Stratejik derinlikler ülkesi: Teröristan

Adım Teröristan…

Belki ilk kez duyuyorsunuz, ama ben de bildiğiniz diğer ülkeler gibi bir ülkeyim.

Adımdan hareketle, bu dünyada sınırları belirli bir coğrafyaya sahip olduğumu, başka ülkelere bu merkezden çıkıp yayıldığımı, terör ihraç ettiğimi, ama eninde sonunda kendi ülkeme, Teröristan’a döndüğümü düşünebilirsiniz.

Oysa tam da böyle değildir.

Çünkü çat pat dışında benim de gelişkin bir stratejik derinlik anlayışım vardır.

Anlatmaya çalışayım.

Bir kere ben, başka ülkeler gibi kendi coğrafyamı mutlak merkez, diğer bütün coğrafyaları ise periferi saymam. Sürekli hareket halindeyimdir; uzandığım coğrafyalarla kaynaşmayı, bir anlamda “oralı” olmayı tercih ederim. Tarihten bir örnek vermek gerekirse İber yarımadasına geçen Tarık bin Ziyad’ın gemileri yaktırması, meselenin özünün tek bir merkezi coğrafya değil mekân anlamında kuşatıcı bir dünya görüşü olduğunu gösterir. Bir ufuk coğrafyasının yansımasıdır. 

“Kuşatıcı dünya görüşü…” “Ufuk coğrafyası…”

Hepsi bende ziyadesiyle vardır; daha doğrusu ben buyumdur…

Neyse uzatmayayım; Teröristan olarak, şuralı ya da buralı olmak gibi anlamsız kategorileştirmelerin tesirinden çoktan kurtuldum. Uzun dönemli strateji ve bu stratejinin gerektirdiği jeokültürel altyapının temel unsuru olan kimlik meselesinde kapsamlı bir yenileşme süreci yaşayıp bu süreci tamamlamış bir ülkeyim.

Adım Teröristan…

Adıma bakıp ürkmeyin, dangıl dungul bir ülke saymayın; az önce anlatmaya çalıştığım özgün ve gelişkin stratejik derinlik yaklaşımı başka kimde var?  

***

Yukarıdaki alegorinin kaynağı, kullanılan kavramlar ve verilen örnek dâhil Ahmet Davutoğlu’dur (Stratejik Derinlik, Küre Yayınları 2009, özellikle ss. 560-561).

“Neye niyet neye kısmet” denir ya, aşağı yukarı böyledir.

AKP rejimi az önce özetlenen yaklaşımla başka coğrafyalara gireyim derken, terör adeta bu “özgün” yaklaşımdan kopya çekerek Türkiye’ye girmiştir. Elbette, Türkiye’de daha önceleri terör denilen şeyin hiç olmadığını söylemiyoruz; terörün, niteliksel bir değişimle, sanki bir devletmiş gibi, kendi “stratejik derinliğiyle” Türkiye’ye çöktüğünü anlatmaya çalışıyoruz.    

Peki, işlerin sonunda bu noktaya geleceği baştan belli miydi?

Kesinlikle…

Bir dönemin “komşularla sıfır sorun”, “yumuşak güç” gibi söylemleri, “biz bu işi yuttururuz” özgüveninin ve rahatlığının cilalarıydı. Bu özgüven ve rahatlık ise, kimileri baştan yanlış kimileri de son derece kırılgan birtakım varsayımlara dayanıyordu. Uzun bir listedir ve seçerek şöyle özetleyebiliriz: 

Bölgeye ilişkin vizyonumuzu dünya güçlerine kolay kabul ettiririz; çünkü onlar da bir yerden sonra çaresiz… Türkiye olarak bölgede ciddi bir etkimiz, saygınlığımız var… Ekonomik gücümüz, yenilenmiş “laiklik” anlayışımız, köklü kültürel geçmişimiz bizi bölgede bir cazibe merkezi yapıyor… Bölge, geçmişteki varlığımızı hep hayırla anıyor… İsrail’in zaman zaman sorunlar yaratan şımarıklığı önümüzü açıyor… Kürt meselesini bir şekilde çözersek elimiz daha da rahatlayacaktır…

Belirli zaman aralıklarıyla hepsi gidip bir duvara çarpmıştır; AKP Türkiye’si davet edildiği kuruntusunu yaşadığı “istan”lara yönelmeye çalışırken Teröristan’ı, hem de kendi “stratejik derinlik” anlayışıyla birlikte Türkiye’ye davet etmiştir.

Dolayısıyla, hangi bombayı kimin ne için patlattığından büsbütün bağımsız olarak yaşananların sorumlusu doğrudan doğruya AKP rejimidir.

***

Emperyalizm, dünya coğrafyası, bölgeler ve anti-emperyalist mücadele dendiğinde bir nokta her zaman akılda tutulmalıdır.

Orta Doğu, yukarıdaki başlıklar açısından kendine özgü bir bölgedir. Başka bir deyişle, örneğin bir dönemin ve/ya da günümüzün Latin Amerika’sından da; Güney, Uzak ve Güneydoğu Asya’sından da çok farklı özellikler taşır.

Tam olmasa bile bu bölgelere göre Afrika’ya biraz daha fazla benzer.

Nedeni, yalnızca malum kaynakları ve stratejik konumu nedeniyle emperyalist güçlerin odaklandığı yer olması değildir.

Bölgenin dinsel, etnik, kültürel çeşitliliği ve çok daha uzun bir geçmişe giden tarihsel deneyimleri, emperyalizmin önüne,  manevra olanakları, yapılabilecek tercihler, bu anlamdaki esneklikler ve icabında kullanılabilecek güçler açısından son derece zengin bir menü sunmaktadır.

Kısacası bu coğrafyaya bulaşmak, stratejik derinlikle de olsa herkesin harcı değildir.

“Girelim” derseniz, Teröristan size girer.

Olan da budur…