Terliklerimi getir, Minnoş...

Kediler... Birlikte yaşayana kadar özel bir sevgi beslememenizin normal olduğu, köpeklere karşı bakış açınızı değiştiren, bir anda evinizin odak noktası haline gelebilen, sizin onu sevmek istediğiniz zaman değil de onun size kendini sevdirmek istediği zaman yanınıza gelecek kadar havalı, tabağına koyduğunuz yemekten sadece acıktıkça ve gerektiği kadar yiyen, hijyen hususunda kendini aşmış (öğretilmeden kuma tuvaletini yapma, üstüne bal dökseniz bile kısa sürede temizlenebilme, vb); pek çok karakteristik özelliği örnek alınabilecek kıymetli dostlarımız...

Islak burunları öpülesidir, tüyleri yumuşacıktır, gözleri fevkalade parlak, bakışları keskindir. Yavruyken geldiyse yanınıza müthiş bir gönül bağı oluşur aranızda. Kedileri "Terliklerimi getir, minnoş!" diye eğitemezsiniz ama sizinle oynarlar, yanı başınızda uyurlar, canları istediğinde mırıldanıp dururlar. Köpekler sürü hayvanıdır, bu sebeple sadık olduklarını düşünürüz, nitekim bizi de sürünün bir parçası, hatta lideri olarak kabul ederler. Kediler ise yalnızdır, bu yüzden önce mekâna sonra insana bağlanırlar.

Bilirsiniz, kediler yazarlar ve şairlerin her daim ilgilendikleri bir konu olmuştur. Orhan Veli'den B. Necaigil'e, E. Bener'den Ece Ayhan'a, E. A. Poe'dan L. Carrol'a, N. Ataç'tan B. Karasu'ya kadar pek çok yazar ve ozan kedileri lirik, gotik, estetik bir özne haline getirmiştir. Oya Baydar da "Kedi Mektupları" adlı romanında, kedilerin gözünden insanları anlatır. SSCB'nin yıkıldığı dönemde yurtdışında siyasi sürgün olan sahiplerinin sırlarını öğrenmeye çalışan Nina, Artur, Gece, Kısmet, Yoldaş ve Kirli bıraktıkları kokular aracılığıyla mektuplaşırlar. Bu siyasi sürgünlerin kendileriyle ve birbirleriyle olan hesaplaşmalarına tanıklık ederken bir yandan da insanların dünyasına (yazarın fikri doğrultusunda) bakışlarını görürüz.

Öğrenecek çok şey vardır kedilerden. Söz gelimi, Gece "Tek bir şey biliyorum: o da insanların çok düşünüp çok konuştuğu. Oysa biz kediler sözcüklerin tutumlu kullanılması gerektiğini, ne kadar çok konuşulursa yakınlık ve sevgi bağlarının o kadar gevşediğini, önemli olanın havada titreşen duygular, bıyık ve kulak uçlarında duyulan titreşimler olduğunu biliriz.", Nina "Kimse aç kalmasın, kötülük olmasın demekte kızılacak ne var? Kim istemez ki bunu. Biz kediler hepimiz komünistiz demek ki." ya da Yoldaş "Kedilerle insanlar arasındaki en büyük fark bu işte: Biz yaşıyoruz, onlar hayatlarıyla dövüşüyor." derken durup şöyle bir düşünürüz.

Özlem Anar ise "Aşık Kedi" adlı kitabında bir kedinin gözünden biz insanların tuhaflıklarla dolu dünyasını anlatır. Bu meraklı, çokbilmiş kedi kimi zaman mırıltılarıyla sonsuz bir huzur sunarken, kimi zaman da sivri tırnaklarıyla kalbimizi tırmalamaktan çekinmez. Annesini, babasını, çevresini, hislerini, insanların garipliklerini kamera misali sözlerinden izleriz. "Kedilerin bir türlü eğitilememesinden şikayet edenlere buradan duyuruyorum, asıl zor olan insanları eğitmektir.", "İnsanların kedilerle ilişkisi her zaman insan merkezli olmuştur. Tanrı değiliz; nankör, kibirli, büyük burunlu, çıkarcı, bencil hiç değiliz. Dikkat ederseniz bunlar hep insanlara ait fikir ve özellikler." veya "Erkeğin kadını seçtiği toplumların ne halde olduğunu ben bile görebilirken insanların yaşadığı körlüğü açıklamak bana düşmez." cümlelerini okuduğumuzda, dünyayı nasıl daha yaşanır bir hale getirebileceğimizin ipuçlarını görürüz.

Kediler... Size terliklerinizi getirmeseler de, tüm önyargıların aksine insana çok iyi dost olabilen hayvanlardır. Şahsına münhasır yapılarından dolayı hak etmedikleri yakıştırmalara maruz kalmışlardır. Halbuki davranışları onların tabiatlarını ve zekâlarını ortaya koymaktadır. Zira hayvanların gelişmişlikleri ve zekâları kendi dünyalarını başkasınınkine zarar vermeden ne denli kurabildikleriyle ölçülür. Ne demişti Bilge Karasu? " Kedi, kendi canı istediği zaman sokulur size; canı istemiyorsa, çağrılarınızı karşılıksız bırakır. Üç beş okşayışla mırıltılar, gırıltılar başlar, bunlar git gide yükselir: bir birliktelik kurulmuştur. Ya siz, bir kımıltınızla onun rahatını bozduğunuz için, ya da o, uyarım doygunluğuna erdiği için, bu birliktelik bir anda çatışma halini alabilir. Kedinin 'nankörlüğü' denen, denegelen, kedinin bu 'bencilliği'dir: insanca davranış kurallarından esinlenerek hayvana yakıştırdığımız bir bencillik..."*

Kırkına kadar kedilerden haz almadığını, şimdilerde kedilerden hoşlandığını itiraf eden ama yine de neden köpek gibi istediği kadar ya da kendi istediği zaman sevemediğini; yemeğini, suyunu verdiği halde tam olarak benimsenmediğini sorgulayan bir arkadaşım var. Ona da anlatmaya çalıştığım gibi, insanlar bir şeylere ait olmayı ya da bir şeylere sahip olmayı isterler. İnsanların kedilerle veya köpeklerle ilgili çıkmazları aslında tam olarak burada başlıyor. İnsanların çoğu kediler gibi davranmayı seçse de, deyim yerindeyse köpek gibi sevilmeyi bekliyor. Sahip olmamayı arzulamadan sevmek insana zor geliyor, çünkü karşısındakini istediği zaman ve istediği kadar sevmek istiyor.

*Göçmüş Kediler Bahçesi, Bilge Karasu, Metis Yayınları, 2015.

Künye:

- Kedi Mektupları, Oya Baydar, Can Yayınları, 2019.

- Aşık Kedi, Özlem Anar, Çınar Yayınları, 2017.