Syriza vb. örnekler bize uyar mı?

“Syriza vb. örnekler” derken, Latin Amerika’daki solcu iktidarları ve İspanya’da iktidara gelme olasılığı yüksek görünen Podemos’u da kastediyorum...

Eğer kopyalamaya kalkışacak olursak, hiçbiri uymaz elbette!

Ne var ki, kopyalamaya kalkışacak olursak, Ekim Devrimi de bize uyamaz, Küba Devrimi de, solun iktidara geldiği başka örnekler de. Bir başka deyişle, tartışmayı “kopyalayıp kopyalamama” üzerinden yürütmek pek fazla ön açıcı olamaz...

Belki de, soruyu şu şekilde revize etmekte yarar var: Türkiye solu, iktidar mücadelesi yürütürken, Batıdaki somut deneyimlerden ne ölçüde yararlanabilir? Bunlardan çıkarabileceği dersler mi daha önemli, yoksa ülkemizin koşullarının farklılığı mı?

Kimilerine göre, ülkemizin koşullarının farklılığı ağır basıyor. Örneğin, çoğunluğu Müslümanların oluşturduğu bir ülkeyiz. Bugüne kadar, bu kategoriye giren hangi ülkede, milliyetçiliğin (ya da ulusalcılığın) ötesine geçebilen bir iktidarla karşılaşılabildi?

Gezi Direnişi, bu konuda çok kestirmeci olmamak gerektiğini bir kez daha gösterdi.

Bu direnişten kısa bir süre önce, ABD’deki “Wall Street’i İşgal Et” hareketinin ve benzerlerinin Türkiye’de kolay kolay ortaya çıkamayacağı düşünülürken, Yunanistan’daki, İspanya’daki ve başka Avrupa ülkelerindeki kitlesel hareketlere bakıp, “işte farkımız bu, oralarda insanlar isyan edebiliyor, bizim insanımızsa koyun gibi” diyenlerin sayısı çoktu. Ama Gezi Direnişi, hem Batıdaki kitlesel hareketlerle önemli benzerlikler sergiledi, hem de bu hareketlerin ilham kaynakları arasına girebildi. Taksim Meydanı’nda yaşananlar, Tahrir Meydanı’nda yaşananlardan çok Avrupa’nın meydanlarında yaşananları andırdı...

Kimilerine göreyse, Batıda, özellikle seçimleri kazanmak için yapılanlar, Türkiye’ye hiçbir şekilde uymaz... Zaten, Batıdaki solcu iktidarların gerçekte ne kadar sol/sosyalist oldukları da hayli tartışmalı... Bu bir yana, ülkemizde seçimlerin hiçbir önemi yok (ya da kalmadı) ve gerçek bir sol iktidar, sandıktan değil, sadece sokaktan çıkabilir...

Ne var ki, özellikle Syriza ve Podemos, tam da sokaktaki mücadeleleri temsil ettikleri konusunda inandırıcı olabilmeleri sayesinde sandıkta güç kazandı/kazanıyor. Dolayısıyla, sandık ile sokağın karşı karşıya getirilmesi gerekmiyor. Sokaktaki mücadeleleri yüceltirken, o mücadeleleri yürüten insanların sandık başına gittiklerinde aptallaştıklarını iddia etmekse, en hafif deyimle, sorunlu bir tutum.

Bu arada, daha önce farklı yerlerde yazdığım üzere, bugüne kadar, biçimsel demokrasiyle yönetilen (yani iktidarların seçimlerle belirlendiği) hiçbir ülkede, sosyalistler, seçim dışındaki bir yolla iktidara gelmedi...

İyi ama, Latin Amerika’da yaşananlar bir yana, Syriza ile Podemos’un bugünkü somut hedeflerinin kapitalist düzenin sınırlarını aşmadığı açık değil mi?

Açık... Dahası, geçmişteki deneyimlerin gösterdiği üzere, bu partilerin sıradan düzen partilerine dönüşmesi olasılığı da yüksek.

Ne var ki, sandığa bulaşmadan iktidar yolu arayanların düzene teslim olma olasılıklarının daha düşük olduğu da iddia edilemez (tabii eğer asıl dertleri birer sosyal çevre olarak varlıklarını korumaktan ibaret değilse!).

Gezi Direnişinin yaşandığı bir ülkede bile halktan anlamlı oranlarda oy almayı başaramayan sol partiler, iktidara gelebilmek için ne tür “sandık dışı” yolları zorlayabilir? Herhalde, olsa olsa, İşçi Partisi’nin kurmaya çalıştığı “millî” ittifakların benzerlerini... Çok düşük olasılık gerçekleşse ve bunlardan biri başarıya ulaşsa, ilk bakışta ilerici görünen bir rejim ortaya çıkabilir belki; ama sosyalizmin ortaya çıkamayacağı kesin.

Sandık, “normal şartlar altında”, egemenlere hizmet eden bir oyun...

Ama hem Latin Amerika’daki örnekler, hem de Syriza ve Podemos, bu oyunun öznel müdahalelerle bozulabileceğini ya da en azından zora sokulabileceğini gösterdi.

Bu örneklerden de yararlanarak, daha ileri bir örnek yaratmaya çalışacak mıyız?

Aynı örneklerin eksiklerini ve yanlışlarını vurgulamanın ötesinde, bunların nasıl aşılabileceğini somut olarak göstermeye çalışacak mıyız?

Yoksa, “bize uymaz” kolaycılığına başvurup, “gördünüz mü, buradan da bir şey çıkmıyor” demeyi mi bekleyeceğiz?

Böyle yaparsak, büyük olasılıkla haklı çıkarız! Artık kimin işine yarayacaksa...