Haziran’dan sonraki ikinci 1 Mayıs geldi. Kitlesel sokağa çıkma dürtüsü geri çekildikçe Taksim Meydanı, iktidar için yeniden bir “kontrol mühendisliği” uygulaması kıvamına geldi. Yıkık dökük, terk edilmiş bir AKM’nin gölgesinde betonla kaplanmış iki katlı bir heyula görüntüsüne kavuşturulan meydan, bu sayede teknik olarak “miting yapılamaz” statüsünde tutulmaya devam ediyor.
Teknik olarak miting yapılamaz bir yere çevrilen beton yığını, yüzbinler tarafından miting alanına çevrilebilir. Haziran 2013’te gösterdik. Ama Taksim’in 1 Mayıs Meydanı olduğunu göstermek için AKP’ye karşı sokağa çıkan herkesi oraya getirmeyi de becermek gerekiyor.
Aslında 2013 Haziranı'nın sokağa döktüğü yüz binlerce insanın ancak yüz binininin taşarak sığabileceği meydan, Türkiye Solunun istediği bir mayıslara ev sahibi olabilecek bir mekan değil. Taksim kilitlenmesinde iki faktör öne çıkıyor: Birincisi 1 Mayıs 1977’nin hesabı, tarihsel olarak hâlâ gündemin en ön sırasındaki yerini koruyor ve 1 Mayıs Meydanı, bu ülkede işçi sınıfı siyasette yerini almayı hedeflemeye devam ettiği sürece 1 Mayıs Meydanı olacak. İkincisi iktidarın gösterdiği “resmi” miting alanları, örgütlü kitlesel sınıf sendikacılığının aylarca çalışarak doldurabileceği, doldursalar da merkeze uzaklıkları nedeniyle gözden ırak kalacakları büyük alanlar. Gönül, sendikaların yakın gelecekte Birleşik Haziran Hareketiyle işbirliği içinde önce her merkezde onbinler, yüzbinler toplayıp, sonra buralardan Bir Mayıs Meydanı’nı işaret etmelerini istiyor.
Solcu sendikalar, mevcut öznel ve nesnel koşullarında haklı olarak baştan Taksim’i gösterdikleri için 1 Mayıslar, baskı rejiminin tam teçhizatlı polisiyle mücadele günü olarak kilitleniyor. Uzaklarda kürsü kurup, toplananlara “siyasi mesaj vermek” kaygısı güden ekipler, hem diğer solcuların düşmanlığını kazanıyor, hem de solun hitap kitlesi dışından kayda değer bir işçi katılımı sağlamayı başaramıyorlar.
Aynı seçimlerde HDP ve AKP dışında seçilirse ne yapacağını somut olarak başarılı bir şekilde anlatan başka bir siyasi hareket yaratılamayışı gibi, bu 1 Mayıs da yaptıklarımızdan çok, yapamadıklarımızın ürünü olarak şekillenmiş oluyor.
Ben yıllar boyunca 1 Mayıs Taksimdir diyen birden çok yazının yazarı olarak Gezi Parkı ve Taksim’in, oraya sığmayan yüzbinlerin doldurduğu, Harbiye, Dolmabahçe, Gümüşsuyu ve Tarlabaşı’nın, tarih boyunca 1 Mayıslara sahne olmaya devam edeceğini biliyorum. Yine de bu kilitlenmenin Gezi Ayaklanması ile İşçi sınıfı hareketi arasındaki kapanması gereken mesafeyi “tabiatı gereği” açmasından rahatsız oluyorum. Bu iki hareketin buluştuğu yerde Taksim, yüzbinlerin, uzaktan yakından toplanıp dev yürüyüş kollarıyla saygı geçişi yaptıkları bir yer olarak Türkiye İşçi Sınıfının yüreğini attırmaya devam edecektir. İsterlerse üçüncü kat betonu döksünler…