Açık konuşalım. Şule İdil Dere’yi öldürdünüz. Kim öldürdü, kusur oranı nasıl, kim hangi oranda kusurlu o ayrı mesele, mahkeme sürüyor. Ama Şule’yi öldürdünüz! Önce bunu kabul edeceksiniz, vicdan azabı duyacaksınız, pişman olacaksınız, insan olacaksınız!
Açıkça konuşalım, netleşelim. Şule yayalar için ayrılmış bir yolda gayet nizami bir şekilde yürürken öldürüldü. 23 yaşındaki Şule, İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü üçüncü sınıf öğrencisiydi. Şule’nin adlı adınca cinayet sonucu öldürüldüğü yer ve bu yerin özellikleri zaten biraz da bu olaya cinayet dememize yol açıyor. İstanbul Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda, yayalara tahsis edilmiş yolda yürürken, geri geri gelen ve üzerinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi yazan bir hafriyat kamyonunun, ona arkasından çarpması sonucu yaşamını yitirdi. Peki diyebilirsiniz ki, inşaat var yaya yolu vs. kalmadı. Peki yapı makinalarının çalıştığı, damperli kamyonların sürekli girip çıktığı bu iş mahallinde uyarı levhaları veya kırmızı ışık var mı, çalışma sahası yayalardan yalıtılmış, bariyer, emniyet şeridi konmuş mu, çalışan yapı makinalarına yardımcı işaretçiler, yardımcı personel var mı? Tabii ki hayır! Hiçbirisi yok…
Şule İdil Dere'nin, 13 Mayıs 2016'da Kadıköy Yoğurtçu Parkı'nda geri geri gelen hafriyat kamyonunu altında kalarak hayatını kaybettiği olaya ilişkin, haklarında “taksirle ölüme neden olma” suçundan 2'şer yıldan 6'şar yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılan tutuksuz 7 sanığın yargılandığı dava görüldü. Anadolu 57. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın üçüncü celsesine, tutuksuz sanıklar Mümin Kılıç, Teyfur Bingöl, Zafer Karasaçlı, Ergun Ata, Kamil Celal Yıldırım, İbrahim Ruhi Kelleci, Saffet Altındağ, müştekiler anne Nesrin Aslan ve baba Berdan Dere ile tarafların avukatları katıldı.
Şule’nin kaza anında yolda sakince yürümesi, anne ve babasının tepkisi, Şule’nin düşleri, yaşadıkları, arkadaşlıkları, umutları, düş kırıklıkları… Hepsi ama hepsi “nizami” ama onu öldüren düzen, kentlerimizi betonlaştıran akılsızlık, bu akılsızlığı yaşama geçiren taşeron sistemi nizami değil!
Evet, basit bir olay, sıradan bir gün, ve o gün Şule nizami bir şekilde yolda yürüyordu. Ama nizami olmayan başka şeyler vardı. Anlamsız, en basit el kitaplarına, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerine dahi aykırı. Ve bu kuralsız, düzensiz şeylerin üzerini yine kader, fıtrat alınyazısı örtüyordu, örtmeye çalışıyordu.
Davadan ibret dolu anlar
Bu dava gerçekten de emsal teşkil etmeli. Tek tek her ifade, her tartışma not alınmalı, ders kitaplarına konu olmalı. Kuralsız üretim, kamu ve işçi sağlığı-iş güvenliği nasıl tehdit edilir örnek olarak gösterilmeli. Nasıl demagoji yapılır, savunma yapacağız diye nasıl insan aklıyla dalga geçilir tek tek not edilmeli, paylaşılmalı, herkese anlatılmalı! Çok uzatmayacağım, kısa bazı alıntılar yapacağım davadan.
Kuraldışılığa örnek 1.
“İstanbul Çevre Yönetimi Ticaret A.Ş.'de (İSTAÇ) 10 yıldır kamyon şoförü olduğunu belirten tanık Ethem Güler ise günlük 12 saatlik çalışma planlandığını ve bu plan doğrultusunda iki veya üç sefer yaptıklarını söyledi. “
Bir kamu kurumunda 12 saat çalışmak ne kadar doğal hale gelmiş öyle değil mi?
Kuraldışılığa örnek 2.
“İBB Deniz Hizmetleri Müdürü’nün asistanı Talat Gözelle’nin tanık olarak dinlendiği belirtilen açıklamaya, şöyle devam edildi: “Gözelle’nin tanıklığı yeni bir skandalı ortaya çıkardı. İBB ile İSTAÇ A.Ş. arasında Kurbağalıdere dip temizliği için, 86 Milyon TL bedelli hizmet alım sözleşmesinde hizmetin nasıl yapılacağına dair yetkili makamlarca yapılmış bir çalışma planının olmadığı ortaya çıktı. Planı, İBB Deniz Hizmetleri Müdürü’nün asistanı Gözelle ‘kimseye sormadan ben yaptım’ dedi.
Mayıs 2016'da İBB Deniz Hizmetleri Müdürü olan Fuat Alarçin'in asistanı olarak çalışan 1984 doğumlu Talat Gözelle, can alan çalışma planını yetkisi olmadığı halde görevlendirmeleri yaparak çıkardığını, ilgililere e-posta yoluyla tebliğ ettiğini, kimlere gönderdiğini hatırlamadığını, kimsenin kendisinden böyle bir iş planı istemediğini, koordinasyonu sağlamak amacıyla iş planını hazırladığını ve gerek Fuat Alarçin’in gerek görevlendirdiği kişilerin itiraz etmediğini belirtti.”
Kafasına göre proje yapıp yaşama geçirmek ne kadar olağan değil mi?
İnsan aklıyla dalga geçme 1.
Sanıklardan Teyfur Bingöl'ün avukatı Rıza Saka, “Bu dava kamu hizmetlerini başarıyla yürüten İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne karşı adeta bir kan davasına dönüştürülmektedir” sözleriyle davanın Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmesine ilişkin talebin reddini istedi.
Şule ve ailesinin tek amacı İBB’yi küçük düşürmek ve onu hedef haline getirmek değil mi? Hatta bunun için Şule kendisini kamyonun altına attı bile diyeceksiniz belki de, demediniz mi hala? Derseniz en azından ben şaşırmam!
İnsan aklıyla dalga geçme 2.
Kazayı yapan kamyonun şoförü Mümin Kılıç, “Cenab-ı Allah böyle nasip etmiş” dedi. Salonda bulunan izleyiciler Mümin Kılıç'ın bu sözlerine tepki gösterdi. Sanık Kılıç'ın, “Kimseye kasten bir eylemde bulunmadım. Maktulün üzerinden geçmedim. 16 tonluk bir araç bu, üzerinden geçseydim kırılmadık kemiği kalmazdı”
Günde 12 saat çalışan işçi kardeşim, hiç mi yüreğin sızlamadı, hiç mi pişmanlık duymadın, hiç mi esas katili sorgulamadın, hiç mi düşünmedin, tartışmadın, cesur olmadın, “ya lanet olsun bu düzene” demedin? Hiç mi bunları söylerken utanmadın!
Şule’ye düşman mısınız? Onun yakınlarına, onun sevdiklerine, onun şahsında nice yaşamı kurtarmaya çalışanlara, insana, insan aklına? Düşman mısınız, yüreğiniz sızlamıyor mu?
Lütfen Şule’nin davasını takip edin. Bir yanda insanlık, akıl, mantık, bilim, teknik, hukuk, bir yanda ise demagoji, fıtrat, kuralsız çalışma, yağma politikaları, akılsızlık, gericilik ve hepsini harmanlayan kapitalizm! Lütfen takip edin, takipçisi olun, sokağınızda çocuğunuza çarpacak hafriyat kamyonunu, arkadaşınızın arabasını biçecek beton mikserini, yanı başınızdaki parkı yok edecek, hemen yanınızdaki asbest dolu binanızı yıkacak iş makinasını durdurun!