistemde serbest seçimlere dayalı temsili demokrasinin ciddi bir kriz içinde olduğunu biliyoruz. İhtimal, küresel sermayeyi de içermek üzere liberal düşünce ve akımın bu haliyle bu demokrasinin “her kesime zarar veren” popülist rejimleri ve iktidarları beslediği gerekçesiyle “teknokrasiye”, “teknokrat rejimlere” yönelmesi…

Yani denebilir ki: Ekonomik sorunlardan çevre ve iklim krizlerine, halen mevcut ve olası salgın hastalıklardan sığınmacı-göçmen dalgalarına kadar tüm insanlığı meşgul eden önemli sorunların seçimlere dayalı, bildiğimiz temsili demokrasi yolundan çözülmesi bundan böyle mümkün görünmemektedir; her sorunu, o sorunun uzmanlarından oluşan üst düzey “think-tanklere” havale edelim…

Tekrarlarsak, bir eğilimden ve ihtimalden söz ediyoruz.

Başka bir deyişle, küresel sermayenin, “popülist iktidar ve rejimlerin” sistem açısından risk taşıyan politikaları ile uzaktan cazip görünse bile bu kez başka riskleri beraberinde getirebilecek “teknokrat rejimler” arasında bir muhasebe yaptığını söyleyebiliriz. Ekonomik krizin üzerine bindiği gibi giderek boyutlanan küresel sağlık, çevre, iklim, vb. krizlerinin bunlardan ikincisine daha fazla ağırlık kazandıracağını da…

Bu durumda, seçimlere dayalı temsili demokrasiden hemen ve toptan vazgeçilemeyeceğine göre şimdilik bununla “teknokrasi ağırlığı” arasında bir denge kurulmaya çalışılacaktır.

***

Peki biz ne diyeceğiz ne yapacağız?

Sosyalizmle teknokrasi/teknokrat rejimler arasında kan uyuşmazlığı olduğu açıktır ve sosyalistlerin “insanlığın geleceği” adına bu tür rejimleri savunmaları kuşkusuz mümkün değildir.

Bunu bırakalım başkaları, örneğin Celal Şengör gibiler savunsun.

Yapılabilecek olan ve bizce yapılması gereken, “seçimler” ve “temsili mekanizmalar/organlar” korunmak üzere bildiğimiz demokrasiyi yeniden ve burjuva demokrasisinin katması mümkün olmayan eklerle birlikte yeniden tanımlamak, geleceğin sosyalist demokrasisinde yer alacak belirleyici özelliklerin en azından bir kısmını bugün savunmak, önermek ve hayata geçmesi için çalışmaktır.