Sözkonusu olan kadınlar ise…

Gerisi teferruat mı diye devam edebiliriz başlıktaki cümleye. Sorunun cevabına daha sonra dönmek üzere başka bir noktaya atlayacağım. Bazen içinden geçtiğimiz dönemin bütün yoğunluğundan sıyrılıp şöyle bir yukarılara çıkıp bakmak iyi gelebiliyor. Çünkü bazen bireysel veya örgütlü duruşumuzun sağlamasını almak iyidir. Türkiye’nin ve dünyanın eşit ve özgür yarınlarına giden o uzun yolun neresinde olduğumuzu anlamamız için ve aslında biraz da nerelerden geçtiğimiz anlayabilmek için. İşte o uzun ve engebeli yolu aşmada önemli kilometre taşları olan dönemlere baktığımızda, ne zaman ve nasıl baktığımızla bağlantılı olarak farklı detaylara takılabiliriz. O detaylar ki bugün ve yarın nasıl yürüyeceğimiz konusunda bize sinyal verirler. Örneğin belki de ilk devrimci olduğunuz yıllarda çok da ilginizi çekmeyen detaylar sonradan size kendilerini belli edebilir. Kadınların her toplumsal kalkışmada en ön saflarda olması bunun örneklerinden biridir örneğin. Son yıllarda konu ile ilgili tarih yazımının da artması ile daha da görünür hale gelen bu gerçeklik, bizler tarafından da mutlaka hatırlanmayı hak ediyor. Hatırlayalım ki keşfedilmiş adalara yelken açan kaşifler durumuna düşmeyelim. Hatırlayalım ki yelken açacaksak, bugüne kadar ortaya çıkmış bütün tarihsel birikimi de rüzgarımız yaparak yola koyulalım ve yeni olanakları da böylece yaratalım.

Nerelerden başlatabiliriz bu tarihi? Rivayet muhtelif. Ama bazı alışkanlıklarımız var ya gelin onu terketmeyip sınıf mücadeleleri tarihi merceğinden bakalım. İlk olarak aklıma bir resim geliyor. Özgürlük tablosu, barikatların üzerindeki bir elinde bayrak, öbür elinde silah olan Fransız kadın… Evet bu sadece resmedilmiş bir tablo, ama özgürlük denince akla bir kadının gelmiş olması işin bir boyutu, diğer boyutu da Fransız Devrimi’ndeki kadınların rolü. Ama zaten eşitilk, özgürlük, kardeşlik şiarıyla yola çıkılmıştı değil mi? Ve köprünün altından çok sular aktı ve liberalizm ile özgürlük, sap ve saman gibi birbirine karıştı öyle mi? Pek öyle değil diyelim ve devam edelim. 8 Mart’ı bizlere armağan eden New Yorklu dokuma işçisi kadınlar, bundan yüz yıl kadar önce “Ekmek ve Gül” talebiyle greve çıkan, sokakları dolduran ABD’li işçi kadınlar, Büyük Ekim Devrimi’ne giden yolda, devrimin arefesinde kadınların kitlesel sokak eylemleri… Faşizme karşı direnen kadınlar… Yakınlara gelelim; 70’li yıllarda emekçi mahallelerinde, fabrikalarda, inanılmaz büyük bir özveri ile kurulan İKD, faşist saldırıların en yoğun olduğu dönemlerde toplumsal meşruiyeti sağlayabilmenin en önemli araçlarından biri haline gelmiş olan analar eylemi, kreş hakkı için mücadele ve elde edilen ciddi kazanımlar... Daha da yakınlara gelelim; 2000’li yıllarda kadınların toplumsal mücadelenin ön saflarındaki yerini arayan, bu arayış için yola koyulanlar. Ve nihayet Haziran kadınları; kırmızılı kadından bebeğiyle tomanın önüne dikilene, yitirdiğimiz canlarımızın hesap sormak için dimdik ayakta duran annelere, tencere tavasını elinden aylarca düşürmeyenine kadar tüm direnen kadınlar…

İşte bizim yelkenimizi bu rüzgar yürütüyor. Bir geçmiş güzellemesi olarak değil, yarını bugünden nasıl kuracağımızın örnekleri olarak hatırlamak ve hatırlatmak gerekiyor.

Bunları hatırlamak kadar kadın alanının kendinden menkul bir ilerici ve özgürlükçü yan taşımadığını da unutmamakta fayda var. 1979’da İran’da karşı devrimin arkasındaki politik hareket de kadınların çok güçlü bir yeri var. Keza Türkiye’de de 12 Eylül sonrası yükselişe geçen ve AKP iktidarıyla tepe noktasına ulaşan gericiliğin toplumsal tabanında ve politik meşruiyet çizgisinde kadınlar çok önemli bir yer tutuyor. Hazır buraya gelmişken kadın özgürlüğü tartışmalarının türban bahsinde nerelere uzandığını, dinci gericiliğin türbanı bir özgürlük sorunu olarak sunduğunu, pek çok feminist hareketin ve liberal çevrenin sorunu aynı anlamda ele alıp teorize etmeye ve meşrulaştırmaya çalıştığını da hatırlayabiliriz.

Kıssadan hisse dersek ve baştaki soruya dönersek; sözkonusu olan kadınlar ise gerisi teferruat mıdır? Kadınlığın kendinden menkul bir ilericiliği olduğunu iddia etmeyeceksek, yukarıda bahsettiğimiz bizden ve karşı cepheden örnekleri unutmayacaksak gerisinin de teferruat olduğunu söyleyemeyeceğiz.

Çünkü ilerici kadın olmak bunu gerektirir…