Soykırım oldu mu, olmadı mı?

Ermeni soykırımı sorunu yüz yılı aşkın bir süredir bu topraklarda ve hatta ötesinde tartışılıyor ama bana hep bir şeyler eksik kalmış gibi görünüyor. Büyük acıların yaşandığı, insanların yerlerinden edildiği, katliamların olduğu artık tartışılmaması gereken gerçekler. Tartışılması gereken ise neden bunların yaşandığı olmalıdır. Bu soruya düzgün bir yanıt verilemediği sürece sonuç “kötü Türkler (veya İttihatçılar) Ermenileri öldürdü” den öteye gidemeyecektir.

     Aslında etnik açıdan benzer grupların uluslaşma süreci hiç de eski değil; tam olarak kapitalizmin kuruluş yıllarına denk gelir. Burada amaç bir pazar etrafında bir araya gelebilecek toplulukları birleştirmek, gelemeyecekleri ise dışlamaktı. Prusya’da prensliklerin birleştirilmesi veya Bulgaristan’ın Osmanlı’dan ayrılması bunlara birer örnektir. Elbette hepsinde de değişik ölçülerde zor kullanımı olmuştur.

     Kapitalizme geçişi geç olan coğrafyalarda ise zor kullanımı çok daha üst boyutlara, kırımlara, soykırımlara kadar ulaştı. Artık amaç sadece bir pazar etrafında örgütlenmek değil, ama aynı zamanda sermaye birikimi için gerekli kaynağı da oluşturmaktı. Demek istediğim burada soykırım bir amaç değil, araç olmuştu. Elbette bu söylediklerim teorik genellemeler. Konuyu başta söylediğim “kötü Türkler” den biraz ileriye taşıyabilmek için Ermenilerden kalan zenginliğin nasıl sermaye birikimine aktarıldığının ortaya konmasıdır.

     Nevzat Onaran’ın “Emvâl-i Metrûke Olayı” isimli kitabının bu konudaki ilk ve tek kitap olduğunu söyleyebilirim. Kitabın alt başlığı Osmanlı’da ve Cumhuriyette Ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi. Kitap yasalara, genelge ve meclis tutanaklarına dayanıyor. Yasalarla yerel yöneticilere “casusluk ve hıyanetlerini hissettikleri” köyü ya da kasabayı toptan sürgüne yollama hakkı veriyor ve çıkartılan bir yönetmelikle de Ermenilerden kalan mal ve taşınmazların nasıl devredileceği açıklanıyor. Bunu gerçekleştirmek için de tüm ülkede 33 tasfiye komisyonu kuruluyor. Bu komisyonların varlığı bile olayın özünde ekonomik olduğunu gösterirken, komisyonların Edirne, Afyon, İzmit gibi yerlerde de kurulması, tehcirin sınır güvenliği açısından yapıldığı tezini de çürütüyor. Onaran’ın bütçe büyüklükleri dikkate alınarak yaptığı hesaplamasında aktarılan varlığın bugünün 276,4 trilyon lirasına denk geldiği ortaya çıkıyor! Bu noktadan itibaren yanıt bulunması gereken soru, bu varlığın nasıl sermaye birikimine aktarıldığı olacaktır. Aksi takdirde olay “yağma” düzeyinde kalacaktır ve yine “kötü adamlar” konusundan öteye gidilemeyecektir.  Bahsedilen komisyonların yönetmelikle tutmakla yükümlü olduğu ikişerden toplam 66 defter henüz ortaya çıkmamış durumda. İmha mı edildi, saklanıyor mu belli değil. Ancak bulunmaları el konulan malların izini sürmede yardımcı olacaktır. Sanırım adı bilinen bazı aileler de gündeme gelecektir.

    İlginç bir nokta, kitapta verilen belgelerin bir kısmı, Alman banka ve şirketlerine borçlu olan ve mal varlıklarına el konan Ermenilerin Alman elçiliklerine başvurması ile ortaya çıkmasıdır. Yani sorun da ekonomik, elimizdeki verilerin kaynağı da.

     Bu kitabı okuduktan sonra, acaba karşı çıkanlar ne diyor diye üç kitabı tekrar okudum. Bunlar, Erzincan Üniversitesi’nin bastığı “Rus İmparatorluk Kayıtlarında Ermeni Sorunu”, Türk Tarih Kurumu’nun, belli ki yurtdışına yönelik, “The Genesis of Armenian Question” ve Kaçaznuni’nin çok yüksek baskı sayılarına ulaşmış, örneğin bazı baskılarını bütünüyle Ankara Ticaret Odası’nın alıp dağıttığı, “Taşnak Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok” isimli kitapları. Özetle şunu söyleyebilirim ki, önsözlerinde soykırım sorunundan bahsetseler de içerikte doğrudan konuyu aydınlatan hiçbir şey söylemiyorlar. Yaptıkları dönemin öncesi ve sonrasına ilişkin çevre ve Avrupa ülkelerinden çeşitli belgeler yayınlamak. Doğrudan söylemeseler de aslında “eğer soykırım olduysa da Ermeniler zaten bunu hak etmişlerdi” noktasına geliyorlar.

     Kaçaznuni’nin kitabı üzerinde biraz daha durmak gerekiyor bence çünkü bu kitap ilk çıktığında “bakın Ermeniler de itiraf ediyorlar, soykırım falan yoktur “ diye reklamı yapılmıştı. Ben kitabı okudum, hiç de böyle anlamadım. Acaba yanlış mı anladım deyip tekrar okudum; yok sonuç değişmedi. Bu hafta bir kez daha okudum, yine aynı noktadayım. İşte kitaptan bölümler: “Gerçek, gerçek olarak kalmaktadır ve burası çok önemli ki, Türk egemenliğine karşı onlarca yıl önce başlatılmış olan mücadele, Türkiye Ermenilerinin sürülmesi ve yok edilmesiyle, dolayısıyla Türkiye Ermenistan’ının boşaltılmasıyla sonuçlanmıştır… kıyımdan kurtulabilmiş olanların tamamı; onbinlerce, yüzbinlerce kişi gelip Rusya’nın Ermeni kazalarına doldular… güçsüz, hasta, dermansız mülteciler açıkta kalmıştı. Şirak ve Ararat vadileri muazzam bir hastaneyi andırıyordu: buralarda binlerce Ermeni bizim gözlerimiz önünde eşiğimizin hemen yanı başında açlıktan ve hastalıktan ölmekteydi.” Bu kitabı okuyup, soykırım yoktur sonucuna varanları anlamak gerçekten güç. Belki ileride ters anlaşılan kitapları ayrıca yazarım.

       Tartışmalardaki enteresan argümanlardan birisi de ”soykırım sözcüğü 1945 yılında ortaya çıktı, bu tarihten önce yapılan hiçbir eyleme soykırım denilemez” olsa gerek. Ne diyeyim ki? Bunun “Savaşta Almanlar yenildiği için biz de yenilmiş sayıldık” demekten daha fazla bir ciddiyeti yok. Belki, “Newton öncesi yere düşmeler yerçekimiyle açıklanamaz” la eşdeğer olabilir, o kadar.

     Peki, artık kapitalizmin sermaye birikimi döneminde değiliz, neden halâ ulusal sorun sürüyor? Emperyalizm ve hatta küreselleşmeyle birlikte pazar ulusal sınırların çok ötesine geçti. Günümüzde ulusal sorun artık siyasi güdümleme aracından daha öte bir şey değil. Tıpkı din gibi. Kitleler büyülenmiş gibi bu iki olguyla kolayca, sorgulamadan harekete geçirilebiliyorlar.

     Türkiye açısından Ermeni sorunun Kürt sorununa bağlantısı da kuruluyor: “Kürt ve Ermenileri aynı kaba koyan çevreler, Doğu Anadolu’da Kürt ismi ile tanınan dağlı Türkler’in nüfusundan yararlanıp Ermenilere doğuda yurtluk bulmak isteyenlerdir”. Bu alıntı “101 Soruda Türkler’in Kürt Boyu” isimli kitaptan.  Elde bulundurmakta yarar var çünkü tıpkı Ermeni konusunda olduğu gibi bağnaz tümden gelimci bir yaklaşıma sahip: Önce Kürtler yoktur deyip, sonra bunu çeşitlendiriyor. Neler yok ki kitapta; Örneğin Yenisey yazıtlarında Kürt sözcüğü çığ anlamına gelir, o zaman Kürtler Türktür gibi! Yani İngilizcede Turkey hindi demektir, o zaman Türkler İngiliz’dir gibi.

      Demek istediğim, inkâr ederek ayrımcılık yapmak egemen gücün önemli bir silahı. Kürt yoktur veya Ermeni soykırım yoktur gibi. Eminim, Ermeni veya Kürtler bu bölgede hiç olmasalardı, örneğin “Denizli şivesi Türkçeyi bozuyor, bu da milli birliğimize zarar veriyor” denilerek başka bir sorun yaratılırdı. Sonrasında konu açık oturumlarda ciddi ciddi tartışılır, parmaklarını veya gözlüklerini ekrana uzatarak konuşan adamlar “ama ben sizin sözünüzü hiç kesmedim” noktasına kadar gelirlerdi.

     Neyse, esas konumuza dönersek nasıl Sırp Sındığı savaşında öldürülen Sırp’lardan kendimizi bir yükümlülük altında hissetmiyorsak, bu konuya da böyle yaklaşmak gerekir. Tarihi gerçeklerden kaçmayıp mahkûm etmek ve nedenlerini ortaya koymak gerek. Vardı yoktu tartışmasının her iki tarafı da gericidir; yapılması gereken sermaye birikiminin izini sürmektir.


Emvâl-i Metrûke Olayı. Nevzat Onaran, Belge Yay., 2010. Etiket Fiyatı 35 TL 


Rus İmparatorluk Kayıtlarında Ermeni Sorunu (1912-1917). Natalia Chernichenkina. Erzincan Üniversitesi,  2015. Belki Üniversitede bulunabilir. Sahaflarda 75 TL.

 


The Genesis of Armenian Question. Bilâl N. Şimşir, Türk Tarih Kurumu, 2. Baskı, 2003. TTK’da 1.8 TL

 


Taşnak Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok. Ovanes Kaçaznuni. Kaynak, 4. Baskı, 2005. Yeni baskılarında etiket fiyatı 12 TL


101 Soruda Türkler’in Kürt Boyu. Şükrü Kaya Seferoğlu, Halil Kemal Türközü. Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 1982. Sahaflarda 4-33 TL arası.