Tersine dünyayı kim yarattı?

Geçen hafta “erkekler yerini bilsin” etiketiyle başlayan sosyal medya akımı epey ilgi gördü. Toplumsal cinsiyet rollerini tersine çevrilerek eğlendik, mesajımızı ilettik. Neler neler söylenmedi…

“Kocam isterse çalışabilir”/“kocam benden fazla kazanıyorsa gocunmam”/“öğretmenlik erkekler için çok iyi, evi de çekip çevirir”/“yemeğin salçalısı, erkeğin kalçalısı” vs vs

Yemek isimlerinden, komplimanlara, yaşamın türlü alanlarındaki konum ve sakınmalardan, cinselliğe ve klişe tabulara liste uzadıkça uzadı. Akım büyüdükçe kimileri rahatsız oldu tabii.

Sözgelimi kamuoyu tarafından pek bilinmese de asıl adı “ataerki tutkunu İslamcı hanımlar örgütü” olan kimi yapılar karşı açıklamalar yaptılar. Meğerse “erkekler yerini bilsin” temalı sosyal medya silsilesi, bu hanımların, inandıkları değerleri zedeleyecek boyuta gelmiş, efendilerinin kıymetli fallusları örselenmiş, bey ve paşalarının tadı kaçmıştı.

Tikinizi “azdırdıysak” kusura bakmayın ama sizin inandığınız değerler, kadınlar sokakta boğazlanırken, çocuklar yurt köşelerinde istismara uğrarken, yoksul anneler intihar ederken bir milim bile zedelenmiyor.

Zedelenmiyor çünkü paranın iktidarına, erkeğin kırbacına aşıksınız.

Zedelenmiyor çünkü kol kanat gerdiğiniz erkek zulmünün mükafatını almaya alışmışsınız; ciplere, yalılara, tatillere, yemelere içmelere, milyon liralık çantalara, markalara, birkaç maaşlık türbanlara, “eşyanın büyüsüne” kapılmışsınız. “Düşük bir ruh” gibi, en yüksek fiyatı çekenin ardına düşen sefil bir ahlak gibi, paranın düzenine secde ediyor, zorbanın iktidarına, ataerkinin salyasına arzu duyuyorsunuz.

İşin aslı “rolleri tersine çevrilme”  denecekse tam da sizin değerlerinizdir, adıyla ataerkil üstyapılar; inanışlar, söylenceler, efsanelerdir bunu yapan.

***

Ataerkinin fikirleri, inançları, motifleri, kültürel tutamakları bizatihi bin yıllara yayılmış dev bir “tersine çevirmeden” ibarettir. Birkaç sembole bakalım...

Nereden başlasak?

Belki de en başta Tanrılarınızın dağdan gelip bağdakini kovmasını ve acemi sarsaklığıyla elini attığı her bir şeyi tersine çevirmeye çalışmasını hatırlatsak yeterli olur.

İnsanlık en az 25 bin yıl Tanrıçalara inanmışken, son beş bin yılda erkeğin Tanrıları “tersine bir dünya” yaratarak, kadını erkeğin kölesi derekesine düşürmüştür. İlk hamle, kıskandıracak bir cerrahi işlemle başlıyor biliyorsunuz; erkeğin kaburgasından koparılan bir parçadan kadın oluşuyor.

Doğurmanın gücü karşısında böylesine zehirli bir hasetlik, böylesine uyduruk bir iddia yoktur sevgili okuyucu!

Oysaki bin yıllar boyunca bazen kanayan ama ölmeyen, bazen de bedeninden düpedüz insan çıkaran bir cins olarak kadın, yere göğe sığdırılamamıştır. Bu mucizevi “yaratıcı”, mağaralara, taşlara, oyuklara çizilmiştir. Saygı ile korkuyu, arzu ile şefkati, hayranlık ile merakı üstüne çekmiştir kadın. On binlerce yıl önceye ait mağara çizimlerinde yaratıcının vulvası(üçgenler) tılsımlı bir işaret gibi yaşam alanlarını süslemiştir ilkel insanın.

Dolgun kalçaları, memeleri ve büyük yarıkları(ferç ya da vulva) ile bereketi simgeleyen kadın heykelleri(Venüs) belki de en eski sanat mirasıdır. Sonraları utanılan da bu bedendir; küfürlere konu olan, işgalcinin ele geçirdiği toprak haline gelen, kesilip dikilen, lanetle anılan, sıkı sıkı örtülen kadın bedeni.

Elbette ataerkinin, kadına “sen taşıyıcı bir kapsın, bense seni kemiğimden yaptım” demesi için kutsal bir beden icat etmesi gerekirdi.  Efendilerinin sevgili penisi, fallus kültü tam da burada belirdi. Artık yaratıcılık ve bereket, erkeğin haşmetli cinsel organındaydı. Adalet de ondaydı, cesaret de, yiğitlik ve mertlik de ondaydı…

Hesaplaşma Tanrıçalar katına sıçradı.

Önce yavaş yavaş Tanrıçaların yanına yanaşan Tanrılar, zamanla yere göğe hakim olmuş ve panteonda kadına eften püften, yan işler bırakmışlardı. Panteonun bir ucunda ulular ulusu Zeus varken örneğin, diğer ucunda “tarladaki haşereden sorumlu” Ninikır gibi Tanrıçalar vardır artık.

Tanrılar ve tanrıçalar katında bu işler olurken kadın bedeni yıkımın ve yozlaşmanın konusu olmuştu. Tapınak rahibelerinin “kutsal fahişeliği” ile genelevlerin açılması örneğinde olduğu gibi kutsallık ve lanetlenme aynı zincirin izleyen halkaları olmuştu.

Mısırlı ressamların kadınları sarı-soluk tenli, erkekleri koyu renkli çizmeleri, kadının kapatılmasının en çarpıcı örneklerinden birini sunar. Kadın güneş görmeyecektir. Nitekim sonraları tek tanrılı dinler, kadının kapatılmasının ve mülk edinilmesinin bin bir surat motifleriyle bezenecektir. Örnekleri sonsuza dek uzatmak mümkün…

Velhasıl kadının Tanrıçalıktan erkeğin mülküne, eklentisine, kemiğinden yapılmış bir parçaya dönüşmesi, sembolik olarak muazzam “tersine çevirmelerle” dolu binyılların tarihidir.

Tersine çevirme mi demiştik, kim tersine çevirmiş acaba bu dünyayı?