Tel Abyad'tan sonra Rojava...

Tam Kobane düşecekti olmadı, diğeri düştü... Düşenin yasını tutanlar mutlaka vardır...

Birkaç aydır sık yazılıyor, biz de yazdık; Ortadoğu'da yeni ve merak uyandıran bir devlet daha meydana çıkmıştır. Rojava Kürdistan'ın ordusu olan YPG'nin geçtiğimiz hafta Tel Abyad'ı ya da Kürtçe adıyla Girê Spî'yi kontrol altına alması, bu devletin yolunun birkaç adım fazla ve hızlı açılması anlamına da geliyor.

Tel Abyad'ın IŞİD'den alınması, bölgedeki politik dengeler açısından sıradan olmayan önemli bir gelişmedir.

IŞİD sadece, batısından Kobane'ye doğusundan Cizire'ye saldırabildiği bir kasabayı kaybetmedi. Aylardır herbirimizi dehşete düşüren bir cinayet şebekesinin siyasi-örgütsel etkisinin zayıflaması anlamına geliyor Tel Abyad... Sadece bu da değil. Bizim sınırımızdaki Tel Abyad'la güneyde karanlığın başkenti Rakka arasındaki 85 kilometrelik ölüme yakın yol... öğlen namazının kaç rekat olduğunu bilmeyenlerin kellesinin kesildiği bir yol olmaktan da çıkabilir. Dünyanın her yerinden Türkiye'ye gelip, Akçakale sınırı üzerinden geçip giden katil sürüsü de kendisine başka bir güzergah bulma ihtiyacında artık. Ya da AKP, yani önceki gün bakanlarını toplayıp, “Akçakale'ye gelen 30-40 yaş arasındaki erkekleri geri gönderin ülkelerini savunsunlar” diye IŞİD militanlarını geri salmaya çalışan AKP'nin Suriye politikası tümüyle çöptedir. Bundan sonra silahlarını yollama şansı olursa, bunun için yeni bir kapıya gitmek zorundalar...

Evet, tüm bu gelişmeler, ayrıca PYD'nin kontrol altında aldığı yerlerde kadınların hakkını koruması, kendi “demokratik ulus” anlayışları gereğince halklar arasında eşitliği gözeten uygulamaları da kıymetli kabul edilmelidir. Ortadoğu'nun günümüzdeki siyasi karakteri söz konusu olduğunda değerli gelişmelerdir.

Ve bakmayın AKP'nin efelenme bile sayılamayacak karşı çıkışlarına. Üzüntü içinde ve öfkeli olabilir, “tampon bölge” ısrarını bir süre daha gündemde tutabilirler ama nihayetinde tek yapabilecekleri bölgedeki Kürt otoritelerin küçük abisi, enerji kaynaklarının ortağı olmaya çalışmaktır. Yüzlerce kilometrelik sınırdan ticari geçişleri, bundan sonra Kürtlere vergi vererek yapmak durumunda olduklarını kabul edecek, Barzani Kürdistanı bir gün bağımsızlık ilan ederse ilk tebrik yollayanlardan olacaklar. Rojava varlığını güçlendirdikçe homurdansa da kapıyı kapatmayacak, kuzeyde özerklik tartışmalarından da kaçamayacaklar...

*****

Ancak bütünü bu kadar değil. Meselenin Kürt tarafı ile ilgili olan kısmı daha derinlikli ve mühimdir.

Suriye Kürtlerinin Kobane zaferi, dünyanın dikkatini çeken, Rojava'nın ve yobazlığa karşı olanların meşruiyetini, moralini artıran, IŞİD'in kuzeyde yayılmasını sınırlayan sembolik bir önem taşıyordu. Tel Abyad'ın ele geçirilmesi ise stratejik önemdedir ve Halep'in kuzeybatısındaki Afrin'den, Haseke'nin kuzeydoğusundaki Cizire'ye kadar kopuk olan Kürt kantonlarının birleşeceğinin göstergesidir.

Daha önce yazmadık ama biliniyordu: PKK-PYD'nin coğrafi boşluğu doldurup üç kantonu birbirine bağlama girişimi yeni değil ve geçen yıl yaşanan Kobane direnişinin öncesinde başlatılmıştı. Hatta bazı PKK'li kaynaklar, IŞİD'in Kobane saldırısının bu yayılma girişimini engellemek amaçlı olduğunu ve nihayetinde yavaşlattığını da tespit etmiştir.

Özeti şudur: Süreç kesintili de olsa devam etmiş ve Rojava kurulmaya yakındır...

*****

Bununla birlikte, kimi haklı endişelerimiz, eleştirilerimiz ve mücadele gerekçemiz de var. Üstelik önümüzdeki dönem gündemden düşürülmemesi gerekir. O da emperyalizmin Rojava'daki kuruluşa tasallutudur. ABD'nin son birkaç aydır bölgeye yönelik adımlarını daha emin attığı, bazı küçük devletlerin oluşmasına göz yumacağı ve destek vereceği yazıldı, söylendi. Bu çerçevede ilk el attığı kısım Rojava'dır.

Emperyalizmin planları, YPG yol alırken koalisyon uçaklarının yaptığı sortiler... Barzani'den ilerde olan, özgürlükçülük, laiklik, kadın erkek eşitliği söz konusu olduğunda solda duran, Ortadoğu'daki karmaşanın neden olduğu boşluklardan faydalanmaya çalıştığını fakat emperyalizme bağımlı hale gelmeden kendi inisiyatifini öne çıkaracağını söyleyen Kürt hareketinin bölgede güçlenmesine vesile olabilir... Hatta bu süreç Şam hükümetiyle sağlanacak birliktelikle daha ileriye taşınıp, bölgedeki gerici yükselişe karşı bir mevzi de oluşturabilir... Şüphesiz ki temennimiz budur ve “Ortadoğu'nun devrimci birliği” anlamına gelecek, bölgedeki ilerici, anti-emperyalist, sol güçlerin dayanışmasından oluşan bir cepheleşme çağrımızın kaynağında da bu hedef vardır.

*****

Peki ya tersi olursa?

Yanıtı şöyle özetlenebilir: Emperyalist saldırı ve koalisyon uçaklarının sortileri... eğer bölgede işgale karşı direnişin temsilcilerinden olan Şam hükümetine, direnen Suriye halkına yönelecek ve Rojava'nın kuruluşu bunun bir bahanesi haline getirilecekse... bizim yapacağımız Suriye halkının emperyalizme karşı direnişini ve kardeşçe birliğini, ülkenin bağımsız meşru temsilcilerini savunmak olacaktır...

Şimdilerde birçok fikir duyuyor, yazı okuyoruz. ABD'nin ihtiyaç duyduğu seküler partneri bulduğunu, kurulan Rojava'nın ve büyüyen YPG'nin “Baas rejimi”nin de sonunu getireceğini, Suriye'yi “özgürleştireceğini” söyleyenler var. Şunu hatırlatabiliriz: Amerika'nın kovboy devlet başkanı Ronald Reagan 1980'lerde Afganistan'ı “Sovyetler'in Vietnamı” yapmaya çalıştığında, “Afgan halkının mücadelesi insanoğlunun özgürlüğe olan en büyük hevesini simgeliyor” diyordu. Lakin şimdi Afganistan bataklığını biliyoruz...

Ve elbette hemen yanı başımızda gericiliğe karşı yürütülen onurlu bir mücadelenin, özgür olma sevdasındaki toprakların “Suriye'nin Vietnamı” olmasına da izin vermeyeceğiz...